Yazar Ahmet Türk, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'la ilgili çıkarılan tutuklama kararını kaleme aldı.
Hükümete çağrıda bulunan Türk, ABD'ye misilleme yapılmasını ve Türkiye'nin egemenliğine aykırı hareketlerde bulunan ABD'li yetkililerin de tutuklanması gerektiğini söyledi.
İşte Ahmet Türk'ün turk1399.com'da yayınlanan o analizi:
ABD 'de tutuklu yargılanan Reza Zarrab (Rıza Sarraf) davasında önemli bir gelişme yaşandı. Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan ile Genel Müdür Yardımcısı Levent Balkan’dan sonra eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan yayınlanan ek iddianameyle davaya “sanık” olarak eklendi. Nihayetinde hakkında da resmi tutuklama emri verildi ve bu karar jüri tarafından da onaylandı…
Öncelikle bu konu ile alakalı yaygın olarak bilinen bir yanlış var düzeltelim: Ekonomi eski bakanı Zafer Çağlayan ve diğer isimler, Reza Zarrab’dan rüşvet alıkları iddiasıyla yargılanmıyorlar! Reza’nın “iş ortakları” olarak görüldüğü için yargılanıyorlar.
Malumunuz Reza Zarrab, ABD başkanına verilen “ulusal güvenlik ve dış politikaya yönelik sıra dışı ve olağanüstü tehditlerin üstesinden gelme” yetkisi çerçevesinde tutuklandı. Reza Zarrab'a isnad edilen suçlama ise, ABD'nin İran'a uyguladığı tek tarafları ambargoları delmek için cürüm işleme amaçlı teşekkül kurmak, yönetmek ve ABD bankalarını dolandırmak…
Bu son gelişme iç politikada ve medyada almaza yatılıyor ama mesele oldukça girift ve ciddi aslında… Öyle, İran’ın dışarıda işlem yaptıramadığı varlıklarını değerli maden olarak ülkemiz üzerinden dışarıya açılmasıyla sınırlı değil… Hele hele göğsümüzü gererek anlatılabilecek “başarılı” bir ”operatif hamle” ve “dış politika” tercihi hiç değil!
&
Şimdi birileri “ben bağımsız bir ülkeyim, BM yaptırımlarına uyuyorum, ABD'ninkilere ise uymak zorunda değilim deseydi, sonra da ticaretini açıktan yapsaydı işler bu raddeye gelmezdi…” şeklinde değerlendirmelerde bulunuyorlar… Bu değerlendirmenin kısmen isabetli bir tarafı var lakin karşınıza aldığınız ABD, BM üzerinde de dominant olan güçlü bir ülke…
Böyle bir ülkeye rağmen örtülü bir hamlede bulunursanız ve faş olmazsanız ne âlâ… Ama “açığa” çıkarsanız, ABD bunun bedelini size ödetmeye öyle ya da böyle çalışacaktı. Bunun çok net örnekleri var…
Örneğin Küba… Tam tamına 1960’tan beri ambargo altında… Neredeyse kırk yıldır “Küba’ya koyulan ambargo artık kalksın” diyen BM’ye “hayır” diyen ABD, öyle ya da böyle ambargoyu delen herkese bir bedel ödetiyor…
Bir örnek daha verelim… Sudan ambargosunu 2004-2012 yıllarında delip Sudan’ın milyarlarca dolarını transfer ettiği için bir Fransız Bankası ABD mahkemelerince mahkûm edildi. Neticede 10 milyar dolar civarında bir cezaya çarptırıldı. Düşünün, Sudan gibi ufak bir ülke yüzünden bir Fransa bankası bu kadar yüklü ceza aldı.
Bizim İran ile olan ve ambargoyu deldiği iddia edilen ticaret hacminin büyüklüğü ile alakalı net bir rakam olmasa da, Fransız bankasının yediği cezanın 10-15 misli olduğu belirtiliyor… Anlayacağınız ABD’nin muhtemel olarak bizim devlet bankasına çıkaracağı rakam da yüksek boyutlarda bir cezaya tekabül edecek gibi duruyor.
İşin ilginç tarafı davanın muhatabı olan banka bir devlet bankası (Halk Bankası) ve bizi doğrudan bağlıyor. Üstelik konuyu hükümetin “direkt sahiplenmesi” ile ABD nezdinde olan bitenlerle ilgili şüpheler ortadan kalkmış oluyor!
Çünkü ABD, İran ile yapılan operatif alışverişten elde ettiğimiz parayı kendi parası addediyor ve zarara uğratıldığını düşünüyor! Bunu bizden tazmin etmeye çalışacak… Bence Türkiye yukarıda verdiğim örneklere benzer bir şekilde bu olasılığa karşı hazırlanmalıdır!
Hülasa
Lafı daha fazla evelemenin ve gevelemenin manası yok; Türkiye “milli menfaatleri” gerekçesiyle İran ile böyle “operatif” bir hamle yaptı ama “açığa” çıktı. Daha doğrusu eline yüzüne bulaştırdı!
Tıpkı, daha önce MİT-Öcalan Müzakere Süreci adı verilen Çözüm Süreci’nde olduğu gibi… Tıpkı Öcalan’ın istikametiyle Suriye’nin kuzeyinde “nasıl olsa ileride kurulacak bari biz kuralım da oyunda/masada olalım” mantığıyla bizi motive edip Cezire, Kobeni ve Afrin kantonlarını bize kurdurdukları gibi… Tıpkı, takıntılı bir şekilde Esed gitsin diye Suriye’de sekter ve radikal örgütler üzerinden yürütülen operatif hamlelerdeki başarısızlıklar gibi…
Madem İran üzerinden örtülü bir mali operasyon yürütüyorsun bu işlemlerde devlet bankası (Halk Bankası) kullanacak kadar şuursuzca bir özgüveni nasıl edindin? Ne özgüvendir ki, ABD finansal sistemi içinde bile işlem yapılmış! Madem “kayıt dışı” bir iş yapıyorsun, niçin bu işleri ardında mutlaka kayıt-kuyut bırakacak bir şekilde resmi kurumlar üzerinden yaptın? Niçin bu işleri “açgözlü” ve “devlet adamlığından”bîhaber “kirli” insanlar üzerinden yaptın? Hadi yaptın diyelim bunlar faş olunca tıpkı İran gibi niçin bunların “cezalarını” vermedin?
ABD “koz” süremeye başladı! Bence buraya kadar anlatmaya çalıştığım detaylar işin “gözdağı”kısmı... Türkiye’yi yönetenler önümüzdeki günlerde bilhassa Irak- Kuzey Suriye ve Akdeniz’e kadar uzanacak olan “kürt koridoru” mimarisi merkezli bir tavize zorlanabilir mi? Yahut Rusya ile süren ve artık “iş bitti” modunda ilerleyen S-400 konusu ve "eksen kayması" gibi gündemler bambaşka bir boyuta taşınır mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta içinde sarf ettiği “Türkiye'nin kaderi Ak Parti’nin kaderiyle bütünleşmiştir.” sözlerinin arkasında ki doluluğa bir de bu açıdan bakmak lazım!
Mangalda kül bırakmayan hamaset dolu yorumlar umurumda değil… Daha doğrusu bu “atarlanma odaklı” karşılıksız beyanlardan ve sonra sessiz sedasız takılan geri viteslerden artık gına geldi!
Kimse eveleyip gevelemesin, ortada ciddi bir sorun var… Aksini iddia edenlere ve bu gelişmeleri umursamayanlara hele hele “biz büyük ülkeyiz aynı zamanda ABD bize muhtaç” şeklinde beyanlar ileri sürenlere bir teklifim var:
Madem öyle... Türkiye Cumhuriyeti’nin eski bir bakanının ABD'nin çıkarlarına zarar verdiği iddiası ile yargılanmak üzere ABD mahkemesi tarafından tutuklanmasına karar veriyorsa Türkiye’de “Mukabele bi'l-misl” hamle yapsın!
Malumunuz 15 Temmuz’da ABD parmağı var iddiası ülke yöneticilerince dillendirildi. Bununla alakalı ciddi karinelerde var… Aynıyla karşılık verilsin ve bizim yargımız da Türkiye’nin çıkarlarına zarar verdiği ve egemenlik haklarına ağır hasarlar verdiği gerekçesiyle dönemin ABD yetkililerini gıyabında tutuklasın!