Zirvede somut sonuç yok
Türkiye-Yunanistan arasında 07 Aralık 2023’de Atina’da yapılan “Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin 5. toplantısı” sonunda, “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi” imzalanmıştır.
Bildirge, siyasi diyalog, pozitif gündem, güven artırıcı önlemler konularında devamlı, yapıcı istişareler yapılmasını, iki ülke arasında ekonomik ve ticari pozitif gündemin teşvik edilmesini önermektedir.
Yunanistan’la müzakere için fazla istekli olmanın bize fayda değil, zarar getireceğini bir kere daha ifade etmekte fayda görüyorum.
Gerginlikleri önleme mekanizması çalıştırılacak
İki ülkenin Doğu Akdeniz ve Ege’de askerî ve siyasi gerilim yaşanmaması için alınacak önlemler konusunda uzlaştığı ifade edilmiştir. İki lider, bildirgenin içeriğini ve ruhunu zayıflatıp itibarsızlaştıracak eylem ve girişimlerden uzak durmayı kabul etmiş, bölgelerinde barış ve istikrarın muhafazasını tehlikeye atacak her türlü beyan, girişim veya eylemden sarfınazar etmeyi taahhüt etmiştir. Taraflar, aralarında ortaya çıkan herhangi bir anlaşmazlığı, doğrudan istişare yoluyla veya BM’ce öngörülen, ortaklaşa belirlenecek diğer yollarla dostane biçimde çözmek için gayret göstereceklerini de bildirgeye yansıtmıştır.
Ancak krizin, Yunanistan’ın, anlaşmaları ve uluslararası hukuku tanımayan uygulamalarda ve eylemlerde bulunmasından, Türkiye’nin de buna karşı hamleler yapmasından kaynaklandığı dikkate alınmamıştır. Bilindiği üzere “Güven Artıcı Önlemler” toplantılarına devam edilmektedir. Fakat bu toplantılar sadece kriz yaratacak askerî eylemlerden kaçınmaya odaklanarak, mevcut illegal uygulamaları kabullenip, ses çıkarmamayı, tepki göstermemeyi esas almaktadır.
Bildirgede kabul edilen hususların ve taahhütlerin, mevcut hukuksuzlukların kabulü anlamına geldiği bilincinde olunmalıdır.
Sorunların kaynağı Yunanistan
İki ülke arasındaki gerginliğin sebebi Yunanistan’dır. Sorunlar, Yunanistan’ın hakkına ve hukukuna razı olmayıp, doyumsuz davranış ve eylemlerde bulunarak, çıkar peşinde koşmasından kaynaklanmaktadır.
-Yunanistan; Lozan anlaşması hükümlerine uymayarak dengeyi bozmuştur. Adaları, silahlandırmanın çok ötesinde birlik, silah, tesis ve sistemlerle, göz göre askerîleştirmiştir. Bunun bir güvenlik ve egemenlik konusu olduğunu ve geri adım atmayacağını açık olarak söylemektedir.
-Ege’de karasuyu 6 mildir. Ege Denizin özelliği nedeniyle bundan fazlasının, Türkiye’nin denizdeki hareketini engellediğini hesapladığı için, bunu 12 mile çıkarma hakkı olduğunu ileri sürmeye devam etmektedir.
-Karasuyu 6 milken, yine uluslararası hukuka ve uçuş kaidelerine aykırı olarak, “ben yaptım oldu” mantığıyla hava sahasını 10 mil olarak ilan etmiştir. Arada kalan 4 mili de egemenlik alanı olduğunu iddia etmekte, sonra da hava sahama girdiler diye yaygara koparmaktadır.
-“Adalar ülkesi” statüsünde olmadığından, deniz yetki alanlarının Yunanistan ana karasından itibaren hesaplanması yerine, bütün adaların/adacıkların kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinin olduğu iddiasındadır. Türkiye’nin hukuka uygun deniz yetki alanlarında yaptığı araştırmaları, ağabeyi ABD’ye ve AB’ye şikâyet ederek inkıtaya uğratmıştır.
-Bu toplantıda da, Kıbrıs ve azınlıklar konusunda tamamen farklı görüşler içinde olunduğu bir kere daha ortaya çıkmıştır. Kıbrıs konusu bizim için sorun değildir. KKTC egemen bir devlettir. Uluslararası kabulü için çalışmalar yapılırken, geriye dönüp müzakere yapılmaz.
-Yunanistan, Türkiye’ye ait olduğu belgelerle sabit olan 18+2 adamızı işgal etmiş ve iskân ederek yerleşmiş, karakollar bile kurmuştur. Türkiye de, 2004’te AB’den müzakere tarihi alınmasını veto etmesin diye bu işgale ses çıkarmamıştır. Türkiye’nin hâlâ bu işgali umursamaması ise ayrı bir sorundur.
Yunanistan’ın anlaşmalara, uluslararası hukuka aykırı davranışları ve dayatmaları ortadayken, bunları yok sayıp veya derin dondurucuda tutup, güven artırıcı önlemler konusunda görüşmeler yapılması, bu uygulamaların kabullenildiği anlamındadır. Bu şartlar altında her şey normalmiş gibi hareket edilmesi mümkün değildir.
Toplantıdan çıkan tek somut sonuç, bir lütufmuş gibi, 10 Yunan adasının, kapıda vizeyle 7 gün ziyaret edilebilmesini sağlayacak uygulamadır. Yakında işgal ettiği adalara da kolaylık sağlarsa şaşmayın. Aslında bu uygulama, Türkiye’ye değil, Yunanistan’a avantaj ve para kazandırır. Türkiye iç turizmine, hatta KKTC’nin turizmine de zarar verir.
Bu sürece nasıl geldik?
Deprem ve yangın felaketlerinde karşılıklı yumuşamayla başlayan diyalog, diplomatik görüşme sürecini yeniden başlatmıştır. Aslında Yunanistan’la başlayan bu süreç, Türkiye’nin dış politikasında, “değerli yalnızlık” anlayışından geri adım atarak ilişkilerini bozduğu komşu ve yakın ülkelerle başlattığı yeniden diyalog girişimlerinin bir parçası olarak görülebilir. Bu duruma, içinde bulunulan ekonomik sorunların, Batı’yla yeniden yakınlaşma ihtiyacının, ABD ve AB’yle ilişkileri düzeltme arzusunun, NATO’da sorun çıkaran ülke olarak görünmek istenmemesinin katkısının olduğu da bir gerçektir.
***
Müzakereler, Yunanistan’ın mevcut uluslararası anlaşmalara ve hukuka uymayarak güvenliğimizi, çıkarlarımızı, prestijimizi ve hatta egemenlik haklarımızı ihlal ederek yarattığı sorunlar görmezden gelinerek yapılamaz. Hiç bir hakkımızdan ve davranışımızdan taviz verilmez.
“Bundan bir şey olmaz, başka bir çıkar sağlayabiliriz” düşüncesiyle küçük de olsa verilecek bir taviz, doyumsuz ve şımarık Yunanistan'ı daha fazlasını alma hevesine sokar. Görüşmeler, ya haklarımızı almaya hizmet etmeli, olmuyorsa göstermelik “dostlar alış verişte görsün” tarzında cereyan etmelidir.