Türkiye bugünlerde Kaz Dağları’ndaki doğa tahribatını konuşurken, başkentin ortasında Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmaya başlanan Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ), arazisinin neredeyse yarıya yakınını kaybetmiş durumda. Çiftlik önce kanunlarla ardından ise kiralama ve tahsis yöntemleriyle, içinden geçirilen otoyollar ve yapılaşmalarla günden güne erimeye devam ediyor.
Deutsche Welle Türkçe'den Gülsen Solaker'in haberine göre Çiftlik Atatürk tarafından satın alınan 20 bin dekar arazi üstünde 1925 yılında kurulmaya başlanır. Bozkırda ağaç yetiştirmek yerli ve yabancı uzmanlarca çılgınlık olarak nitelendirilse de birkaç yılın ardından çabalar sonuç vermeye başlar. 1937 yılına kadar çevre arazilerin de satın alınmasıyla Çiftlik 52 bin dekarlık bir alana ulaşır.
Atatürk ölümünden bir yıl önce 1937’de yazdığı vasiyet mektubu ile Çiftliği üstündeki bütün zirai işletmeler, taşınır ve taşınmazlarla birlikte Hazine’ye bağışlayarak emanet eder.
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, AOÇ arazilerinin parça parça koparılma sürecini DW Türkçe’ye "İlk talan Atatürk vefat ettikten 9 ay sonra yapılıyor. Sonrasında da etap etap satış ve devirler yaşanıyor" sözleriyle özetliyor.
Çiftlik 1950’lere kadar toprak bütünlüğünü nispeten korumayı başarır. Bunda arazilerin devri için kanun çıkartılması zorunluluğu da etken olur. Ancak Mimarlar Odası verilerine göre 1950-1983 yılları arasında çıkarılan kanunlarla Çiftlik arazisinin genelde merkezden uzak kısımları çeşitli resmi kuruluşlara devredilir ya da satılır ve yüzölçümü 30 bin dekara kadar iner. Kanunlarla kamu kurumlarına devredilen arazilerin bir kısmı daha sonra yapılan özelleştirmeler ile özel mülkiyete de geçer.
SİT KARARLARI VE İMAR YETKİSİNİN BELEDİYEYE DEVRİ
Candan, çiftliğin en önemli toprak kayıplarını 1950’lerde Demokrat Parti ve 2006’dan sonra da AKP dönemlerinde yaşadığını belirtiyor.
2006’ya kadar AOÇ’yi göreceli olarak koruyan husus, sit alanı olarak ilan edilmesi kararları olur. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 1992’de Çiftliği "doğal ve tarihi sit alanı" ilan eder, 1998 yılında ise birinci derece sit alanı olarak belirler.
Doğal sit alanlarını yasalar "kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli olan" alanlar olarak tanımlayarak, bazı zorunlu altyapı hizmetleri dışında bitki örtüsü, topografya, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik eylemlerde bulunulmasını yasaklıyor.
Kurulun bu kararları kayıpların önüne geçilmesinde bir derece etkili olur ancak sit alanları içinde ruhsatsız ve kaçak yapılaşmalar açılan davalara rağmen yine de devam eder.
Çiftlikle ilgili her türlü imar planını yapma yetkisinin 2006’da Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne verilmesi ise yeni bir tahribat sürecinin başlangıcı oldu. Belediyenin AOÇ’nin tarihi çekirdek olarak da adlandırılan alanlarını "hızlandırılmış trafiğe" dahil ederek 40 metre gibi geniş profile sahip otoyolları geçirmesi, yol kenarında yapılaşmaları ve Çiftliğin halktan kopmasını beraberinde getirdi.
2011 yılında başlayan yeni süreçle ise merkezdeki bazı bölümlerin sit alan statüleri kaldırılarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapımının temelleri atıldı. Hemen ardından ise Çiftlik içindeki hayvanat bahçesi kapatılarak Ankara’nın eski Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in tartışmalı projesi olan Ankapark’ın inşasına başlandı.
Çiftlik’teki toprak kaybı son olarak da 555 bin metrekarelik bir alanının Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın eskiden sahibi olduğu Medipol grubunu kuran TEBA vakfına kiralanmasıyla yeniden gündeme geldi.
Bakan Koca, bedelsiz hibe ya da tahsisin söz konusu olmadığını, ortada Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun izniyle yapılan bir tahsis bulunduğunu belirtirken, CHP Ankara Milletvekili Murat Emir DW Türkçe’ye değerlendirmesinde bu sözlere şöyle yanıt veriyor:
"Bahse konu alan birinci derece doğal ve tarihi sit alanıdır. Tıpkı Ankara Garı’nda olduğu gibi imar planlarını değiştirip, sit alanı statüsünü kaldırınca gerçekler değişmiyor."
Candan ise AOÇ’nin toprak kaybı sürecini, "AOÇ günümüzde toprak bütünlüğünün yüzde 40’ını kaybetmiş durumda. Özellikle tarihi çekirdek alan dediğimiz bölge ise yapılaşmalarla yeşil alanını çoğunlukla kaybetti" sözleriyle anlatıyor.
ATATÜRK'ÜN BAĞIŞ ŞARTINA UYULUYOR MU?
Mimarlar Odası AOÇ’deki bütün bu yapılaşma sürecine dair sayısız dava açmış durumda. Davaların çıkış noktalarından biri de Atatürk’ün vasiyetine uyulmadığı hususu.
AOÇ’nin resmi web sitesinde de yer aldığı şekilde Atatürk 1937 yılında Çiftlik arazilerini Hazine’ye bağışlarken "Halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve nefis (sağlıklı) gıda maddeleri temin eylemek" şartını ekliyor.
CHP'li Emir Çiftlik’te, "tarımsal endüstrinin temellerinin" atıldığını hatırlatarak, "Atatürk'ün 'özelliğinin olduğu gibi korunması koşuluyla' bağışladığı AOÇ, AKP döneminde bir vurgun kapısı haline dönüşmüştür" diyor.
Candan'a göre ise bütün bu yapılaşmalar Atatürk’ün şartına aykırı olarak toprağı ve gıdayı kirletiyor. Halkın gezeceği alanlar da tahrip edilmiş ya da halktan uzaklaştırılmış durumda.
2006 yılına kadar Çiftlik’te piknik yapılabildiğini ve merkezde halka açık yeşil alanın çok daha büyük olduğunu belirten Candan, plan yapma yetkisinin 2006’da belediyeye verilmesiyle AOÇ’nin sistematik olarak halktan uzaklaştırıldığını savunuyor.
HALKTAN UZAK BİR ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ
Süt ürünleri ile Ankaralıların hala gözdesi olan AOÇ, bu sayede bir yandan halkla iç içeyken diğer yandan bir o kadar da halktan uzak kalmış durumda. Bunun nedeni de özellikle son dönemdeki hızlı yapılaşmalar ve Çiftliğin halka da açık olan tarihi çekirdek bölgesinin eski dokusunu kaybetmesi.
Merkez bölgeyi ziyaret ettiğimizde Atatürk’ün yemek davetlerini verdiği tarihi Merkez lokantasının yerini özel Kaşıbeyaz restoranının almış olduğunu görüyoruz. Restoranın girişinde yer verilen Atatürk fotoğrafları ve Ata Salonu’nda o dönemden kaldığı belirtilen küçük bir oturma grubunun dışında binada cumhuriyetin kuruluş yıllarının izlerine rastlanmıyor.
Piknik alanlarının çoğu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi içine dahil edilirken, hayvanat bahçesinin yerinde ise artık Ankapark var. Atatürk için inşa edilen tarihi Marmara Köşkü de yıkılarak yeniden restore edilmesinin ardından şu anda Külliye sınırları içinde kalmış durumda.
Çiftliğin Ankara’nın ortasında kalan ve halkın ulaşması görece kolay çekirdek bölgesinden artık ne orman ne de çiftlik havasını almak mümkün. Bu merkez alanda daha çok devam etmekte olan inşaatlar ve geniş asfalt yollar hakimiyetini hissettiriyor.
"HER BİR MÜDAHALENİN İDEOLOJİK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ"
İsmi sonradan Atatürk Orman Çiftliği’ne dönüşen Gazi Orman Çiftliği tozlu, bozkır ve yer yer bataklık Ankara’nın yeşil bir şehre dönüştürülme mücadelesinin ilk ve belki de en önemli adımlarından biridir.
Ankara’nın akciğeri olarak da nitelendirilen Çiftliğin aynı zamanda bir kültürel peyzaj alanı" olduğunu belirten Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, "AOÇ’yi sadece bir çiftlik ya da bir yeşil alan olmaktan öte bir değerde, bir ulusal bellek ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinin simgesel mekanı olarak görüyoruz. Bu nedenle de buraya yapılan her bir müdahalenin ideolojik olduğunu düşünüyoruz" diyor.
Ancak kent büyüdükçe arazileri ve özellikle de çekirdek bölgesi önemli bir rant alanına dönüşen AOÇ, gerek resmi kurumların gerekse özel girişimlerin iştahını kabartmaya devam ediyor.