Zevâhiri kurtarmak ya da hüsran…
Siyâsette iki tür marijinallikten söz edilir.
Birincisi, fikirlerinizin, programlarınızın, vaatlerinizin, kurgularınızın toplumda hiçbir karşılığı yoktur, TKP/TİP ve benzerleri bu grubun ülkemizde tipik örnekleridir.
İkinci tür marijinallik de, fikirlerinizin, programlarınızın, hassasiyetlerinizin, toplumda oldukça geniş bir zemini, alanı, karşılığı vardır, lâkin kadrolarınız mezkûr fikirleri, değerleri, proğramları, kurguları, projeksiyonları, hassasiyetleri temsil kabiliyetinden ve liyakatinden mahrumdur. Liderlik makamında ve kurmay kadrolarınızda bir kaht-ı ricâl söz konusudur, bu da bir siyâsî marijinalliktir. Bunun en tipik örneğini de MHP oluşturur.
Simon Kuper'in "Futbol asla yalnızca futbol değildir" kitabında anlattığına benzer bir tespit burada da yapılabilir; "Politika asla yalnızca politika değildir".
Bu kadar yıl insan yetiştirmiş, bu kadar yıl kadro yetiştirmiş, bu kadar yıl bürokrasinin en kılcal damarlarına kadar işlemiş, bu kadar yıl boyunca vakıf, dernek, üniversite, parti ve STK'ların kadroları arasında, bünyelerinin her hücresinde bir veya bir kaç yöneticisi bulunan Ülkücü Hareketin nasıl olup da siyâseten bu kadar güdük kaldığı sorusunun cevabı işte bu marjinalliğin içindedir.
Bu hareketin dişlileri yıllardır insan öğütüyor. Değirmeni içe doğru değil, dışa doğru dönüyor ve içindekini dışarı atıyor. Batan geminin malları değil bunlar, dümencileri beceriksiz, denizin ortasında oşinografi dairesinin bildirdiği serseri mayınlar gibi dolaşan rotasız gemiden sahillere vuranlar. Sâhile vurduklarında eğer hâlâ nefes alıyorlarsa, bir ateş yakıyorlar ve kaptanı ve rotası olan bir gemiye binip gidecekleri yere gidiyorlar…
Gemi su alıyor, dalgalara direnci kalmamış, pasaparolası şaşmış, pruva istikâmeti belirsiz…
Hep aynı zırva dillerde, "Bizim bir kaptanımız var, bilge mi bilge, denizlerin dili olsa da konuşsa…"
Haydi canım sende!
En ufak bir rüzgârda karaya vuran bir geminin evvelen kaptanı değişir. Oysa MHP'de kaptan yerinde duruyor, özel kamaralarındaki kıymeti kendinden menkûl ve ancak mükellefiyetler bahsinde isimleri zikredilebilecek personeliyle birlikte.
Şimdi, bir köşede olan biteni izlemek, ne şiş yansın ne kebap demek, kimseyle muarız olmamak adına sürekli beraberliğe oynamak zamanı değil…
Şimdi, net tavır almak ve saf belirlemek zamanıdır.
Şimdi, bırakınız açık denizlere yol almayı, bırakınız dalgalarla boğuşmayı, iskeleden bile atlama cesâretini gösteremeyen, su boyunu geçecek diye korkuyla denize bakan, ayakların illâki zemine basacak olması gibi bir vehimli temkin psikolojisi ve hepsinden önemlisi denizlere açılmaktan ve risk almaktansa can yeleklerini ve geminin sintinesini delmeğe, delenleri görmezden gelmeye karşı bir dik duruş zamanı…
Şimdi, kazana odun atmak zamanı, cesur olmak zamanı, risk almak zamanı…
Şimdi, liyâkatsizliğin, kapalı devre karar mekanizmalarının ve atâletin karşısında net tavır almak, kadîm Ülkücülüğün ve aksiyoner Türk Milliyetçiliğinin safında yer almak zamanıdır.
Gelecek nesiller için, Fırat'lar için bir kararlı yürüyüş zamanı…
"Vira Bismillah.. bütün yelkenler fora…" deme zamanı…
Yelkenlere ilk rüzgârın, 'tüzük kurultayı' kararı ile MHP Kızılcahamam toplantısından esmesini ümid etmek istiyorum, yakışanı bu…
"Kurultay talepleri 'ülkücü irâde'nin kâhir ekseriyetine ulaşmıştır, 'ülkücü irâde'ye saygısı olan MHP Genel Merkezi bu çağrıya duyarsız kalamaz, en kısa zamanda tüzük kurultayı bizzat genel merkezimizin organizasyonuyla toplanacak ve tüzüğümüze 'sehven' ilâve ettiğimiz o ayıplı maddenin değişikliği 'Ülkücü irâde'nin tensiplerine sunulacaktır. Ardından da olağanüstü kurultay çalışmalarımız ivedilikle başlatılacaktır…" açıklaması ile hiç olmazsa zevâhiri kurtarabilir MHP Genel Merkezi.
Tercih onların…
Ya bu veya da buna benzer bir açıklama ile zevâhiri olsun kurtaracaklar ya da siyâsî hayatlarını hüsran ile noktalayacaklar…