İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda Fransız işgal kuvvetleri 17 Mart 1920’de Ayasofya’yı teslim aldı. Kahraman Türk askerinin direnişine rağmen, baskılar üzerine Harbiye Nezareti direnişin durdurulması emri verdi.
Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bir Meclis açılışında yaptığı konuşmada ise işgal yıllarında Ayasofya’da yaşananları şu sözlerle anlatmıştı:
“Kadın ve çocuklarımız, namus ve iffetimiz ve pek çok ibadet yerimiz, anıt eserlerimizi de içine alarak, Türk adı altındaki her şeye saldırıldı. Her gün Ayasofya''ya haç asıp, göz dağı vermeleriyle hassas duygularımız incindi.”
Atatürk''ün 13 Ağustos 1923 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 2. Dönem 1.Yasama Yılı Açış Konuşmasının ilgili bölümü Meclis tutanaklarında şöyle yer alıyor:
"Efendiler,
Mondros ateşkes antlaşmasının imzalanmasından ilk milli Meclisimizin açılışına kadar geçen döneme bir ulusun onuruna yapılmış en ağır saldırıların acıklı maceralarıyla doludur. Osmanlı hükümetiyle müttefikler arasında yapılmış olan bu ateşkesin imzalanmasından sonra galip devletler tarafından Osmanlı İmparatorluğu fiilen ve hükmen parçalandı. İngiliz, Fransız, İtalyan istila orduları vatanımızın aziz parçalarına çöktüler, İstanbul ve Boğazlar düşman kara ve deniz kuvvetlerine gezinti yeri oldu.
Yunan orduları, İzmir rıhtımını kana boyadı... En güzel bakımlı yerlerimizi yakıp yıkmaya başladı. Kadın ve çocuklarımız, namus ve iffetimiz ve pek çok ibadet yerimiz, anıt eserlerimizi de içine alarak, Türk adı altındaki her şeye saldırıldı. Her gün Ayasofya''ya haç asıp, göz dağı vermeleriyle hassas duygularımız incindi. Esirler konusunda bile uygun görülmeyen bir zorlama ile asırların onurlu yükünü omuzlarında taşıyan subaylarımız, düşman subaylarına saygı duruşunda bulunmak zorunda bırakıldı. Namus simgemiz olan sancağımıza hakarette bulunuldu.
Bu uğursuz ateşkesin uygulanmasını gözetlemek üzere Anadolu''yu en uzak köşelerine kadar etkisi altında tutan yabancı subaylar ve haber alma kuruluşları ile ilgili fesat ocakları, iç düşmanlarımızın özendirmesi ile halkımıza akla gelmeyen zulüm ve hakaretleri uygun gördüler. Hükümetin gücü, ulusun saygınlığı bu saldırgan subayların elinde oyuncak oldu.
Özet olarak, Türklüğün vicdanı korkunç bir sınav karşısında kaldı."
İSTANBUL’UN İŞGALİ VE AYASOFYA’DA YAŞANANLAR
İstanbul 13 Kasım 1918’de İtilaf devletleri tarafından fiilen işgal edildi. Bu fiili işgal durumu 16 Mart 1920’de resmi bir hüviyete kavuşturulmuştur. İşgal kuvvetleri Ayasofya’yı ele geçirmek için Ayasofya Camisi''nin önüne geldi, ancak burada nöbet tutan askerler onları camiye yaklaştırmadı.
Süleymaniye ve Ayasofya camilerindeki Türk askerleri de kuşatılarak makineli tüfeklerle tehdit altına alınmıştı.
İstanbul’un işgali üzerine Ayasofya Camisi’ni korumak için İstanbul II. Muhafız alayından Binbaşı Tevfik Bey komutasındaki bir tabur asker buraya yerleştirildi.
Ancak işgal güçleri ve Yunanlıların emelleri, Ayasofya’dan bu taburun çıkarılmasını gerektiriyordu. Çünkü Ayasofya kiliseye çevrilmeliydi. Türk taburunun yerine bir Fransız birliğinin yerleştirilmesi, kısa bir zaman sonra Fransızların Ayasofya’yı Patrikhane’ye ve Yunanlılara devretmesi ve bunu takiben kiliseye çevrilmesi düşünülüyordu.
İSTANBUL HÜKÜMETİ: “AYASOFYA’YI FRANSIZLARA TERK EDİN”
Baskılar üzerine Harbiye Nezareti, Binbaşı Tevfik Bey’den Ayasofya Camii’nin Türk askerinden boşaltılmasını istemişti. Yine Fransız taburu gelerek yerleşecekti. Yağmurlu bir gündü. Fransız taburu bütün teçhizatı ile Ayasofya kapısına dayanıyor, fakat komutanları Binbaşı Tevfik Bey’den emir alan Türk askerleri onları içeri sokmuyordu ve sokmayacaktı.
Caminin büyük giriş kapısına iki ağır makinalı, çapraz makas ateşi yapabilecek şekilde yerleştirilmişti. Binbaşı Tevfik Bey, Fransız askerini Camii’ne sokmaya hiç niyetli değildi. Fransız komutanı; Tevfik Bey’e, “Siz Asker değil misiniz, burasını tahliye ederek bize teslim etmeniz için emir almadınız mı?” der.
"GEREKİRSE HAVAYA UÇURURUZ"
Binbaşı Tevfik Bey; “Evet, ben de bir askerim. Bir asker olduğum için sizi, ben sağ olduğum sürece bu kapıdan geçirmeyeceğim. Ben aynı zamanda Türk’üm ve Müslümanım ve burası da benim mukaddes mabedimdir. En büyük amirim olan vicdanımdan aldığım emirle sizi buraya sokmayacağım. Şayet cebren girmeye teşebbüs edecek olursanız, işte size ilk cevap verecek olan makinalılar. Yalnız bu kadar değil; eğer bunlar maksadı temin etmezse caminin dört köşesine kafi miktarda tahrip kalıbı yerleştirdim. Her şeye rağmen teşebbüsünüzde ısrar ederseniz bu koca mabet bu taburun üzerine çökecektir ve siz bu mabede giremeyeceksiniz…” diye cevap verir.
Bu arada bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlar. Fransız taburu kendini Cumhuriyet döneminde yanan adliye binasına zor atar. Burada günlerce kalırlar. Nihayet Binbaşı Tevfik Bey’in kararından dönmeyeceğine ve ısrar halinde Koca Ayasofya’yı yerle bir edeceğine kani olan Harbiye Nezareti’nin; biz gereken emri verdik, fakat tabur kumandanı bu emri dinlemedi. Israr halinde camiyi uçuracağını beyan ve bu yoldaki tertibatını da almış olduğundan bir facia doğacak olan bu emrivakiye karşı yapılacak bir şey yok diyerek Fransız makamlarına durumu bildirmesi üzerine, günlerce sundurmalar altında bekleyen Fransız taburu aldıkları bir emirle geri çekilir.
RAPORLARDAKİ GERÇEK: AYASOFYA TESLİM EDİLDİ
Bunun üzerine işgalciler hükümete baskı yaparak daha sonra Ayasofya’yı teslim alabildiler ve minarelerine makineli tüfek yerleştirdiler. Tevfik Bey’in Ayasofya’daki direnişinin İngiliz Savaş Bakanlığı’na, Ayasofya’nın Türk Askerleri tarafından işgal edildiğini ve Ayasofya’yı yıkmaya hazırlandıkları raporu vardır.
16 Mart 1920’de Dolmabahçe sarayının karşısındaki kışlada bulunan 31. Kafkas Alay kumandanlarından Nazmi Çağan, o günle ilgi “Saat 12.45. sonra Ayasofya Camisi''ne hakim burçlara Fransız efradı çıkıyor” cümlesini kurmuştur.
Fakat buna silahla karşılık verileceği haberi yayılmış olmalı ki Nazmi Çağan, alayının bağlı olduğu 10. Kafkas Fırkası [Tümeni] Komutanı Yarbay Kemaleddin Sami’nin Harbiye Bakanı’na, Fransızların Ayasofya’yı ablukaya başladıklarını; ama askerin karşılık vereceği haberinin doğru olmadığını telgrafla bildirdiğini aktarıyordu.
İşgalcilere sessiz kalan Sultan Vahdettin’in Ayasofya’ya çan takılmasını önlemesi mantık dışıdır elbet; ama görüldüğü gibi komutanların anlatımlarıyla da işgalciler Ayasofya’nın burçlarına çıkmışlardır.
Ali Sait Paşa, raporunda 17 Mart tarihiyle ilgili de “Ayasofya’daki mitralyözler indirilmiş” notunu düşmüştür.
İstanbul’u işgalden kurtaran ve Ayasofya’ya haç ve çan takılmasını önleyen milli mücadele kahramanlarına ve Atatürk’e şükranlar…