BUNLAR BU ÜLKEDE OLDU!..
Geçen hafta bugünkü yazımın başlığı “Bu Olay Hangi Ülkede Yaşandı?” idi.
Olayda; büyük bir gazetenin sahibi, iktidarın kendisine ekonomik ve siyasal baskılar yapmasından yakınıyor ve başbakanın yargıya nasıl müdahale ettiğini anlatıyordu.
Anlatan kişi, Yeni Sabah Gazetesi’nin sahibi Safa Kılıçlıoğlu; yakındığı Başbakan, Adnan Menderes; anlattığı kişi ise, eski başbakan yardımcısı ve Ulus Gazetesi’nin başyazarı Nihat Erim idi. Tarih 25 Kasım 1954’ü gösteriyordu.
HALK DURUMU SEYREDİYOR
Anlattıklarımın devamı olduğunu söylemiştim. Şimdi çok kısa bir bölüm daha veriyorum.
Nihat Erim, 5 Aralık 1954’te Yeni Sabah Gazetesi’nin sahibi Safa Kılıçlıoğlu ile birlikte Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’ye gidiyor. Söylediklerinin ana hatları şöyle:
“- Memleket bu yüzden bir çıkmaza girdi. Tatsız bir hal. Hüseyin Cahit Yalçın hapiste, mütemadi davalar, hapisler. Millet Partililer hapiste. Bir sinirlilik, bir gerginlik. Bundan kime fayda gelir? Ortada ciddi hiçbir sebep yok. Biz Avrupai bir muhalefetten başka bir şey düşünmüyoruz.
- (H.Cahit Yalçın’dan söz ediyor) Belki yazıları serttir, ağırdır, fakat sizler de daha hafif konuşmadınız. Adnan Bey’in nutuklarındaki kelimeler daha hafif değildir.
- Kötülükle, şiddetle hiçbirimize huzur gelmeyeceğini, iyilikle anlaşabileceğimizi izah ettim.
- Hâkim teminatı olmayınca mahkemelere güvenemiyoruz, dedim. Safa Kılıçlıoğlu bir misal anlattı. Cumhurbaşkanının bir nutkundan ilham alarak karar verdiğini söyleyen hâkim varmış, hem de İstanbul’da. Bakın, dedim. Bu durumda ne yapabiliriz, ne yazabiliriz?
-Memleketin hâli meydanda. Halk seyre bakıyor.”
“YERE SERİLMEK MUKADDER...”
Nihat Erim şu çarpıcı sözleri de not ediyor günlüğüne:
“Devlet kuvvetlerini bir kişi dilediği gibi kullanabiliyor. Bu durumda gazete ile, kalemle ne mücadelesi yapacağız? Nasıl yapacağız?
Namık Zeki Aral’a anlattım Köprülü ile konuşmayı. ’Aman tenkit hakkını mahfuz tut’diyor. Tutabildiğimiz kadar. Bir kişi bütün bir iktidarla nasıl çarpışacak? Adam makineli tüfekle, biz kalemle. Yere serilmek mukadder. Nerede partiler, nerede münevverler?”
Ve, çaresizliğin bir siyaset adamını, gazeteyi getirdiği noktayı da şöyle yazıya döküyor, tarihe mal ediyor:
“Hukuk metotlarıyla ve hukuk teminatı altında mücadele, siyasi faaliyet bitti. Yani benim için siyasi mücadele bitti. Bir kenara çekilebilmek lazım. Bakalım nasıl ve ne zaman işin içinden çıkabileceğim.” (Nihat Erim, “Günlükler 1925-1979”, 1.Cilt, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Mayıs 2005, s.562-570)
Tarihe ve günümüze ışık tutan bu belgelere bakarak hepimizin bilinçli olması ve “Aman Türkiye yere serilmesin!” demesi gerekmez mi?