Zil, şal ve şike

Ne diyeyim, Türkiye’deki gündem her zaman bir fırtına, hem de kum fırtınası gibi akıyor, göz gözü görmüyor. Şike, yeni hükümet, Meclisteki yemin, Silivri falan filan. Ben olaylara değil, bizim halkın tepkisine hayret ediyorum. Onlar yalnızca trafik kazaları ve mahalli cinayetlere kendilerini odaklamışlar ve kulakları Erdoğan’ın frekansından farklı bir sesi dinlemiyor. Türk futbolunda şike olduğunu mahalle maçı yapan çocuklar bile bilir. Bilir bilmesine ama ne hikmetse birilerinin çıkıp da ortaya onlara burada böyle bir şey var demesini beklerler. Beyinler ambalaj içinde ya, öbür tarafa giderken hiç kullanmamış sahibinden şeklinde götürecekler. Düşünün bu şike yalnız Fenerbahçe’de değil, ligdeki tüm takımlarda var. Ama ben şike olayının gene gâvurların baskısı ile ortaya çıktığına inanıyorum. Hatırlarsanız şike konusu ilk önce Almanya’da çıktı ve ucu Türkiye’ye dayandı. Neden Türkiye’ye dayandı derseniz, biliyorsunuz Türk halkı yasal kumarlardan biri olan “İddaa” diye bir şey oynuyor. Bu kumar türü tüm dünyada oynanıyor ve büyük paralar dönüyor. Dolayısıyla Almanya’daki oyuncuları da etkilediği için oyundaki kumar önce orada patladı. Sonra İngiltere ve Avrupa ülkelerinde sırayla ortaya çıktı. İşin ilginç tarafı Avrupa’da yapılan her soruşturmada oklar Türkiye’yi işaret ediyordu. Ve Türkiye baskı altına alındı bir şeyler yap diye.
Sonuçta Ankara’dakiler köşeye sıkıştı. Bir şeyler yapmak zorunda kaldılar. Aynı Deniz Feneri olayında olduğu gibi. Oysa benim için çok daha acı olaylar gerçekleşiyor, bu kum fırtınasının arkasında.
Türk Silahlı kuvvetleri yok ediliyor. PKK resmen siyasete sokuluyor. Kimsenin umurunda değil. Tabii ki Silahlı Kuvvetler yalnızca generaller demek değildir. Ama asker olanlar bilir, Mustafa Kemal’in önemli bir sözü olan “Bir ordunun kıymet-i harbiyesi zâbitan ve kumanda heyetiyle ölçülür” ne kadar doğru değil mi? Türk ordusunun kıymet-i harbiyesi askerlerinin kafasına çuval geçirildiğinde ve zâbitan takımının bunun hesabını sormadığı gün ölmüştü. Şu anda İran’da Humeyni molla rejiminin Şahın ordusunu yok edişi benzeri bir operasyon sürüyor. Bu durumda Türk Silahlı Kuvvetleri batıda kazandığı haklı şöhreti de kaybediyor. Örnek mi? Avrupa kendi ordusunu kuruyor ve NATO’dan ayrılmaya çalışıyor. Zira NATO artık ABD’nin emrinde bir kapıkulu gibi çalışıyor. Ama işin ilginç tarafı bu Avrupa ordusuna Araplaşan Türkiye alınmak istenmiyor.
Deniz Feneri olayı ise başka bir soytarılık. Üç yıl önce Almanya’da patladı, bizimkiler kulaklarını tıkadı. Bu olayda tutuklanan kişilerin AKP yöneticileri ile ilişkileri zamanında buralara kadar yansımıştı. Çin’e giderken Washington’dan çağrılıp heyete katılan kişiler bugün tutuklananlar arasında. Onları da sattılar. Bakalım bu tiyatro ne kadar sürecek, Silivri olayları kadar gözaltında kalacaklar mı, sanmam. Ben bu gün yaşananların zorunlu yaşanması gereken günler ve olaylar olduğuna inanıyorum. Türk halkı uzun süredir babalarının tasarruf ettiklerini ve torunlarını borçlandırarak yaşıyor. Acı günleri yaşaması gerek ki güzel günlerin tadına varsın. Hatırlayın Mustafa Kemal ve arkadaşları da Osmanlının etrafa saçtığı paraların, zevk ve sefanın bedelini kemerleri sıkarak İkinci Dünya savaşı sırasında ödemişti. Ne garip milletiz ki, halk bu sıkıntının faturasını rahmetli İsmet İnönü ve CHP’ye çıkardı. Hiç de bugün övdükleri Vahdettin ve Osmanlı hanedanını sorgulamak akıllarına gelmedi. Ne de olsa bugünküler o Osmanlının torunları.
Son olarak, bir okuyucum, İstiklal savaşı sırasında düşmanla savaşan Türk kadınlarının isimlerini ve rütbelerini gösteren bilgiler yollamış. Haklı ama bugün o kahraman kadınların kazançlarını kılını bile kıpırdatmadan teslim etmek daha büyük ayıp değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları