Zengin milliyetçiler!
Aralık ayında donarak ölmüştü Türkmen bebek... Ailesinin sığındığı bir binanın bodrum katında... Saraya 4, Meclis’e 6, kaymakamlığa 2 kilometre, insanlığımıza sınırsız, “Devlet yoksa, ben varım” diyecek zengin milliyetçilerimize ise tarifsiz uzaklıkta...
Son yılların en ümit verici haberiydi sıva ustası Ali Dal’ın yaptığı... Fransa’da sıvacılık yaparak helallerin helaliyle geçinen Afyonkarahisarlı Ali Dal Eskişehir’deki evini bir bebeğe bağışlamıştı... Diyarbakır’da pazar yerinde alışveriş yaparken eşinin yanında alçakça şehit edilen astsubay Necdet Aydoğdu’nun henüz doğmamış bebeğine...
İçimizde bize bir millet olduğumuzu hatırlatanların olması ne güzel bir duyguydu... Üzülmüştü, dertlenmişti, gözyaşları içinde evini seve seve vermişti... Biliyorduk ki, o ve onun gibiler varsa Türkiye vardı ve var kalacaktı... İnsanın gözü böyle durumlarda bir sıvacı ustasından çok ’milliyetçi zenginler’i arıyor ama bulamıyordu!..
Beşiktaş’ın kalecisi Tolga Zengin... Trabzon’da güzel izler bırakan, millî hassasiyeti yüksek, şöhretin şımartmadığı, gerçek bir insan evlâdı... İstanbul’daki bombalı saldırıda şehit olan polis memuru Kenan Kumaş’ın eşi ve minik kızı için alınacak eve en büyük katkıyı yaptı... Başta Onur olmak üzere futbolcu arkadaşlarını da işin içine katarak...
Aynı Tolga, Beşiktaş’ın Sırp takımı Partizan’ı elediği maçtan sonraki canlı yayın röportajında “Dört gün önce Aliya İzzetbegoviç’in ölüm yıldönümüydü. Bu topraklarda onu da rahmetle anıyoruz. O büyük bir liderdi. Allah inşallah onun gibileri bir daha karşımıza çıkarır” diyecek kadar hissiyat sahibi karakterdi...
Gönül bu tip durumlarda milliyetçi zenginleri görmek istiyor... Sadece bu tip durumlarda değil, millî şuur ve tavrın güçlenmesine zemin hazırlayacak her alanda... Kültürde, sanatta, yayıncılıkta, eğitimde... Bunlar kişisel zenginliğe zenginlik katmaz ama millî varlığımızı zenginleştirebilir... O yüzden ’ölü yatırım’ değil mi bunlar?
Yahudileri Roma İmparatoru Titus’un kovduğu topraklardan binlerce yıl sonra geriye götürüp İsrail’i kurduran öncü güç ’askerî varlık’tan önce Yahudi sermayesiydi... Bugün o topraklarda tutunmak ve yayılmak onlar için hem millî, hem de dinî bir ülkü... Onca zalimliğe rağmen dünyadaki Yahudi sermayesi film piyasasına, medyaya ve diğer propaganda alanlarına büyük yatırımlar yaparak, o ideallere enerji pompalıyor...
Ermeni diasporası farklı mı? Dünyanın neresinde olursa olsunlar Ermeni zenginler lobileri besliyor ve başta filmler olmak üzere, sanat ve kültür faaliyetlerine kişisel servetlerini aktarıyorlar... ASALA’nın finansmanı da aynı kaynaktandı... Bugün denize çıkışı olmayan fakir Ermenistan’a en büyük destek yine diasporadan geliyor...
Bugün Türkiye’de aynı fedakârlık potansiyeline sahip ya da bunun gerekli olduğuna inanan kaç ’milliyetçi zengin’ var? ’Milliyetçi zenginler’in madden destekledikleri sanat atölyesi, yayınevi, strateji kuruluşu veya sponsorluğunu yaptıkları kaç film var?
Millî varlığımızı ve tarihî tezlerimizi destekleyen bir film projesine söz gelimi bir milyon doları hiç zorlanmadan aktarabilecek bir yığın zengin olmasına rağmen kaç ’millî zengin’ çıkar acaba?
Bu ’defo’aynı zamanda kültür meselesi... Öncelikle bunun doğruluğuna inanacak bir yetişme kültüründen gelmek gerekiyor... ’Kaybedecek şey’ fazlalaştıkça ’neme lâzımcılık’ ve ’uçlardan uzak görünme’duygusu gelişiyor... Ülkülerin değeri azalıyor... Sağlam bir altyapı da yoksa eğer sorumluluk duygusu tamamen kayboluyor... ’Zontalık’, ’sonradan görmelik’ ve ’şımarıklık’ kalıyor geriye...
Kamuoyunun yakından tanıdığı ülkü sahibi, fedâkar ve şuurlu istisnaları düşerek şu tespiti yapmamız gerekiyor: Gönül zenginliğinde ’milliyetçi zenginler’ maalesef sınıfta kalmaktadır... Yedi günlük Türkmen bebeğin dramı da, o şehit astsubay ve polis bebeklerinin gelecek kaygıları da yine ’gönlü zenginler’in payına düşmektedir ne yazık ki...