Manastırlı Hamdi Bey, Mustafa Kemal ile işte böyle tanışmıştı. Mesajını da bizzat kendisi götürüp Fuat Paşa’ya verdi. Cevabı da Paşa’ya aktardı. O günden sonra da, aralarında ilginç bir ilişki oluştu.
Manastırlı Hamdi, İstanbul’da ne olduysa gizlice Paşa’ya aktarıyordu. Mustafa Kemal Paşa onun bu hizmetinden çok memnundu.
Temmuz 1919’da başlayan bu görüşmeler 16 Mart 1920 gününe kadar sürdü ve o gün birden kesildi. Mustafa Kemal 16 Mart 1920 günü saat 10.00 sıralarında, Ankara Telgrafhanesi’nde, adına geçilen telgraf metnini okurken oldukça düşünceliydi. Bir yanlışlık olup olmadığını anlamak için, metni bir kez daha okudu: “Bu sabah Şehzadebaşı’ndaki Mızıka Karakolu’nu İngilizler bastı. Oradaki askerlerle çarpışarak neticede şimdi İstanbul’u işgal altına alıyorlar. Bilgi için arz olunur. Manastırlı Hamdi.” Mustafa Kemal, bu telgrafın altına, ’Çok acele kolordulara benim imzamla gönderiniz’kaydını yazdı ve görevlilere verdi. Bu sırada Manastırlı Hamdi bilgi vermeyi sürdürüyordu: “Bizim en güvendiğimiz bir arkadaşımız, yalnız o değil herkes, yani her gelen söylüyor. Şimdi de Harbiye Nezareti’nin işgalini haber aldık. Hatta Beyoğlu Telgrafhanesi’nin önünde İngiliz askerleri olduğunu söylediler. Fakat telgrafhaneyi işgal edip etmeyecekleri meçhuldür.” İstanbul Merkez Postanesi telgrafhanesinden Manastırlı Hamdi Bey, edindiği bilgileri aktarmaya devam ediyor; ama arada bir, yazışma kesiliyordu. Bu sırada, Harbiye Telgrafhanesi’nden memur Ali de Ankara’yı buldu ve o da bilgi vermeye başladı: “Sabahki İngilizlerin baskınında altı şehit ve on beş yaralı var. Nezarete giriyorlar. Nizamiye kapısına... Teli kes. İngilizler buradalar.” Mustafa Kemal daha fazla bilgi istiyor ve bekliyordu. İşgal yerel miydi, yoksa bütün İstanbul’u mu kapsıyordu? Silahlı bir karşı koyma olmuş muydu, yoksa bir baskın tarzında mı olmuştu her şey? Bu sorulara cevap ararken Manastırlı Hamdi Bey olayları aktarmaya devam ediyordu: “Paşa Hazretleri, Harbiye Telgrafhanesi’ni de İngiliz deniz askerleri işgal edip teli kestiği gibi, şimdi bir taraftan Tophane’yi işgal ediyor diğer taraftan da zırhlılardan asker çıkarıyorlar. Durum vahimleşiyor efendim. Sabahki çarpışmada 6 şehit ve 15 yaralımız vardır. Paşa hazretleri emirlerinizi bekliyorum...” Durum apaçık ortadaydı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İstanbul’u yarı örtülü işgal altına alan düşman, gittikçe güçlenen milliyetçi akımları söndürmek, vatanseverlere gözdağı vermek için kenti, hem de kan dökerek tam anlamıyla işgal ediyor, bütün stratejik noktalar düşman eline geçiyordu.
Dışarıda düşman askerleri kol gezerken büyük bir cesaretle görevini sürdüren Manastırlı Hamdi Bey yeniden devreye girdi: “Sabahleyin bizim askerler uykuda iken İngiliz deniz erleri karakola gelip işgal etmişler. Askerimiz uykudan şaşkın kalkınca çarpışmaya başlanıyor. (Bu bilgi yanlış aktarılmıştır. Şehzadebaşı Karakolu’nda çarpışma olmamış, askerler uyurken şehit edilmiştir.)