Atatürk 24 Haziran 1934''de konuğu İran Şahı Rıza Pehlevi ile beraber, İzmir üzerinden Balıkesir''e gelmişti. Onları tren istasyonunda karşılayanlar arasında Tevfik Güngörmüş, Ahmet Atagün ve Necip Şengül de vardı. Memleketlerinin hak oyunu olan ''Pamukçu Bengisi’ni oynayacaklardı
Atatürk ve Şah Rıza Pehlevi ile beraberindekiler oyunu çok sevince tekrarlattırdılar.
Birlikte fotoğraf çektirildi... Atatürk oyunu ve ekibi öyle beğenmişti ki; Balıkesir Belediyesi’nin tahsis ettiği araçla Çanakkale''ye ekibi de yanında götürdü. Ekip birkaç yerde yine Bengi oynarak oldukça ilgi gördü. O başarıları daha sonrasında Atatürk tarafından 300 Lira verilerek taçlandırıldı.
Pamukçu Bengisi ekibi, 1935 yılı içinde Ali Hikmet Paşa''nın davetlisi olarak Küçük Çiftlik Parkı''nda gösteri yapmak üzere İstanbul''a gider. Ekibin İstanbul''da olduğunu öğrenen Atatürk, bütün oyuncuları davet eder. Kendilerini bir kez daha izleme zevkini tadar...
Yıl: 1936, 2 Eylül’ü 3 Eylül’e bağlayan gece Beylerbeyi Sarayı’nda ortalık adeta yıkılıyordu. Nedeni, Atatürk''ün huzurunda “Balkanlılar Festivali” yapılmasıydı. O festival Türkiye’de düzenlenen ilk uluslararası halk oyunları festivaliydi.
Atatürk festivale katılan Balkanlı genç kızlarla halk oyunu oynadı, dans etti.
Festivale yurdun dört bir yanından gelen halk oyunları ekiplerinin yanısıra Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan’da ekipleriyle katılmıştı. Tam bir dostluk havası hakimdi.
Türkiye’yi temsil edecek ekipler Çoruh, Karadeniz, Balıkesir Pamukçu köyü ve İstanbul Amatör Zeybek Ekibiydi.
Festival dolayısıyla 2 Eylül akşamı Beylerbeyi Sarayı''nda bir balo düzenlendi. Atatürk hiç üşenmedi, hiç kibirlenmedi, hiç erinmedi gençlerin neşesine ortak olmak için Balkan ülkelerinin oyuncularıyla önce hora oynadı…
Baloda Balıkesir Pamukçu Bengisi de oynandı. Ekibin performansını yakından bilen Atatürk ekibi özel istekle davet etmişti.
Ekip öylesine iyi oynadı ki; Atatürk locasındaki yerden aşağıya inip oyuncuları yanlarına giderek tebrik etti. Atatürk, “İçinizde bir köy türküsü söyleyecek var mı?” diye seslendi.
Trabzonlu bir genç başladı söylemeye:
“ Murtaza''nın bağında üç nohut/
Anne ben ölüyorum, bana Yasin okut”
Türkü, Atatürk’ün hoşuna gitmedi. “Bırak, dedi. Ölmeğe niyetimiz yok."
Sonra oyunculardan Tevfik Güngörmüş’e döndü:
- Siz, dedi, Zeynep şarkısını biliyor musunuz?
- Evet, diye haykırdılar ve hep beraber söylemeye başladılar:
“Zeynebim uçtu gitti
Nazlı bir kuştu gitti
Gözleri gözlerimde
Yandı tutuştu gitti
Bu ayrılık yükünü
Taşıyamam Zeyneb’im
Ben sensiz bir gönülle
Yaşayamam Zeynebim
Göz yaşlı gönül kırık
Her sözüm bir hıçkırık
Ölüm kurtuluş yolu
Çekilmiyor ayrılık…”
Ardından bir başka türküye; ''Yemenimin Uçları Çıkamam Yokuşlarına'' geçtiler:
“Yemenimin uçları
Çıkamam yokuşları
O yare selam edin
Yedi dağın kuşları
Ah allı yemeni pullu yemeni
Bir bahçadan bir bahçaya
Salla yemeni ah severler seni
Ben gülü deste bağladım
Desteye beste bağladım
Dün gece yar hanesinde
O söyledi ben ağladım
Atatürk Tevfik Güngörmüş’e dönerek,
- Kalk efe, Sarızeybek oynayalım, dedi.
Oyuna kalkıldı ve Tevfik’e, “ Dikkat et, yanlış yapma,” dedi.
Atatürk kollarını bir kartal gibi iki cepheye açarak adeta düşmana meydan okuyordu.
Ancak o hep barıştan yanaydı…
Festivalden bir gün sonra (4 Eylül) Atatürk’ün konuğu, İngiliz Kralı Edward’dı.
BENGİ
Bengi, sonsuz sürece kalacak olan, hiç son bulmayacak olan, hep yaşayacak olan, ölümsüz, ölmez anlamını taşır…
Bengitaş Türk mitolojisinde bilinmeyen bir yerdeki gizemli bir dikilitaş şeklindedir. Ölümsüzlük Taşı anlamına gelir.
Bir rivayete göre de şöyle bir anlatım vardır:
Türkler, Orta Asya''dan Anadolu''ya göç ederken savaşa çeşitli vuruşmaların içinde geçerek gelmişlerdir. Bu vuruşmalar sırasında öldürdükleri düşmanın başında duru ve “Bengi!” diye nara atarlarmış. Bu durum bir gelenek halinde devam ederken bengi oyununa motif olmuştur.
Bengi oyunu oynanırken bir ara oyunda kısa bir kesinti olur. Bu kesinti sırasında zeybekler tozluklarını, feslerini, poşularını ve kuşaklarını kontrol etme ve düzeltme fırsatını bulurlar. Bu kısa kesinti sırasında bir şiir okunur ki bu şiir, oyunun Atatürk''le ne kadar özdeşleştiğinin bir kanıtıdır.
Şiirin tamamı şöyledir:
ŞANLI EFEM
Ey gönlüm kâbesi sevimli Anadolu
Her tüten ocağında şeref şan dolu
Arslanlar yatağıdır memleketin Ege''si
Ruhlara gıda verir mor cepkenli efesi
Hey Anadolu''nun Marmara''sı Ege''si
Dalga dalga şavkıdı Edremit''in körfezi
Bilmem bir büyü mü var toprağında taşında
On binlerce efem sınırının başında
Gördük efelerini İstiklâl Savaşı''nda
Tarihlere sığmaz ki kazandığım zaferler
Sarsılmaz bir imanla sana bağlı gönüller
Eypalası parlayan devirler açan efem
Ey gözleri nur dolu şimşekler çakan efem
Manisa Dağları''na efem yaraşır hey
Mavi gözler semalara karışır
Kısrak sırtı bizimdir
Aydın''ın doruğu efe ocağı hey
Rüzgâr eser efemin köyüne
Oynasın hele bir gör düğün yerinde
Bastıkça çürür virane gibi sarsılır yer
Şan üstüne şan yarat ki efem
Bu millet bunu bekler
Balıkesir Ovası''nın bağı var bostanı var
Pamukçu Efesi''nin ünü var destanı var
Arslan Efe''m çete olmuş Ata''dan fermanı var
Davul vursun, klarnet çalsın
Çifte kazan kaynasın
Mor kadife sırma cepken efelerin oynasın..
Kaynak:
isteataturk.com
Hayrettin İVGİN
1. Uluslararası Atatürk ve Türk Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri
ekitap.kulturturizm.gov.tr