Zeytin talanının arkasındaki asıl amaç!

Zeytin arazileriyle ilgili bir süredir planlanan "talan" çalışmaları en nihayetinde Meclis'e gelmiş durumda.

AKP cephesinden önceki güne kadar "Biz sanayiyi geliştirmek için bir paket hazırladık, zeytinliklerin harap edildiği iddiaları doğru değil, zeytinliklere dokunulmayacak" açıklamaları geliyordu. Ancak Başbakan Binali Yıldırım "Zeytinlik mi önemli yoksa oraya yapılacak tesis mi" çıkışıyla zeytinlik arazilerine dokunulacağını itiraf etmiş oldu.

Peki, Türkiye'de bu kadar çok çorak arazi, bu denli geniş bir coğrafya varken neden zeytin arazileri!

Anlaşılan o ki; birbirine yapışık, nefes alınmayan, şekilsiz, estetikten uzak, sokak arası binalarla kentlerimizi çarpıklaştırıp, sonrasında insanların psikolojisini bozan anlayış depreşmiş durumda.

Çünkü onlar için zeytin demek kahvaltıda yenen bir yiyecekten öte bir anlam ifade etmiyor. Olmazsa dışarıdan ithal ederler; tıpkı buğdayı, arpayı, pirinci ithal ettikleri gibi...

Zeytinin değerini, geçmişini, varlığını anlayamayanlar, zeytinlerin bulunduğu arazileri talan etmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Ege ve Akdeniz bölgelerindeki zeytin arazilerini betonlaştırmak için yıllardır çabalıyorlar. Bu bölgelerden iktidar partisine oldukça düşük oranda oy çıkması da süreci hızlandırıyor anlaşılan! Çünkü AKP'nin zirve yaptığı illerin tarım ürünlerine, arazilerine bu denli müdahale edildiğini hiç duymadık.

Buradaki sınıflandırma kıstasları "biat edenler" ve "biat etmeyenler" olarak ayrılıyor.

Dolayısıyla zeytinlik arazilerinin sahipleri; Türk köylüsü, Ege ve Akdeniz insanı onların nazarında "biat etmeyenler" olarak konumlanmış. O yüzden yüz binlerce kişinin geçim kapısı olan zeytin sektörüne darbe indirmekten çekinmiyorlar.

Zeytinliklerin talan edilmesiyle, Türkiye'ye margarini, yapay yağları "kolesterol karşıtı" diye yediren Batılı şirketler de büyük bir bayrama hazırlanıyor. Çünkü zeytinyağı kullanımının düşmesiyle birlikte sağlıksız beslenmenin, suni beslenmenin önü sonuna kadar açılacak. İnsanlarımızı yıllardır zehirleyen saçma-sapan yağlar ortalıklara saçılacak. Bir de zeytin yetmediği için ithalatçı firmalar türeyecek, cari açık katlanacak.

Türk halkının beslenme alışkanlarını değiştirerek; az düşünen, okumayan, eğitimde geride kalan bir toplum oluşturmak yıllardır bilinen uygulanan bir plan. PISA raporuna göre eğitim seviyemiz, düşünme yetimiz, sözel ve sayısal zekâmız bakımından 3. Dünya ülkeleriyle yarışıyoruz. En sağlıklı, özel ürünlerimizi tüketemez hale getirdiler. Tarım üretimindeki birinci kalite ürünlerimizin neredeyse tamamı ihraç ediliyor.

Zeytin arazilerinin talan edilmesiyle de kafası az çalışan nesillerin hazırlığı yapılıyor anlaşılan. Tıpkı Cumhuriyet öncesi Anadolu insanına reva görülenler gibi...

Dönemin yazarlarından Ahmet Haşim, 3 Eylül 1919 tarihinde Manisa Milletvekili Refik Şevket Bey'e yazdığı mektubunda Anadolu insanının sağlıksız beslenme durumuna dikkat çekiyor.

"...en zenginlerinin evinde geçirilen bir gecenin sabahında, nefis bir yemek diye sofraya getirilen suyla pişmiş uğursuz bir fasulyanın barsaklarda sebep olduğu gazlar ve ıstıraplar ile uyanılıp da anlaşıldığı zaman, bu akılsız kardeşlerin maksatsız hayatına, boşa giden üstün gayretle çalışmalarına karşı derin bir elem duymamak mümkün değildir. Refik; Ankara'da, Almanya imparatorunun Anadolu hastalıklarını tetkik etmek üzere gönderdiği bir tıp heyetinin bazı büyük rütbeli ileri gelenleriyle görüştüm. Bunlar, bir seneden beri her gelen hastayı ücretsiz muayene etmek ve mümkün olduğu kadar incelemelerini sıhhatli kişiler üzerinde(mektep talebesi gibi) yapmak suretiyle şunu anlamışlardır ki, Anadolu Türklerinin karınları kurtlarla yüklü ve kanları bu kurtların salgıladığı parazitlerle dolu bulunuyor. Cinsi yakın bir yok olma ile tehdit eden bu hâlin sebebi neymiş bilir misin? Beslenme eksikliği!"

O yüzden; akılda, mantıkta, bilgide öne geçmek istiyorsak zeytinimize sahip çıkmak zorundayız.

Zeytin; sağlıktır, candır, topraktır, vatandır.

Yazarın Diğer Yazıları