Zarar görenler
17 Aralık 2013’ten beri yaşanan tartışma ve olaylardan hangi kurum ve şahıslar zarar gördü? Birer birer sayalım.
1- En büyük zararı, Türk milletinin % 98’inin samimi bir inançla bağlı olduğu İslam dini görmüştür. Milletimiz yüzyıllardan beri Müslümanlığı bir inanç ve ahlak sistemi olarak benimsemiş, Müslüman olmaktan mutluluk duymuştur. Dininin emir ve yasaklarına elinden geldiği kadar uymaya çalışmıştır. Emir ve yasaklara her zaman tam olarak uyamasa da İslam dini ve topluluğu içinde olmak milletimize daima huzur vermiştir. Bunların ötesinde Müslümanlığın ortak inanç ve ritüelleri millî kültürün oluşmasında önemli bir rol oynayarak millet yapısının da en sağlam harçlarından biri olmuştur.
Son tartışma ve olaylar iki tarafı da, iki tarafın dışında kalanları da huzursuz etmiştir. İki taraf da sürekli olarak dinî referanslarda bulunduğu, dini kullandığı için milletimizin önemli bir kesimi, “Bizim inandığımız din bu mudur?” sorusunu içinde hissetmeye başlamıştır. İnsanlarımız, yolsuzluk ve paralel yapıların din perdesi altında yürütüldüğü düşüncesine kapılmışlardır. Çevremizde “Müslümanlık buysa ben Müslüman değilim” benzeri konuşmalara sık sık şahit olmaktayız. Çare, iki tarafın da dini kullanmaktan vazgeçmesidir. Ya sadece siyaset yapacaksınız; yahut da sadece dinî hizmet. Onlar vazgeçmezse çareyi millet bulmalı, dinin istismarına daha fazla izin vermemelidir.
2-Devlet kurumu da büyük yaralar almıştır. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir görevden alma, sürgün ve tayin furyası yaşanmıştır. İnsanların zihinlerinde “Devletimiz böyle çürük bir devlet miydi?” sorusu belirmiştir. “Devlete, rejime bu kadar muhalif hâkim, savcı, polis mi vardı? Devlet düşmanları nasıl oldu da bu kadar kritik noktalara gelebildi?” soruları zihinleri kurcalamaktadır. Daha da ciddi ve önemli soru, “Yoksa en yukarıdaki makamlar yolsuzluk çamuruna bulanmıştır da bütün bu furyanın sebebi yolsuzlukların üstünü örtmek midir?” sorusudur. Her hâlükârda devletin büyük bir zaaf içinde olduğu genel kanaat olarak yaygınlaşmıştır.
3- Devletin ciddi bir kurumu olması gereken MİT de son olaylardan yara almıştır. Suriye’deki olayların ülkemiz lehine yönlendirilemediği açıktır. Sınırlarımızda bitmek tükenmek bilmeyen olaylar, yüz binlerce sığınmacı, sınırlarımız içindeki patlamalar ve ölümler, yakalanan ve MİT’e ait olduğu ifade edilen TIR’lar insanlarda “Türk istihbaratı bu mudur?” sorusunu uyandırmıştır. Eline silah tutuşturulan bir avuç militan Suriye’de devlet kurabilmektedir de Irak ve Suriye’de milyonu aşan Türkler bırakın herhangi bir devlet yapılanması içine girebilmeyi, varlıklarını sürdürebilmekte dahi zorlanmaktadırlar. Bu mudur Türk istihbaratı, Türk devleti?
4- Son olay ve tartışmalardan zarar görenler arasında Başbakan’ın çocukları da vardır. Hayır işleri olarak düşündükleri bir takım vakıf yapıları içinde yer alan bu çocuklar kamuoyunun gözünde şaibeli duruma getirilmişlerdir. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş, 2012/656 sayılı, 25.12.2013 tarihli bir yazı ile Bilal Erdoğan’ı 02 Ocak 2014’te “şüpheli sıfatıyla ifade” ye çağırmıştır (Radikal, 26.12.2013). Bilal Erdoğan ifade vermeye gitmediği gibi, savcı Muammer Akkaş da o görevden alınmıştır. Başbakan Erdoğan ise bu olay karşısında “Benim evlatlarımdan bir tanesi böyle bir yolsuzluğa karışsın, bir saniye yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim.” demiştir (Milliyet, 18.01.2014).
Bilal Erdoğan “şüpheli sıfatıyla” ifadeye çağrılmıştır. Ancak yargı süreci içinde aklanabilir. Siz iktidar olarak yargı sürecinin normal yollardan işlemesine izin vermez, ifadeye çağıran savcıyı görevden alırsanız oğlunuz nasıl aklanacaktır? Bence Bilal Erdoğan’ın aklanmasını sağlayacak yargı yolunu açmayan Başbakan, şaibeli durumda kalmasına sebep olarak oğluna en büyük zararı vermiştir.