Hatay''ın yeniden Türkiye''ye katılma süreci 5 Temmuz 1938’de başlamış, 29 Haziran 1939''da oy birliği ile Türkiye''ye katılma kararı alınmıştır.
23 Temmuz 1939''da Fransız bayrağı indirilerek Türk bayrağının çekilmesi ile Türkiye''nin 67''nci Vilayeti kurulmuştur.
Hatay, Osmanlı Devleti ve İtilaf kuvvetleri arasında 30 Ekim 1918''de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması''ndan sonra Fransızlar tarafından işgal edildi.
20 Ekim 1921''de Türkiye''nin Fransa ile imzaladığı Ankara Anlaşması''yla da Hatay, Fransa yönetiminde, Suriye sınırları içinde kaldı.
“KUZEY SURİYE HÜKÜMETİ”
Ancak bu anlaşmada yer alan hükümlere göre, büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hatay''da özerk bir yönetim kurulacaktı. Türklere milli kültürlerinin korunmasında her türlü kolaylık sağlanacak ve Türkçe resmi dil olarak kullanılacaktı. Bunun üzerine Fransa, Hatay ve çevresini “Kuzey Suriye Hükümeti” adı altında Milletler Cemiyeti''ne tescil ettirdi. Hatay, özerk bir yönetim olarak uluslararası alanda kabul gördü.
TÜRKİYE MEMNUN OLMADI
1936 yılında Fransa, Hatay üzerindeki haklarını Suriye yönetimine devretti. Türkiye, Ankara Anlaşması''nın ihlal edildiğini belirtti ve bu durumu Milletler Cemiyeti''ne taşıyarak bölgenin bağımsız olması gerektiğini bildirdi.
HATAY’IN BAĞIMSIZ DEVLET OLMASI VE TÜRKİYE''YE KATILMASI
Suriye’de kalmayı bir türlü kabullenemeyen Hatay halkı, Türkiye’ye geri dönmek için defalarca girişimlerde bulunmuşlar, hatta Mustafa Kemal’in 1923’teki Adana gezisinde Antakyalı bir grup Paşa’nın yanına gelip, “Bizi kurtar” diye sitem etmişlerdir. Mustafa Kemal ise onlara; “Kırk asırlık Türk Yurdu düşman elinde esir kalamaz” diyerek cesaret vermiştir.
Mustafa Kemal, “Hatay benim şahsi davamdır” dediği meselede çözüm bulabilmek için konuyu Milletler Cemiyeti’ne taşımış ve 5 Temmuz 1938’de Milletler Cemiyeti’nin de kararı gereği Türk ve Fransız Ordularının denetiminde Hatay’da bir seçim yapılıp, Bağımsız Hatay Cumhuriyeti kurulmuştur.
Cumhurbaşkanlığına Tayfur Sökmen, Başbakanlığa ise Abdurrahman Melek seçildi.
29 Haziran 1939 tarihinde de Hatay, oy birliğiyle Türkiye''ye katılmıştır.
Temsil heyeti: soldan sağa Cemil Yurtman (Adliye), Cemal Baki (Maliye), Abdurrahman Melek (Başbakan), Kemal Alpar (Nafia, Ziraat), Faik Türkmen (Maarif, Sıhhat, Kültür)
HATAY VE ATATÜRK
Atatürk Hatay’ın vatan topraklarına katılması konusu her zaman birinci önceliğini koruyordu. Atatürk’ün “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz” söylemi Hatay konusundaki düşüncesini belirtiyordu.
Fransa''nın Milletler Cemiyeti tarafından alınan bu kararı uygulamadaki isteksiz tavrı, Türkiye''nin önemli bir hamle yapmasına yol açtı.
Türk askeri, Hatay sınırına yığıldı.
Ortaya çıkan bu yeni durum Fransa''nın olaya daha ılımlı yaklaşmasına sebep oldu.
Bunda Atatürk''ün rolü çok büyüktü.
Hatay sorununu çözmeye kararlı olan Atatürk, hastalığının ilerlemesine aldırmadan Mersin ve Adana''ya gitti.
Türk askerinin resmigeçit törenlerini yerinde izledi.
Amacı, Suriye ve Fransa''ya gözdağı vermekti.
ATATÜRK ADANA’YA HAREKET ETTİ
Atatürk, Hatay konusunda, her türlü girişimde bulunabileceğini göstermek, bütün dünyaya bir mesaj vermek istiyordu.
19 Mayıs 1938’de Ankara’daki törenden hemen sonra trenle Adana’ya hareket etti.
Hastalığını umursamıyordu. Çukurova bölgesinde 5 gün süren yorucu gezide hasta olmasına rağmen askeri birlikleri denetledi. Adana ve Mersin’de düzenlenen geçit törenlerini ayakta izledi.
Mersin’de çekilen bu fotoğraf, Atatürk’ün rahatsızlığını gösteriyor.
“BENİM ŞAHSİ DAVAM”
Atatürk, 1 Kasım 1936’da TBMM açış konuşmasında “...milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, gerçek sahibi öz Türk olan İskenderun, Antakya çevresinin geleceğidir. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle duruyoruz” demişti.
Hatay Fransız işgali altındaydı ve konu Milletler Cemiyeti’ne aktarılmıştı. Atatürk Fransız büyükelçisine, “Hatay benim şahsi davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz” dedi. Fransızlar, Hatay için silah gücünün kullanılacağını anlamaya başladılar.
Atatürk’ün son hastalığı 1937 yılı kış aylarında baş göstermiş ve karaciğer hastalığı 1938 yılının ocak ayında saptanmıştı.
Bursa’da yapımı biten Merinos fabrikasının açılış törenine katılmak için Yalova’ya geldiğinde kendisini muayene eden Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, karaciğerinin büyüdüğünü ve biraz da sertleştiğini saptamıştı. Kesin tanı için Ankara’dan çağrılan Neşet Ömer İrdelp de bu görüşe katılmıştı. Böyle olmasına karşın 2 Şubat’ta Merinos Fabrikası’nın açılış törenini izleyen Atatürk, üstelik akşam düzenlenen baloda da Sarı Zeybek oynamıştı.
ATATÜRK’TEN DÜNYAYA MESAJ
O sıralarda Hatay sorunu en üst düzeyde seyrediyordu. Atatürk, Cumhurbaşkanlığı görevlerini aksatmadan yürütmeye ve özellikle çok önem verdiği Hatay sorununu çözüme ulaştırabilmek için bütün gücünü toplayarak hasta görünmemeye çalışmıştı. Bununla birlikte 28 Şubat 1938’de Balkan dışişleri bakanlarına verilen yemek öncesi burun kanaması geçirdi. 6 Mart 1938’de Çankaya Köşkü’nde yapılan muayenede karaciğerde büyüme saptandı.
Atatürk’ün hastalığına dair ilk resmi bildiri 30 Mart 1938’de yayınlanmıştır. Bu arada Hatay konusu ciddiyetini koruyordu.
Hatay konusunda, her türlü girişimde bulunabileceğini göstermek için bütün dünyaya bir mesaj vermek istiyordu. 19 Mayıs 1938’de Ankara’daki törenden hemen sonra trenle Adana’ya hareket etti. Hastalığını umursamıyordu. Çukurova bölgesinde 5 gün süren bir yorucu gezide hasta olmasına rağmen askeri birlikleri denetledi. Adana ve Mersin’de düzenlenen geçit törenlerini ayakta izledi.
Epeyce yorulduğunu hissedince askeri geçidin sonuna doğru “marş-marş ile geçsinler” diye emir verdi.
O günlerde burnunda sürekli kanama görülüyordu.
Amacı, bütün dünyaya ayakta olduğunu ve Hatay davasından ödün vermeyeceğini göstermekti.
Hatay Cumhuriyeti 9 ay sonra, 30 Haziran 1939 tarihinde Türkiye’ye katılma kararı aldı. Hatay Devleti sınırları Türkiye-Suriye sınırı olarak kabul edildi. 23 Temmuz 1939’da Hatay Türkiye Devleti’ne dahil oldu ve Hatay Vilayeti kuruldu.
Anayurdun bölünmez, vazgeçilmez bir parçası olan Hatay anayurtla bütünleşti. Hataylılar yaşamının son günlerine kadar Hatay için çalışan Atatürk’ü hiçbir zaman unutmazlar.
HATAY CUMHURİYETİ’NİN İLK VE SON CUMHURBAŞKANI TAYFUR SÖKMEN (1892-1980)
Tam adı Tayfur Ata olan Tayfur Sökmen, 1892’de Antep’te doğdu. Tayfur Sökmen’in çocukluk ve gençlik yılları Hatay’ın Kırıkhan ilçesi Alaybeyli köyünde babası tarafından tamir ettirilen Eba Yezid-i Bestami Hazretlerinin türbesinin yanındaki konakta geçti. İlk ve orta eğitimini burada tamamlayan Tayfur Sökmen, 1909’da meydana gelen Ermeni olayları nedeniyle eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı ve eğitimini özel dersler almak suretiyle sürdürdü.
I.Dünya Savaşı’nda Türk ordusunda görev aldı. 1915-1916 yıllarında Kırıkhan-Hassa arasında askerî sevkiyat için yapılmakta olan yolda çalıştı. Ardından 2. Ordu Komutanı Nihat (Anılmış) Paşa’nın emrinde Halep’te istihbarat faaliyetlerinde bulundu ancak savaşın kaybı ve Türk ordusunun bölgeden çekilmesi üzerine görevinden ayrıldı. 1918 yılının Ekim ayı başlarında Reyhanlı’ya döndü. Mustafa Kemal Paşa ile de bu görevi sırasında Halep’teki Baron Oteli’nde tanıştı.
Tayfur Sökmen, Mondros Mütarekesi’nden sonra Hatay’ın işgaliyle birlikte bölgede Fransızlara karşı başlayan silahlı direniş hareketinin örgütlenmesinde önemli rol oynadı. Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde 28 Ocak 1920’de Misak-ı Millî kararlarının kabul edilmesi üzerine bu kararlara Hatay’ın dâhil olup olmadığını 29-31 Mayıs 1920 tarihlerinde Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgraflarda sordu.
Mustafa Kemal Paşa’dan Hatay’ın Misak-ı Millî’ye dâhil olduğu ve 2. Kolordu Komutanlığı ile irtibata geçilmesi gerektiği cevabını aldı.
Bunun üzerine Maraş’ta bulunan 2. Kolordu Komutanı Selahattin Adil Paşa ile görüşen Tayfur Sökmen, ondan her türlü yardımın yapılacağı sözünü aldı. Reyhanlı’ya dönerek Eylül 1920’de Kuva-yı Milliye teşkilatını kurdu ve Fransızlara karşı mücadeleye başladı.
20 Ekim 1921’de Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara İtilafnamesi ile Fransa’nın Anadolu’da işgal ettiği bölgelerden çekilmesiyle İskenderun Sancağı hariç Türkiye’nin güney sınırları kesinleşti.
Ayrıca İtilafname ile Sancak’ta özerk bir yönetimin kurulması, Türklere kültürlerinin gelişmesi için her türlü kolaylığın sağlanması, Türkçenin resmî dil sayılması ve Türkiye’nin İskenderun Limanı’ndan yararlanması kabul edildi.
Tayfur Sökmen, 2 Kasım 1921’de TBMM’de Mustafa Kemal Paşa ile görüştü.
Mustafa Kemal Paşa onlara İtilafnamenin imzalanma nedenleri ve içeriği hakkında bilgiler verdi. Sökmen, Paşa’nın “İnşallah gelecekte sizleri de kurtaracağız, şimdi memleketinize giderek çalışınız, bir işiniz olur veya zorlukla karşılaşırsanız arkadaşlara başvurunuz” dediğini belirtmektedir.
Fransızlar, İskenderun Sancağı ile ilgili Ankara İtilafnamesi ile kabul ettikleri hükümleri uygulamadıkları gibi gün geçtikçe bölgedeki Türklere yönelik baskılarını artırdılar.
Faaliyetlerinden rahatsız oldukları Tayfur Sökmen’in köyünü ve evini basarak yağma etmelerine rağmen onu yakalayamadılar.
Bunun üzerine Tayfur Sökmen’in çok tehlikeli olduğu ve görüldüğü yerde vurulması gerektiği yönünde emir çıkararak gıyabında ölüm cezasına hükmettiler.
Bu gelişmelerden ötürü Reyhanlı’dan ayrılarak Adana’ya yerleşmek zorunda kalan Sökmen, burada arkadaşları ile gayrı resmî olarak “İskenderun ve Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurarak mücadelesine devam etti.
Tayfur Sökmen ile görüşen Atatürk, İskenderun Sancağı’na “Hatay” adını verdiğini açıklayarak İstanbul’daki “İskenderun-Antakya ve Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin adının da “Hatay Egemenlik Cemiyeti” olarak değiştirilmesi talimatını verdi. Cemiyetin Mersin, Dörtyol, Hassa ve Kilis’te şubeler açmasını ve Tayfur Sökmen’nin de ana faaliyet merkezi olarak seçilen Dörtyol’da çalışmasını istedi.
Dörtyol’daki Hatay Egemenlik Cemiyeti’nin çalışmalara başlamasıyla Tayfur Sökmen cemiyet adına Hatay’dan alınan bilgileri Ankara’ya, Ankara’dan gelen emir ve talimatları da Hatay’a bildirildiği için Hatay-Ankara arasındaki haberleşme daha kolay sağlandı. Atatürk’ün talimatı ile Tayfur Sökmen, Dörtyol’da Hatay halkının Fransa’dan taleplerini içeren bir konuşma yaptı. Fransızlar, Tayfur Sökmen’in bu konuşmasından ve faaliyetlerinden rahatsız oldukları için Atatürk’e “…Hududumuzda bir mebusunuz halkı aleyhimize kışkırtacak şekilde bir konuşma yapmıştır. Bu dostluğa aykırıdır.” diye şikâyette bulundular. Atatürk de bu şikâyete; “…O mebusumuz müstakildir. Anayasamız, müstakil mebuslara istediği yerde istediği şekilde konuşma hakkı vermektedir. Bu itibarla o mebusa müdahale edemeyiz.” cevabını verdi.
Tayfur Sökmen, 3 Mart 1980’de İstanbul’da vefat etti. 1978’de hayata gözlerini kapayan eşinin yanında Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.
ŞİMDİ DEMOGRAFİK YAPI DEĞİŞTİRİLİYOR
Suriyelilerin Türkiye''ye ilk kitlesel göçü 2011''de başlayan Suriye İç Savaşı sonucunda meydana geldi ve bu yılın Nisan ayında ilk mülteci kafilesi ülkeye giriş yaptı.
Ekim 2012’de ülkedeki Suriyeli sayısı 100 bine ulaştı. IŞİD’in 2014 ve 2015''te Suriye''nin bir kısmını ele geçirmesinden ötürü göç hız kazandı ve 2014 bittiğinde Türkiye’de Suriyelilerin sayısı 1.5 milyondan, 2015''te ise 2.5 milyondan fazlaydı.
Suriyelilerin varlığı ve göç olgusu Avrupa Birliği ve Türkiye arasında yeni politik gelişmelerin yaşanmasına neden oldu ve AB-Türkiye Mutabakatı''nı 2016''da kabul etmesiyle Türkiye''nin mültecilere ev sahipliği yapması kararlaştırıldı.
2016 yılından beri Türkiye''ye göç eden Suriyelileri doğal nüfus artışı nedeniyle Suriyeli nüfusu Türkiye''de yükselme eğilimindedir.
HATAY BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI SAVAŞ: DEMOGRAFİK YAPI BİZİM ALEYHİMİZE DEĞİŞİYOR
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, kentteki Suriyeli sığınmacılarla ilgili “Sadece Reyhanlı’da en son açıklanan Türk nüfusu 98 bin 500, Suriyeli nüfus ise 131 bin civarında” dedi. Suriyeli seçmen sayısının yüzde 38 arttığını söyleyen Savaş, "Demografik yapı bizim aleyhimize değişiyor ve iktidarın bundan rahatsız olduğunu düşünmüyorum" ifadelerini kullandı.
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, katıldığı bir televizyon programında Hatay’daki Suriyeli nüfus hakkında açıklamalar yapmıştı.
Savaş, “Hatay, 1 milyon 671 bin nüfusa sahip. Suriyeli nüfusun 450-550 bin civarında olduğunu açıklayan resmi rakamlar var. Resmi olmayan rakamlarda ise 100 binden 300 bine kadar insanın olduğu konuşuluyor. Sadece Reyhanlı’da en son açıklanan Türk nüfusu 98 bin 500, Suriyeli nüfus ise 131 bin civarında. Reyhanlı’da 12 ilçemizin nüfusundan daha fazla Suriyeli yaşıyor. Suriyelilerin doğum oranı da oldukça fazla” dedi.
“HATAY''DA DEMOGRAFİ GİDEREK ALEYHİMİZE DEĞİŞİYOR”
“Hatay''da demografi giderek aleyhimize değişiyor. 31 Mart 2019''dan 1 Mart 2021''e kadar 13 aylık süre içerisinde seçmen sayımız yüzde 3,8 iken Suriyelilerin seçmen sayısı yüzde 38 artmış durumda. Onlarınki bizden 10 kat artmış durumda. 2019 seçimlerinde 13 bin Suriyeli oy kullandı. Bir yıl önceki verilerle şu anda yaklaşık 38 bin Suriyeli oy kullanacak. Yayladağı''nda yüzde 15 olan Suriyeli seçmen sayısı yüzde 19''a çıkmış durumda.
Demografik yapı bizim aleyhimize değişiyor ve iktidarın bundan rahatsız olduğunu düşünmüyorum. Bu Hatay''da böyleyse İstanbul''da, Şanlıurfa''da, Gaziantep''te de böyle olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti''nin koyduğu yasalara, Cenevre Sözleşmesi''ne ve New York mutabakatına göre bu misafirlerimiz ancak geçici statüde değerlendirilebilir. Ancak siz bunlara vatandaşlık veriyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak bu kadar kolay olmamalı. Bu coğrafya hem çok stratejik hem de jeopolitik anlamda da çok önemli.”
“BU BİR MİLLİ MESELEDİR VE HEPİMİZİN BU SORUNU KONUŞMASI LAZIM”
Konuyla ilgili partilerin tutumuna ilişkin soru üzerine Savaş, şu açıklamayı yaptı:
“Bu sorun sadece toplumun veya partinin sorunu değil hepimizin sorunu. Herkes bu sorundan dolayı rahatsız ve gelecek ile ilgili kaygılı durumda. Bu bir milli meseledir ve hepimizin bu sorunu konuşması lazım. Gelecekte çocuklarımıza kâbus dolu ortam bırakmamak ve çocuklarımızın geleceğini karartmamak için hepimizin yapması gereken bu sorunu konuşmak ve birlikte çözmektir. İktidar partisi bu sorunu çözmek istiyorsa Genel Başkanımız ve Millet İttifakı’nın paydaşları bu çözüme ortak olur. Biz de çözüme ortak olmak için elimizden geleni yaparız.”