23 Nisan 1920 Millî Egemenlik yolculuğu
Osmanlı Devleti’nde toprak kaybı ve çekilme 1683’te İkinci Viyana Kuşatması sonucu başlar. 1877-18778 Osmanlı-Rus Savaşı’nda ve 1912-1913 Balkan Faciası’nda Osmanlı Devleti Tuna ve Balkan topraklarını kaybeder. 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı sonunda dağılır. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’yla, Osmanlı Devleti fiilen sona erer. Türk topraklarını işgal dönemi başlar.
19 MAYIS 1919 YOLCULUĞU
15 Mayıs 1919’da Yunanlılar, Küçük Asya Seferi hayaliyle İzmir’i işgal ederler. 19 Mayıs 1919’da, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’da Millî Mücadele yolculuğu başlar. 22 Mayıs 1919’da, Ordu Müfettişi olarak hazırladığı raporda; ¨Millet Millî egemenlik esasını ve Türk Millîyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır.” ifadesi yer alır. (1) Bu raporda, Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktıktan üç gün sonra, Millî Egemenlik ilkesini ortaya koyarak, Millî iradeyi temsil edecek bir meclisi işaret etmiştir.
21/22 Haziran 1919’da yayımlanan Amasya Genelgesi’nde, ¨Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır¨(2) maddesi, yine Millî iradeyi yani meclisi işaret eder. 23 Temmuz-7 Ağustos Erzurum Kongresi kararlarında, ¨Millî kuvvetleri etkin ve Millî iradeyi hâkim kılmak esastır¨ maddesi, meclise giden yolda önemli bir halkadır. Erzurum Kongresi’nde Temsil Heyeti oluşturulur ve başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirilir.(3) Millî Mücadele’nin ve milletin lideri ortaya çıkmıştır.
4-11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi kararlarını kabul eder. Sivas Kongresi, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’yı Batı Anadolu Genel Kuvayı Millîye Komutanlığı’na görevlendirir. Böylece, Kongre yürütme yetkisini kullanmış olur.(4)
ANKARA YOLCULUĞU
Amasya Genelgesi, ardından Erzurum ve Sivas Kongresi kararları alınır. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelirler. Neden Anakara? İngilizlerin desteğindeki Yunanlıların Küçük Asya Ordusu, İzmir’den başlayarak Batı Anadolu’yu işgal ediyordu. Hedefi Ankara’ydı. Bu nedenle, Millî Mücadele’nin Ankara’dan yürütülmesi daha uygundu. Ankara’nın, trenle hem İstanbul’a hem de diğer cephelere bağlantısı vardı. Artık Ankara, hem meclisin hem de İstiklal Savaşı’nın merkezi olacaktı. Ünlü Times gazetesi, Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişini şöyle yazar: “Bütün dünyanın kuvvetine karşı ulusal bir hareket yaratmak… Ne çocukça bir hayal…”
Millî Mücadele ve Mustafa Kemal karşıtı İstanbul basını da benzer yazılar yazıyordu. Refik Halit Karay: “Bir patırtı, bir gürültü. Beyannameler, telgraflar… Sanki bir şeyler oluyor, olacak. Ayol şuracıkta her işimiz, her kuvvetimiz meydanda. Dünya durumumuzu biliyor. Düşün, blöfün sırası mı? Hangi teşkilat, hangi kuvvet, hangi kahraman? Kuzum Mustafa, sen deli misin?”
Mustafa Kemal’in bu çocukça hayali, 13 Eylül 1921'de 238 yıl süren çekilmeyi durduracak, 9 Eylül 1922'de işgal kuvvetlerini denize dökecekti. Bu çocukça heyecan, İngiltere’yle iş birlikçilerinin hayallerini yerle bir edecekti. Kutsal bir hayaldi bu… Mustafa Kemal’in deli mi yoksa strateji ustası mı olduğunu, çok değil iki yıl sonra tüm dünya anlayacaktı. Mustafa Kemal, gerçekten deli miydi? Evet… Büyük İskender’i, Hannibal’ı, Sezar’ı, Napolyon’u kıskandıran büyük zaferler kazanacak kadar deliydi…
MECLİS’İN ANKARA’DA TOPLANMASI
Mustafa Kemal Paşa, 19 Mart 1920’de bir genelge yayımlar. Bu genelgede, milletin yeniden seçeceği temsilcilerle ve İstanbul meclisi vekillerinden Ankara’ya gelebilenlerinden kurulacak yeni meclisin, milletin bağımsızlığı yolunda tedbirler alacağını bildirir.(5)
Milletin lideri, Meclis’in toplanması sürecini NUTUK’ta şöyle anlatır: ¨Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasını ve açılmasını sağlamaya çalıştığımız günlerde, bizi en çok uğraştıran; Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu bölgesindeki yerlerden başlayıp Nallıhan, Beypazarı üzerinden Ankara’ya yaklaşacak gibi görünen gericilik ve isyan hareketleri olmuştur… Bunun için Meclis’in açılmasında acele ediyordum. Nihayet gelebilmiş olan milletvekilleriyle yetinerek Meclis’in, Nisan’ın 23’ünde Cuma günü açılmasına karar verdik.¨(6) Mustafa Kemal, tüm yetkileri elinde toplayacağına, Anadolu’daki isyan hareketlerine rağmen Meclis’in açılması için büyük çaba harcıyordu.
Temsilciler Kurulu Başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa’nın, 21 Nisan 1920’de askerî ve sivil makamlara gönderdiği telgrafta Meclis’in açılacağını müjdeler: ¨Tanrı’nın yardımıyla, Nisan’ın 23’üncü günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından o günden sonra bütün sivil ve askeri makamların ve bütün ulusun başvuracağı en yüce kat, adı geçen Meclis olacaktır.¨(7) Mustafa Kemal Meclisi, tüm askerî ve sivil makamların bağlı olacağı en yüce kurum olarak görmektedir. Padişahta, tek kişide toplanan yetkileri Meclis vasıtasıyla millete devrediyordu. Yani, kul yerine değerli birey ortaya çıkıyordu.
Meclis’in adı uzun tartışmalardan sonra, Büyük Millet Meclisi olarak tespit edilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 23 Nisan 1920 Cuma günü büyük bir törenle açılır. Önce Hacıbayram’a gidilir, namaz kılınır, kurbanlar kesilir. Meclisin dışında ve içinde dualar okunur. Bildiğimiz dinî törenlerin hepsi yapılır. Ankara’daki marangozlar Meclis kürsüsünü yaparlar. Anadolu işgal edildiğinden, kürsüye siyah örtü konulur. Isınmak için ortaya sac soba kurulur. Ankara Öğretmenler Okulu’ndan vekillerin oturmaları için öğrenci sıraları getirilir. Aydınlatma için kahvelerden, bir petrol lambası getirilir.
24 Nisan 1920, Cumartesi… Mustafa Kemal Paşa, TBMM Başkanlığı’na seçilir. 39 yaşındadır… Yaptığı konuşmada, “Derhal memleketin kaderini üzerinize alınız. Bu Meclis tam anlamıyla sorumludur. Millet bizi bunun için gönderdi; bizi buraya beş kişinin eline milleti terk edelim diye göndermemiştir”(8-9) diyerek, Büyük Millet Meclisi’nin üstünde herhangi bir güç olmadığını kesin çizgilerle belirtir.
MECLİS AÇILDIĞINDA DURUM
Meclis açıldığında, Türkiye’de 200 bin kişilik istila ordusu bulunuyordu. 38 bin İngiliz, 59 bin Fransız, 18 bin İtalyan, 90 bin Yunan askeri; güneyde 10 bin silahlı Ermeni, kuzeyde 25 bin Pontusçu Rum vardı. Bu sayılara, doğudaki Ermeni ordusu, Batı Anadolu’daki Rum, Ermeni ve Müslüman çeteleri ile işgalcilerle birlikte hareket eden Kuvay-ı İnzibatiye, Anzavur Kuvveti ve isyancılar dâhil değildir.(10) İngiliz, Fransız ve İtalyanlar İstanbul’u; Fransızlar Adana’yı; Güneydoğu’da İngilizler Urfa, Maraş ve Gaziantep’i; Güneyde İtalyanlar Antalya ve Konya’yı; Karadeniz’de İngilizler Samsun ve Merzifon’u; Yunan Küçük Asya ordusu da Batı Anadolu’yu işgal etmişlerdi. İşte, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, Millî Mücadeleyi yürütmek ve İstiklal Savaşı’nı yönetmek için TBMM’ni bu koşullarda açmışlardı.
İstanbul Hükümeti’nin Harp Divanı, Mustafa Kemal’i ve kadrosunu idama mahkûm eder. Padişah Vahidettin, idam kararlarını bekletmeden onaylar. Sadrazam (Başbakan) Damat Ferit, milletin şeref ve namusunu korumak ve işgalcileri durdurmak için kanını döken Millî Kuvvetlere ve askerlere karşı dinsel savaş açar. Dönemin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah’ın verdiği fetvalar, İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılır; iş birlikçi gazetelerde yayımlanır; Rumlar, Ermeniler, Hürriyet ve İtilaf Partisi tarafından dağıtılır. Fetvaların özeti şöyledir: ¨Padişahın izni olmadan işgalcilere karşı duranları, asker ve para toplayanları tek tek ve ya topluca öldürmek, din gereği ve görevidir! Millîyetçi öldürenler gazi sayılır, bu yolda ölenler şehit!¨(11)
Damat Ferit Hükümeti’nin Adalet Bakanı Ali Rüştü Efendi, ¨Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini¨ ister. Trakya, Balıkesir, Bursa ve Uşak’ın Yunanlılarca işgal edilmesi üzerine de, ¨Yunan ordusunun ilerlemesi hükümetimizin programına uygundur¨ diyecek ve Yunanlıların işgal etmediği illeri, ¨kurtarılmamış iller¨ olarak tanımlayacaktır.(12)
İşte bu koşullarda açılan TBMM, dünyadaki en meşru, en haklı, en kutsal savaşlardan biri olan İstiklal Savaşı’nı yönetecekti. Gazi Meclis, bu kutsal savaşı işgalcilere ve içerideki hainlere karşı zaferle sonuçlandıracak ve Cumhuriyet’e giden taşları bir bir döşeyecekti. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Meclis’le başladığı bu yolculukta Dünya Savaş Tarihi’nin kıskanacağı zaferler elde edecekti.
AÇILAN MECLİS’İN NİTELİKLERİ
23 Nisan 1920’de açılan TBMM, kurucu meclis niteliği taşır. Görevi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin esaslarını hazırlamaktır. Cumhuriyet yönetimi, Meclis’in kurulmasıyla fiilen başladı denilebilir. Bu meclis, dünyanın en haklı, en kutsal, en meşru savaşını İstiklal Savaşı’nı yönetecekti. Yani Türk Ulusu’nun kaderine el koymuş bir meclistir. “Büyük” sıfatı, olağanüstü yetkilere sahip olması ve kurucu meclis niteliğini taşımasından ileri gelir. Meclis’te, Millî Egemenlik ilkesine olan derin inanç vardır. Kürsü arkasına, “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazısı asılır. Meclis’in üstünde hiçbir güç kabul edilmemiştir. Padişah ve Halife, TBMM’ye, dolayısıyla Türk Milleti’ne tabi olacaklardır. Artık, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’le başlayan Millî Mücadele yolculuğuna, milletin seçtiği vekiller de katılmıştır. Açılan TBMM, Millî Mücadele’nin sonuna kadar devamlı ve düzenli şekilde çalışır; bu yönüyle idealist bir meclistir.(13)
Açılan meclis, demokratik karakterde ve yapıda idi. Meclis’te tek grup yoktu. Meclis’in çoğunluğu, Mustafa Kemal Paşa karşıtıydı. Meclis’te kendini gösteren beş grup oluşmuştu. Devrimci gençlerin toplandığı İstiklal Grubu. Halkçılık ilkesini benimsemiş, sol eğilimli milletvekillerinin bir araya geldiği Halk Zümresi. Muhafazakâr kişilerden oluşan Tesanüt Grubu. Osmanlı reformistlerinin birleştiği Islahat Grubu. Eski İttihat ve Terakki üyelerinin kurduğu Müdafaa-i Hukuk Zümresi. Büyük Millet Meclisi’nin bu dağınıklığı, iş yapmaya engel oluyordu. Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurmuş ve kendisini destekleyen milletvekillerini bir araya getirmişti. Meclis’te, Mustafa Kemal Paşa’yı en çok tedirgin edenler, İttihat ve Terakki yanlılarıydı. Kafkasya’da bulunan Enver Paşa’yı destekliyorlardı. Enver Paşa’nın Kızılordu birlikleri başında Anadolu’ya gelerek, Mustafa Kemal Paşa’yı devireceğini düşünüyorlardı. Enver Paşa’da, Anadolu’ya gelmek için Mustafa Kemal Paşa’nın yenilgisini bekliyordu…
23 NİSAN’IN BAYRAM OLUŞU
23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışından bir yıl sonra, 23 Nisan 1921’de çıkarılan bir yasa ile 23 Nisan günü “Millî Bayram” ilan edilir. Bu arada, 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılır ve Saltanatın kaldırışı olan 1 Kasım da “Millî Egemenlik Bayramı” olarak kabul edilir. 23 Nisan 1927’de, Çocuk Esirgeme Kurumu, 23 Nisan’ı “Çocuk Bayramı”olarak kutlamaya başlar. Bu kutlama, Atatürk himayesinde gerçekleştirilir. Mustafa Kemal Paşa aracını çocuklara tahsis eder. 1929’dan itibaren 23-30 Nisan haftası, “Çocuk Haftası” olarak kutlanır. 1935’te çıkarılan yasa ile 1 Kasım’da kutlanan “Millî Egemenlik Bayramı” kaldırılır, 23 Nisan Bayramı’nın adı “Millî Egemenlik Bayramı” olarak değiştirilir. 1981’de bir yasayla 23 Nisan günü, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak değiştirilir.
ATATÜRK VE ÇOCUK
Atatürk'e göre, "vatanı korumak çocukları korumakla başlar." Zaferden hemen sonra 17 Ekim 1922'de, Bursa'da çocuklara şöyle seslenir: "Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler geleceğimizin gülü, yıldızı, talih ışığısınız. Memleketi asıl aydınlığa sizler kavuşturacaksınız. Kendinizin ne denli önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Kızlarım, çocuklarım, sizlerden çok şey bekliyoruz." Durdu, sordu: “Çok çalışacaksınız değil mi?” Çocuklar, hep bir ağızdan: “Söz!” “Arkadaşlarımla birlikte ne yaptıysak sizler için yaptık. Sizin mutluluğunuz, onurunuz için yaptık. Başınız dik gezin, kimsenin kulu kölesi olmayın diye yaptık. Bir daha bu acı günleri yaşamayın diye yaptık. Ödülümüz sizin temiz, güzel sevginizdir.¨ Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuşmasından sonra, yanında duran Fevzi Paşa'nın (Çakmak) gözlerinden yaşlar dökülür…
Vatandan, milletten başka sevgili bilmeyen o kuşak kutsal görevini, Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde yapmıştı… Ve o Meclis, İstiklal Savaşı boyunca en buhranlı zamanlarda açık kalmıştı…
Tarih ulusların tarlasıdır. Ne ekerseniz onu biçersiniz… Atatürk ve Gazi Meclis, tarihte yerlerini altın sayfalarda daha da devleşerek almaya devam edecekler…
Ve tarih nankör değildir, bir hizmeti asla unutmaz… Büyük İskender’in, Sezar’ın, Napolyon’un selamladığı Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ü tarih asla unutmaz…
-------------------
Kaynakça:
(1) Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Ankara, 1990, s. 115.
(2-5) Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Ankara, 1990, s. 117, 126, 129, 140.
(6) M. Kemal Atatürk, NUTUK, Yayına Hazırlayan: Taha Mazman, s. 418.
(7) M. Kemal Atatürk, NUTUK, Yayına Hazırlayan: Taha Mazman, 2009, s. 422.
(8) İsmet İnönü, Hatıralar, Yayına Hazırlayan: Sabahattin Selek, s. 184, 2009.
(9) Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AAM, Ankara, 2015, s.216.
(10) İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, 1988, s.35; Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, 1995, s.3.
(11) Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, 1973, s. 80-83.
(12) Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, 2005, s. 22.
(13) Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Ankara, 1990, s. 142-144.