Ali Babacan, Gaziantep ve Gebze’nin ardından üçüncü mitingini dün Yozgat’ta yaptı. Mitingin yapıldığı Cumhuriyet Meydanı’na birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafının asılması partililer tarafından tepkiyle karşılandı. Babacan, miting sonrası akşam yemeğinde bir araya geldiği gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Babacan, gelecek hafta Saadet Partisi ev sahipliğinde yapılacak liderler zirvesine ilişkin “Toplantılar devam edecek mi, yeni bir adım atılacak mı, yeni bir komisyon kurulacak mı” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Daha ortak gündemimiz bitmediğine göre, daha ortak çalıştığımız konular olduğuna göre, -başta bir cumhurbaşkanı adayı, ortak aday hedefimiz var- herhalde bir şekilde bu toplantıların devam etmesi lazım. Ama zamanlaması konuşulabilir. Şimdi seçim güvenliğiyle ilgili mesela bir komisyon kurduk. O, daimi bir komisyon. Ve seçim güvenliği komisyonu, kesinleşmiş resmi sonuçlar açıklanana kadar çalışacak bir komisyon olacak. Memleketin sürekli yeni meseleleri ortaya çıkıyor. İstişare edilmesi gereken sürekli yeni konular var. Yani bunları ara ara oturup değerlendirmek faydalı oluyor. Dolayısıyla bizim kanaatimiz, bu toplantıların bir şekilde devam etmesi.
“BU TOPLANTILARIN DEVAM ETMESİNİ ARZU EDERİZ”
Toplantılarda böyle genel başkanların birbirlerini yakından tanıması çok iyi fırsat oluyor. Çünkü biz bilmiyorduk gerçekten, çok uzaktan insanları tanıyorduk. Yani böyle bir araya gelmek, oturmak, sohbet etmek, genel başkanlar açısından birbirlerini daha yakından tanımaları açısından çok çok faydalı. Bir de kadrolarımız da birbirlerini çok yakından tanımaya başladılar. Bunun da faydasını görüyoruz. Tabii altı parti, nihayetinde, özünde rakip partiler. Bu gerçeği inkar etmek mümkün değil. Bir rekabet var ama bu rekabet varken aynı zamanda meseleleri oturup konuşuyor olabilmek ve siyasi nezaketle bunu yapmak, uzlaşı arayışı, mutabakat arayışı, ortak gündem belirleyip, ortak gündem çerçevesinde bir şeyler üretme gayreti değerli. Onun için biz, bir şekilde bu toplantıların devam etmesini arzu ederiz.”
Babacan, seçimlerden sonra olası bir Altılı Masa iktidarında Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş sürecinin nasıl ilerleyeceğine yönelik sorulan soruyu da şöyle yanıtladı:
“Bu geçiş sürecinin iki çalışmaları var aslında. Birincisi; mutabık kaldığımız, o şubat sonunda yayınladığımız belgenin anayasa kodifikasyonuna dönmesi. Bu belge içinde yaklaşık on kadar yasayı ilgilendiren düzenlemeler var. O düzenlemelerin artık böyle yasa değişiklik teklifi halinde hazırlanması gibi konular var. Mesela diyelim ki Siyasi Etik Yasası, şu anda hazırlanıyor. O ortak metnindeki anayasayı ilgilendiren hususlarda bir anayasa kodifikasyonu yapılıyor. Bir anayasa metni çıkıyor şu anda.
“CUMHURBAŞKANININ KARAR ALIRKEN VE YETKİYİ KULLANIRKEN KATILIMCILIĞI ESAS ALMASINI ÖNEMSİYORUZ”
Geçiş sürecinin bir de siyasi tasarımının çalışılması var. Yani o çok kritik bir konu. Bir bakıma o geçiş sürecinde seçilecek cumhurbaşkanının ve Meclis’in, parlamenter sisteme geçene kadar ülkeyi nasıl yöneteceğinin esasları. Burada cumhurbaşkanının yetkileriyle ilgili hususlar asıl konular. Çünkü şu anda ciddi bir yetki birikimi var, tek bir noktada. Biz, mesela bu geçiş sürecinde cumhurbaşkanının karar alırken ve bu yetkilerini kullanırken bir katılımcılığı esas almasını önemsiyoruz. Yetki paylaşımını esas alan bir düzenlemenin de önemli olduğunu düşünüyoruz.”
Ortak aday meselesinin ne zaman şekilleneceğine ilişkin soruya Babacan, şu yanıtı verdi:
“Cumhurbaşkanı adayının erken aşamada açıklanması ya da belirlenmesiyle ilgili iki tane önemli sorun görüyoruz biz. Birincisi; bu geçiş sürecinin yol haritası üzerinde siyasi partilerin ittifakı, daha doğrusu mutabakatı önemli ama bir o kadar da cumhurbaşkanı adayının da bu mutabakat içerisinde söz söylemesi, rol alması, hatta bu mutabakatı mümkünse adayın açıklaması önemli.
“CUMHURBAŞKANI ADAYININ BELİRLENMESİNDEN ÖNCE TEMEL ALANLARDA ORTAK HEDEF VE İLKE BELİRLENMESİNİN ÖNEMLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ”
Beraberce konuşup, cumhurbaşkanı adayının çıkıp ‘ben adayım ve yetkilerimi şu çerçevede paylaşacağım, yetkililerimin katılımcı bir anlayışla kullanacağım’ diye kendisinin açıklaması daha kıymetli olur. İkincisi de -benim en çok çekindiğim husus ki daha önce birkaç yerde de söyledim- cumhurbaşkanı adayı belirlendiği anda her şeyi o adaya soracaklar. Diyecekler ki ‘Enflasyon nasıl düşecek, anlat’. Diyecekler ki ‘Suriyelilerle ilgili sorunu nasıl çözeceksin, anlat’. Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinden önce temel alanlarda bir ortak hedef ve ilke belirlenmesinin biz çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Diyelim ki sağlık konusunda şöyle bir iki-üç sayfalık bir ortak dokümanımızın ben olması gerektiğini düşünüyorum. Yani altı partinin bir ortak dokümanı. Her konuda bir ortak söylem notu üzerinde çalışmak gerektiğini biz düşünüyoruz. Aksi halde gerçekten çok zor bir tablo ortaya çıkabilir.
“ÖN KOALSİYON PROTOKOLÜ GİBİ DÜŞÜNMEK LAZIM”
Neyi anladığımızı iki-üç sayfada bir özetleyebilmeliyiz yani. Cumhurbaşkanı adayına da sorulduğunda, parti genel başkanlarına da sorulduğunda ortak bir dil önemli. Yani burada biraz bunu böyle bir ön koalisyon protokolü gibi de düşünmek lazım.”
Babacan, “DEVA Partisi Karaman İl Başkanı’nın saldırıya uğraması hakkında yorumunuz nedir? Özellikle seçim süreci yaklaştığında bu saldırıların artacağını ön görüyor musunuz? Birkaç ay önce CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT’a dikkat çekerek seçim güvenliğine ilişkin birçok açıklaması olmuştu. Seçim öncesi bu saldırılar artar mı” sorusu üzerine şöyle konuştu:
“ÜLKENİN SEÇİME GİDERKEN İSTİKRARLI, BARIŞ VE HUZUR İÇERİSİNDE GİTMESİ TAMAMEN SAYIN ERDOĞAN’IN İNİSİYATİFİNDE”
“Bu konuda tek bir sorumlu var. O da Sayın Erdoğan. Kendisi, ülkeyi böyle huzur içerisinde, istikrar içerisinde mi seçime götürmek istiyor, yoksa ülkeyi bir kaos ortamında mı seçime götürmek istiyor? Kimse şöyle düşünmesin; ‘biraz kaos ortamı oluşsun, o kaos ortamı bize yarar ‘diye düşünmesin. Biz, bunun çağrısını daha önce de yaptık. Ve birkaç yerde de bunu söyledim. Burada tekrar söylüyorum. Hiç kimse öfkeden, şiddetten, kaostan istifadeyle tekrar iktidarda kalma gibi bir yanlışın içine düşmesin. Çünkü bu ülkeye yazık olur. Bir de artık vatandaş anlıyor bunları. Seçimde zaten vatandaşlarımız bunun cevabını çok güzel bir şekilde vereceklerdir, eminim.
Ülkenin seçime istikrarlı bir şekilde, barış ve huzur içerisinde gitmesi, tamamen Sayın Erdoğan''ın inisiyatifinde bir konu. İşte bizim il başkanımızın başına gelen. Ya düşünün ki bir partinin merkez ilçe başkanı, 8-10 geliyor, iki kişiyi ağır bir şekilde darp ediyor. Sabaha kadar hastanede müşahede altında kalmak zorunda kaldı bu insanlar. Ya bir ‘geçmiş olsun’ denmez mi? Bir talimat gitmez mi ‘ya arkadaşlar ne yapıyorsunuz’ diye? Böyle bir talimat vermez mi? Tamamen bir sessizlik. Yani böyle bir durumda iktidar ortaklarından her iki genel başkandan, Bahçeli''den ve Erdoğan''dan tek bir kelime açıklama gelmemesi şaşırtıcı. Tek bir kelime, uyarı gelmemesi gerçekten ibretlik bir mesele yani. Eğer bundan nemalanacaklarını düşünüyorlarsa, yani şiddetten, kaostan nemalanacaklarını düşünüyorlarsa en iyi cevabı millet seçimde zaten onlara verecek. Boşuna uğraşmasınlar. Dolayısıyla bu ülkenin insanlarını boş yere tedirgin etmesinler.”
Babacan, Denizli’de katıldığı canlı yayına yönelik AKP Gençlik Kolları üyelerinin engellenme girişimine dair şu değerlendirmeyi yaptı:
“Böyle bir şey il başkanından habersiz yapılmaz herhalde en azından. İl başkanlığından habersiz hiçbir partinin gençlik kolları böyle bir iş yapmaz. Doğal akmaz bu iş yani. Böyle olmaz. En azından herhalde il başkanının talimatı ya da haberi vardır diye düşünüyorum. Can kaygısı geliyor mu? Hedeflerini de anlamadık. Bol gürültü. Ama mesajı da anlamadık. ‘Gürültü çıkaralım, canlı yayında sesi duyulmasın’ gibi galiba, öyle bir şey. Çocukça bir şey, başka bir şey değil. Kim daha çok bağıracak meselesi değil ki bu. Biz, ülkeyi kim daha iyi yönetecek iddiasıyla yola çıkmışız. Dolayısıyla o iddiamıza da devam ediyoruz yani.”
Babacan’ın, “HDP’nin içerisinde olduğu üçüncü ittifak ile ortak bir cumhurbaşkanı adayı çıkar mı” sorusuna yanıtı da şöyle oldu:
“DİYALOĞUMUZ OLUR AMA İŞ BİRLİĞİ AYRI BİR KONUDUR”
“Biz, prensip olarak her partiyle diyaloğa açığız ama bizimle diyalog kurmak istemeyen iki tane parti var. Yani bayramlaşma taleplerini bile geri çeviriyorlar, öyle. Çok önemli değil. Bize göre siyaset, diyalog demek. Yani bu yeni oluşacak ittifakla da bizim iletişimimiz olur, diyaloğumuz olur ama iş birliği ayrı bir konudur. İş birliği apayrı mesele.”
Babacan, DEVA Partisi’nin hazırladığı eylem planlarında Kürt meselesinin olup olmayacağına dair soruyu şöyle yanıtladı:
“EŞİT VATANDAŞIK EYLEM PLANIMIZ GELİYOR. KÜRT SORUNU DA ALEVİ SORUNU DA VAR”
"Şimdi bizim ‘eşit vatandaşlık’ diye bir eylem planımız geliyor şimdi. Daha doğrusu eylem planının asıl adı Temel Haklar Eylem Planı. Ama içinde eşit vatandaşlık meselesi de var. Kürt sorunu da var, Alevi sorunu da var. Yani bu kitaplardan bir tanesi de tamamen bu meselelerde alakalı olacak. Temel haklar, eşit vatandaşlık, Kürt sorun, Alevi sorunu; bunlardan biri o.”
Hükümetin Suriye’ye bir askeri operasyon hazırlığında olduğuna ilişkin iddialar üzerine sorulan soruyu Babacan şöyle yanıtladı:
“ERDOĞAN’IN ‘BU OPERASYONU YAPACAĞIZ’ DEMESİYLE BU OPERASYONUN GEREKLİ OLUP OLMADIĞI KONUSUNDA BEN İKNA OLMUYORUM”
“Bizim, bu olası operasyonun iç siyasi endişelerle, yani içerideki özellikle ekonomik sorunların üzerini örtmek için yapılabileceğiyle ilgili bir endişemiz var, bir kuşkumuz var. Dolayısıyla iktidarın, acilen ilgili devlet birimlerinin başındaki insanları partilere gönderip bizleri brife etmesi lazım. Yani bu operasyon gerçekten gerekli mi, değil mi? Yani Sayın Erdoğan''ın ‘Bu operasyonu yapacağız’ demesiyle bu operasyonun gerekli olup olmadığı konusunda ben ikna olmuyorum açıkçası. Çünkü çok sıkışmış bir hükümet var karşımızda. Bu sıkışmış hükümet, bir şekilde kamuoyunu etkilemek için akla hayale gelmeyen işleri rahatlıkla yapabilir yani.”
Babacan, ekonomik krize ilişkin öncelikle yapılması gerekenlerin ne olduğu sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Bizim eylem planlarımız var. İlk 90 günde yapılacaklar, 180 günde yapılacaklar; hepsi var. Fakat bunu tek başına yapmaya çalıştığınızda bir anlamı olmaz. Bunu yargı reformuyla beraber yaptığınızda bir anlam kazanır. Eş zamanlı olarak eğitimde de adımlar attığınızda bir anlam kazanır.
Ben, bu temerrüt riskini azaltmak için bir çağrı yapmıştım biliyorsunuz hükümete. Bir; Merkez Bankası''nın üst yönetimini değiştirip ehil ve dürüst insanları koyun. İki; TÜİK''in üst yönetimini değiştirin, dürüst ve ehil insanları koyun. Ondan sonra da elinizi, ayağınızı çekin. Tam bağımsız çalışsın bu iki kurum. Bunu yapın, kötüye gidiş durur. Sadece bununla ülke kalkınmaz. Bununla birden kriz de bitmez. En azından işte tepetaklak giden bir kötüye gidişi bir noktada durdurmuş, frenlemiş oluruz. Ki seçimde en azından daha makul bir tablo devralmış oluruz.
“SRİ LANKA DEVLET BAŞKANI ÜLKEDEN APAR TOPAR KAÇMAK ZORUNDA KALDI”
Aksi halde, Allah korusun o temerrüt çukurunun içine ülke bir düşerse oradan çıkış çok zor oluyor, sancılı oluyor, uzun sürüyor. Yani işte Sri Lanka yaşadı. Devlet başkanı ülkeden apar topar bir gece kaçmak zorunda falan kaldı. Allah korusun, inşallah o noktaya gelinmez. Çünkü Türkiye bunu hiç yaşamadı.”
Babacan, DEVA Partisi’nin Doğu ve Güneydoğu illerinin sandık güvenliğine dair çalışmasına ilişkin soru üzerine şunları söyledi:
“HER BİR SANDIĞA ÜÇ KİŞİ GÖREVLENDİREBİLİRİZ”
“Her bir sandığa bir, iki, üç kişi bile biz rahatlıkla görevlendirebiliriz ki onlar izlerler. Özellikle Güneydoğu ve Doğu''da sıkıntılar olabilir. Çünkü bazı partilerin çok güçlü oldukları bölgeler var ve zayıf oldukları bölgeler var. Bizim öyle bir durumumuz yok. Biz, Türkiye''nin her yerinde benzer seviyede ilgi görüyoruz. Geçen hafta Muş''taydım, Ağrı Patnos''taydım, Van''daydım. Evvelsi iki gün de Uşak ve Denizli’deydim.
Güneydoğu Anadolu''da, Doğu Anadolu’da gerçekten ekonomik şartlar çok kötü. Pırıl pırıl çocuklar okuyamıyor. İyi okulları kazanıyorlar, aileler gönderemiyor, para yok. Zaten o Kürt sorununun bütün izlerini her yerde görüyorsunuz. O dolayısıyla artık insanlar, kaybedecek bir şeyi kalmayınca kendilerini daha rahat hissediyor. ‘Ne olacak ya’ diyor. ‘Çek kardeşim, çek’ diyor, dönüyor kameraya.”