'9 Aralık Uygur soykırım günü' dolayısıyla Ankara’da basın toplantısı düzenlendi

'9 Aralık Uygur soykırım günü' dolayısıyla Ankara’da basın toplantısı düzenlendi

72 yıldan beri Çin’in işgali altında bulunan Doğu Türkistan’da 20 milyondan fazla Uygur Türkü yıllardan beri soykırıma tabi tutuluyor ve başta Türkiye, Türk Dünyası, öteki İslam ülkeleri ve bütün dünya adeta seyirci kalıyordu. Türkiye’deki bazı Ülkücü kuruluşların otaya koydukları tepkiler ise yeterli destek bulmadığı için saman alevi gibi sönüp gidiyordu.

Osman Oktay''ın haberine göre; Yurt dışında bulunan, başka bir ifade ile sürgündeki Uygur kuruluşları dünyanın hemen her yerinde durmadan çalıştılar, didindiler. Nihayet, Dünya Uygur Kurultayı (DUK) Başkanı Dolgun İsa’nın gayretleri sonucu İngiltere’de bir Bağımsız Mahkeme’nin 9 Aralık 2021’de açıklanan Karar’ı ile “Çin’in , Doğu Türkistan’da Uygur, Kazak ve diğer Müslüman Halklara Karşı Suç İşlemekte Olduğu” hükmüne vardı.

Bu kararın birinci yıldönümü dolayısı ile 9 Aralık 2022 tarihinde Dünya Uygur Kurultayı, Uygur Akademisi Vakfı ve Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı tarafından Ankara’da bulunan Hansarayı Uygur Sofrası’nda yemekli bir Basın Toplantısı düzenlendi. Toplantıda Uygur Kurultayı Vakfı Başkanı Abdureşit Abdulmamit, Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Erkin Ekrem ve Uygur Akademisi Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Alimcan İnayet birer konuşma yaparak Çin tarafından uygulanan soykırımı bütün açıklığı ile anlattılar.

Haklı olarak bize, size, herkese sitemleri vardı. Türkiye’nin, konunun Birleşme Milletlere taşınması konusunda öncülük etmesini özellikle istiyorlar. 72 yıldan beri Çin’in işgali altında bulunan Doğu Türkistan’ın durumu ile ilgili olarak Türkiye’de bile yeterince kamuoyu oluşturulamadığı, birkaç yıl önce Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bir Bilgilendirme Toplantısı yapılması teklifinin sonuçsuz kaldığı, Diyanet İşleri Başkan Yardımcılarından biri ile konuşulduğunda “Çin Müslüman olduğu zaman bu işler yoluna girer” gibi çok anlamsız bir cevap verildiği, Diyanet İşleri Başkanı ile görüşüldüğünde de “Cumhurbaşkanı ile görüşseniz” cevabı verildiği söylendi.

Bütün bunlar gurbetteki Uygur kardeşlerimizi oldukça üzmüştü. Dertleşildi, konuşuldu ve Çukurambar’daki Hansarayı Uygur Sofrası’nın nefis yemekleri yenildi.

Toplantıda okunup basın mensuplarına dağıtılan Basın Bildirisi’nde 9 Aralık Uygur Soykırım Günü ve Doğu Türkistan’daki durum hakkında bilgiler verildi, bizlerden, hepimizden ve elbette devletimizden beklentileri dile getirildi. Ancak ne var ki ilgisizlik basında da devam ediyordu ve özellikle anlı şanlı gazete ve televizyonlar bizzat davet edildikleri halde muhabir ve kamera göndermekten kaçınmışlardı.

İşte o bildiri:

9 ARALIK UYGUR SOYKIRIM GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

“Doğu Türkistan’da Çin, özellikle Türk Müslüman halklara uygula geldiği asimilasyon politikasını 2016 yılından itibaren, sözde mesleki beceri eğitim merkezleri yalanı ile aleni olarak toplama kampları inşa ederek 1 ila 3 milyon Uygur, Kazak ve diğer Müslüman Türk halkı kamplarda olacak şekilde dönüşümlü olarak tutmakta ve hala devam etmektedir. Kamplara kapatılanlar arasında çok sayıda Uygur bilim insanı, üniversite hocaları, doktorlar, yazarlar, din adamları, memurlar, yöneticiler, sanatçılar, sporcular, iş insanları, esnaflar, öğrenciler bulunmaktadır. Tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlayanlar da azımsanmayacak sayıdadır. Kamplar ile ilgili değişik ülkelerde faaliyet yürütmekte olan Doğu Türkistan & Uygur teşkilatları değişik platformlarda açıklamalarda bulunmuş ve uluslararası kamuoyunu bilgilendirmeye çalışmış olsa da ta ki 2018 yılında ABD hükümet yetkilileri ve uluslararası medyalar tarafından kamplarla ilgili açıklama ve haberler yayınlanana kadar Çin, kampları inkar etmiş, daha sonra bu tesislerin kamp değil mesleki beceri geliştirme merkezleri, radikal ideolojileri dönüştürme merkezleri olduğu yalanını söylemek zorunda kalmıştır ( Kampa atılanların profili Çin’in yalanını açıkça göstermektedir). Çin’in buradaki uygulamaları insanlık dışıdır. Hukuki açıdan hiçbir geçerliliği bulunmamaktadır.

Çin’in Doğu Türkistan’daki bu uygulamaları asla kabul edilebilir değildir. Bu duruma karşı Doğu Türkistanlıların uluslararası sahnedeki en itibarlı siyasi örgütü olan Dünya Uygur Kurultayı(DUK) yapılabilecekler hususunda hukukçular ve akademisyenlerin görüşlerini almış ve Reisi Sn. Dolkun İsa, Haziran 2020’de ünlü yargıç Sir Geoffrey Nice QC’den Uygurlara karşı sistematik olarak devam etmekte olan vahşet ve olası bir soykırımı araştırmak adına bağımsız bir halk mahkemesi kurmasını ve yönetmesini resmi olarak talep etmiştir. Bağımsız Uygur Mahkemesi kurulması talebi uygun görülmüş ve 3 Eylül 2020 tarihinde (Uyghur Tribunal) Londra’da kurulmuştur. 15 ay süren yargılama sürecinde binlerce sayfa evrak incelenmiş, 70’ten fazla tanık Haziran 2021’de 4 gün, Eylül 202’de 4 gün ve Kasım 2021’de 1 oturum olmak üzere dinlenmiştir. Tanıklıklar, bizzat kamplarda kalan mağdurlar, kamplara atılanların 1. dereceden yakınları ve uluslararası araştırmacılardan oluşmuştur. Mahkemenin tüm yargılama süreci tamamen bağımsız bir şekilde uluslararası yargılama kurallarına uygun olarak kamuya açık bir şekilde cereyan etmiştir. Nihai olarak mahkeme 9 Aralık 2021 tarihinde kararını açıklamış “Çin’in, Doğu Türkistan’da Uygur, Kazak ve diğer Müslüman halklara karşı soykırım ve insanlığa karşı suç işlemekte olduğu” hükmüne varmıştır.

Mahkeme kararının açıklandığı 9 Aralık’ın, Uygur soykırımının tanınması ve kurbanları anma günü olarak hatırlanması amacıyla, DUK Reisi Sn. Dolkun İsa tarafından “9 Aralık Uygur Soykırım Günü” olarak ilan edilmiştir.

Soykırım artık Bağımsız Uygur Mahkemesi tarafından tescillenmiş şüpheye mahal bırakmayacak bir gerçektir. Uygur Mahkemesi, Uygur insan hakları krizinin en önemli yasal değerlendirmesi ve bugüne kadarki en kapsamlı kanıt organı niteliğindedir. Hükmün uygulanması uluslararası kurumların, devletlerin, hükümetlerin, STK’ların, finans ve ticari kurumların inisiyatifine ve şahısların vicdanlarına kalmıştır.

Bugüne kadar Avrupa parlamentosu ve 10’dan fazla devletin hükümet veya parlamentoları Çin’in Uygur ve diğer Müslüman Türk halklarına karşı uyguladığı politikalarının insanlığa karşı ve soykırım olduğunu kabul etmiştir. Demokrasi, özgürlük, insan hakları ve adaleti temel değer olarak gören tüm devletler tarafından Uygur Soykırımının tanınması büyük önem arz etmektedir.

BM de Uygur meselesi artık daha ciddi ele alınan mesele olmaktadır. Neredeyse dünya devletleri doğu Türkistan’ı destekleyen veya Çin’i destekleyen diye ikiye ayrılmış durumdadır. Özellikle BM İnsan Hakları Konseyinde durum daha da belirgindir. Karar alma süreçlerinde ne yazık ki konseye üye çoğu Müslüman ülke Çin’in tarafında yer almaktadır.

Çin’in Uygur ve diğer halklara karşı uygulamalarının hiçbir hukuk normlarına uygun olmadığı zaten bilinen bir realitedir. Herhangi bir olaya karşı davranışlarının asgarisi ve maksimumu bulunmayan ÇKP ve aveneleri, hiçbir ahlaki değer gözetmeksizin insanlık dışı davranışlarla harekât etmektedir (Sıfır Kovid Politikası göz önümüzdeki en taze örneklerdendir). Her şey keyfi olarak insan hayatı, haysiyeti, gururu, namusu hiçe sayılarak sürdürülmektedir. Kesinlikle acilen müdahale edilmelidir.

Biz Doğu Türkistan & Uygur teşkilatları olarak “9 Aralık Uygur Soykırım Günü” münasebetiyle devam eden soykırımın durdurulmasıyla ilgili uluslararası kuruluşları, devletleri ve liderleri Çin’den hesap sorulması konusunda harekete geçmeye çağırıyoruz. Siyasi, ekonomik, ticari ve askeri ilişkilerde 9 Aralık 1948''de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesindeki sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Ayrıca 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde belirtilen hakların neredeyse tamamından mahrum bırakılan bu insanlara karşı sorumlu, hakkaniyetli, vicdanlı olmaya ve savunulduğu değerlere sahip çıkmalarını istiyoruz. Uygur mültecilere her konuda destek olunulmasını insan haklarını, özgürlükleri, hukuku ve adaleti savunan tüm devlet ve kuruluşlardan talep ediyoruz.

Çin’i de müstemlekesi olan Doğu Türkistan, Tibet ve İç Moğolistan’ın bağımsız siyasi geleceğini belirleme hak ve hukukunu iade etmeye, müreffeh ve demokratik huzurlu bir ülke olan Tayvan’ı sürekli tehdit etmekten vaz geçmeye, Hong Kongluların özgür iradesine saygı göstermeye, özellikle komşularını tehdit etmekten kaçınmaya çağırıyoruz. Çin, ancak başkalarının hak hukuklarına riayet ettiği müddetçe huzur bulabilecek ve dünya da rahatlayacaktır.

Doğu Türkistan’daki durum bir sonuçtur. Bu sonucu ortaya çıkaran sebep te bellidir: İşgal. Sebep ortadan kalkmadan sonucu değiştiremeyiz. Onun içindir ki bütün uğraşlarımız ve mücadelemiz bağımsız siyasi geleceğimizi belirleme hakkını elde etmek içindir. Bunu yapabileceğimize inanıyoruz. Ancak siz dostlarımızın destek ve yardımlarıyla.”

Uygur Akademisi Vakfı

Dünya Uygur Kurultayı

Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı

İlgili Haberler