'Zararın neresinden dönersen...'

Dikkat edilirse, dünya değiştikçe, Türkiye’de buna olumlu-olumsuz ayak uydurmanın sıkıntısını yaşıyor.
Ne var ki, bu tabii gelişmenin, aksayan yönleri, çelişkileri daha öne çıkıyor. Gerçekten de, hele son yıllara bakılırsa, ABD ve Avrupa’da ekonomik kriz bir türlü durulmuyorken, sanki ülkemizde hissedilmiyor veya öyle gösteriliyor, öyle görülüyor.
Hangi alana bakılırsa bakılsın; mutlaka bir çelişkiler yumağı gözleniyor. AB son nefesinde bile, bizi kabul etmeye direniyor. Biz ise standartlarını yakalamak için, icabında asırlık gelenek ve göreneklerden ya da metotlardan vaz geçiliyor.
Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede “din” her fırsatta tartışılıyor.
Bu tartışma, çoğu vakit ölçüsünü de kaybediyor.
Oysa, dünya bunu çoktan çözümlemiş bulunuyor.
Bu arada, senelerce süren “mezhep” savaşlarını, çatışmalarını önemle hatırlamamız gerekiyor.
“Din” olgusundan sonra, şimdi de soy-sop konuları dillendiriliyor. Bütün bu tür “sosyal” çalkantıların yanı sıra “siyasi” alan, her fırsatta “arena” ya çevrilmek isteniyor.
İktidar-Muhalefet ilişkileri veya sürtüşmeleri her fırsatta periyodik havasından arındırılmak isteniyor.
Kısacası, nerede ise her alanda kargaşa yaşanıyor.
Üstelik, dünlerin bugünlerin gündemi hep birbirine karışıyor. Böylesine “misli görülmemiş” hengâme devam ederken sınırlarımız alev alev yanıyor.
Şu sıralarda, sadece Yunanistan(!) dışında bütün komşularımızla ne yazık ki, “düşmanca” bir tavır sergileniyor.
Zaman zaman değindiğimiz gibi, özellikle Suriye ile olan gerginliğimizin boyutları, her an daha tehlikeli hale geliyor.
Her şeyi bir yana bırakalım, sayıları 100 bini bulmak üzere olan sığınmacıların durumu bile başımızı şimdiden ağrıtmaya yetiyor.
Nitekim, mayın tarlasında ölen mültecilerden tutun da “askeri kamp” iddialarına kadar bir çok gelişme Türkiye’ye hem fatura ediliyor hem de huzurunu bozuyor.
Aslında, Suriye’deki iç çatışmanın daha aylarca sürebileceği sanılıyor. Yani hem “mülteci dalgaları” hem “çeşitli suçlamalar” veya “iddialar” Türkiye’yi bekliyor.
Kaldı ki, ülkemiz “mezhep” konumu itibarıyla da çok hassas bir durum arz ediyor.
En önemlisi, Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürt oluşumunun alacağı mesafe, bu arada PKK’ya sağlanacak gücün, karşımıza çıkışının hesap edilmesi gerekiyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, sanki Türkiye’nin tehlikeli bir tuzağa düşürüldüğü veya düşürülmek üzere olduğu görülüyor.
Her an, umulmadık beklenmedik gelişmeler karşımıza çıkıyor.
Hükümetin bel bağladığı “tampon bölge” yine kabul edilmediğine göre ve Birleşmiş Milletler’de bile Suriye’deki olayların “insani” değil “politik” bulunması Türkiye’nin çok acil bir şekilde yeni bir plan üretmesini icap ettiriyor.

Yazarın Diğer Yazıları