Zafer Bayramının düşündürdükleri
Ağustos Ayı Türk Milletinin Zafer ayıdır. Bu ay Malazgirt zaferinin 942., Mohaç Savaşının 487., Mercidabık Savaşının 477., Büyük Taarruzun ise 91. yıldönümünü içermektedir. Malazgirt Anadolu’yu Türk ve Müslüman vatanı yapan, Büyük Taarruz ise Anadolu’nun Türk ve Müslüman vatanı kalmasını sağlayan zaferin adıdır.
30 Ağustos, Ankara yakınlarına kadar sokulmuş düşman güçlerine karşı Atatürk Komutasındaki Türk Ordusunun “ya İstiklal ya Ölüm” parolasıyla başlattığı harekâtın 91. yıldönümüdür. Anadolu’yu işgal ederek, Ön Asya’yı Türksüz ve Müslümansız bırakmak isteyen düşman güçlerinin amaçlarının kursaklarında kaldığı gündür.
30 Ağustos, Türk milletinin Anadolu’dan sürülebileceğini düşünenlere verilmiş tarihi bir derstir.
30 Ağustos, Türk vatanının bölünmesine, Türk milletinin esir edilmesine karşı toplu vuran yüreklerin zaferidir.
30 Ağustos, Türk milletinin bağımsızlık gücüdür, özgürlük sevincidir, egemenlik bilincidir.
30 Ağustos, zaferinin lafzı ve ruhunu, şekil ve manasını birlikte düşünmek ve değerlendirmek gerekmektedir.
30 Ağustos, bir yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolu açarken, diğer yandan sömürgecilerin zulmü altında yaşayan milletleri bağımsızlık mücadelesine cesaretlendiren bir örnek teşkil etmiştir. Özünde 30 Ağustos Zafer Bayramı tarihi derinliği olan anlam ve muhtevası bulunan bir bayramdır. Bayramın bu derinlik anlam ve muhtevaya uygun biçimde kutlanılması gerekmektedir.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği gibi “Bu zaferin anlamına ve sonuçlarına bütünüyle nüfuz etmek yerine dikkatleri 30 Ağustos’taki tebrikatı kimin kabul edeceği hususuna odaklanılması” 30 Ağustos zaferinin ruhuna aykırıdır.
Bugün 30 Ağustos zaferinin şekline değil, ruhuna sahip çıkma zamanıdır.
Milli Bayramlar, partiler, çıkarlar, kişiler ötesi ortak değerlerdir. Bayram günleri, toplumu birleştiren, ortak duygu yaratan, aynı heyecan duymasını sağlayan birleştirici ve bütünleştirici günlerdir. AKP iktidarı döneminde milli bayramlar, birleştiren değil ayıran günler haline gelmiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca hiç kimsenin aklına milli bayramların nasıl kutlanması gerektiği tartışması açmak gelmemiştir. AKP iktidarıyla birlikte bayramlar bir devlet protokolü ile bir de halkın kutladığı şekilde ikiye ayrılmıştır. Bu durum çok tehlikeli ve vahimdir.
Milli bayram ve günler şekil, protokol ve formaliteden ibaret değildir. Milli Bayramlar bütün bu şekil, protokol, tebrik ve formalitenin ötesinde bir ruh, bir bilinç, bir idrak sorunudur.
Milli bayramlar, AKP iktidarı döneminde adeta etnografik malzeme, folklorik bir ritüel haline getirilmiştir. Kutlamalar da ruhsuz, içeriksiz formalitelere indirgenmiştir.
Tebrikleri kimin kabul edeceği hususunun, 30 Ağustos Zaferi’nin önüne geçmesi bilinçli bir hedef saptırmadır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı TBMM’nin hükmü şahsıyla veya 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Cumhurbaşkanlığı makamıyla bütünleşmişse, 30 Ağustos Zafer kutlaması da Genel Kurmay Başkanlığıyla özdeşleşmiştir.
Türk Milleti, 30 Ağustos Zaferi’nin manevi itibarını, temsilciliğini ve onurunu Türk ordusuna vermiştir. Yılların geleneği ve uygulaması budur. Zafer Bayramındaki tebrik kabul makamının değişmesiyle demokrasi ve sivilleşme arasında ilişki kurmak abesle iştigaldir. Aksine bu uygulama TSK’ya yönelik olarak sürdürülen psikolojik harekâtla ilgili bir husustur.
30 Ağustos Zaferi’ni Türk Milletine hediye eden Başkomutan Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünün silindiği, “Gençliğe Hitabe” yi tartışmaya açan, Milli bayramların kutlanma biçimlerini değiştiren bir zihniyetle Türkiye karşı karşıyadır. TC’nin tabelalardan silindiği, Türk kavramının “tu kaka” ilan edildiği, Eski Genel Kurmay Başkanının “terör örgütü lideri” muamelesi gördüğü bir dönemi yaşıyoruz.
Bu ahval ve şartlar altında kutlanan 30 Ağustos Zafer Bayramlarının yıl dönümünde, bu zaferle Türk Milletinin elde ettiği kazanımları koruyup koruyamadığının tartışılması gerekmektedir.