Esneten derbide sadece kaleciler vardı. Zafer Arapkirli yazdı

Esneten derbide sadece kaleciler vardı. Zafer Arapkirli yazdı

Günboyu spor yazarı Zafer Arapkirli, golsüz geçen Trabzonspor-Beşiktaş derbisini yazdı...

“Derbi” tabiri, aynı şehrin takımları arasında oynanan karşılaşmalar için kullanılır ya. Bizim ülkemizde, bu kural geçerli değildir genellikle. Aynı şehirde iki görece önemsiz takım arasında ya da “biri güçsüz diğeri büyük sayılan” iki takım arasındaki maçlara derbi denmez.

Bunun yanısıra, İstanbul’un üç büyüklerinden birinin Trabzonspor ile oynadığı maçlara da, Karadeniz ekibinin o “Altın Yılları”ndan bu yana hep “Derbi” deriz.

Aslında, hak eder de bu tabiri. Çünkü, o sözünü ettiğimiz “Altın yıllar” ve sonrasında, Trabzon deplasmanı da, bordo - mavililerin İstanbul’da oynadığı maçlar da, hep “yürek hoplatmaya” adaydır.

Nice tarihi maçlar vardır Beşiktaş’la Trabzon arasında, aklımda yer etmiş. Nice finaller, nice farklı skorlar, nice olaylı “kapışmalar”...

100 kez oynamışlar bugüne kadar. Neresinden bakarsan bak, iyi kötü 100 kez oynanmış “şehirlerarası derbi”dir bu. 36’sında Beşiktaş, 37’sinde Trabzon kazanmış. 27’si berabere bitmiş.. Kaçırdığım çok az maç olmuştur herhalde. Ama bugünkü maçın ilk yarısı kadar izleyenleri “esneten” bir 45 dakika görmemişimdir. Orası kesin.

Hani şöyle oturduğumuz yerden bizleri “ayağa kaldıran”, şöyle yürek atışımızı hızlandıran bir pozisyona bile tanık olmadığımız bir 45 dakika.

Trabzon tribünlerindeki boşluklar, “Biz de lige formalite icabı devam ediyoruz” artık anlamına gelirken, Beşiktaş “Seninki benden kara...” modunda oynuyordu sahada.

5 haftadır kazanan, araya muhteşem bir “Kadıköy Zafer”i sıkıştıran Beşiktaş’a hafta içinde depremzedeler yararına oynanan anlamlı maçta Atletico Madrid’i 2-0 yenmesi de ilave bir hava vermesi beklenirken, nedense bir türlü tempo yapamadı Karakartallar.

Defansın giderek “Colley-Saiss” ikilisi ile oturmuşluğu, Masuaku’nun solda, Onur’un sağda hatasız oynaması, belli bir güven vermiş Beşiktaş’a... Ghezzal’ın ve Fernandes’in yavaş yavaş “eskiye dönüşü”, Redmond’ın giderek (bir kaç maçtır yazdığımız gibi) “Şenol Hoca’nın vazgeçemeyeceği kıvama” gelmesi, Beşiktaş’ı bir adım önde gösteriyordu.

Ama Aboubakar’a ilk “ciddi” top geldiğinde dakika 37 – 38 falandı.
Bu da, Trabzon’dan daha akıllı pas yapmasına rağmen, Beşiktaş’ın orta sahadan ileriye istediği gibi top çıkaramaması anlamına geliyordu.

“Her maç üzerine daha da koyan Nathan Redbond’un artık vazgeçilmez hale geldiğini” söylemekle birlikte, Şenol Hoca’nın önünde şöyle önemli bir görev olduğunu söylememiz lazım...
O görev de, “Nathan ile akord tutturacak” elemanın kim olacağına karar vermesi.. Öyle ya, her maçta da kendi başına alıp, götürüp, ağları havalandıracak pozisyon bulmasını beklemiyorsunuz herhalde. Kendine has “harmanlamaları” ile rakip orta sahaların ve defansların kabusu haline gelen Nathan’ın “dilinden anlayacak” adam kim? İngiliz’in hızı düşünüldüğünde, bu anlamda Şenol Güneş’in işi zor demektir. Bu adam Fernandes olabilir. Ama maçın 40’ncı dakikasında ilk kez gözümüze (tesadüfen) çarpan Salih Uçan değil..

Trabzon’a gelirsek.

“Geriyi boş bırakmama” kaygısı ağır basan Trabzon, Gomez, Abdülkadir ve Bakasetas dışında bir hayli tutup ve kaygılı göründü ilk yarıda. İleride tehlike yaratmaya aday pozisyonlarının hemen hepsi de, çok iyi bir günde oldukları gözden kaçmayan, Saiss-Colley ikilisinin soğukkanlı hamlelerinde eridi.

“Esneten ilk devre”nin sonrasında, biraz olsun kanların sulandığı, biraz olsun saman alevlerinin parladığı bir ikinci yarı izledik. Ama bu devrede de, forvetlerin becerisinden ziyade kalecilerin devleşmesine tanık olduğumuz bir maçtı.

Mert ve Uğurcan’ın kurtarışlarını çıkarırsak, ikinci devrede de yine öyle “fazla organize” bir atak göremedik iki takımdan da.

Özel bir parantez N’koudu’ya açmak lazım belki de.
Haftalardır Şenol Hoca’yı bu oyuncu ile “Didişmekle ve gereksiz yere kadrodan kesmekle” suçluyordum. Ama, oyuna girdiği andan itibaren yaptığı top kayıpları sonrasında yedek kulübesine zoom yapan kameralar, Şenol Hoca’nın adeta bu satırların yazarına dönerek “Neymiş, Zafer Efendi?.. Haksız mıyım?” dediğini duyar gibi oldum.

Sonuçta, başladığı gibi biten maçta, her iki takımın da, oyuncusu, hocası ve taraftarı ile son düdükte “Derin bir nefes” verdiğini, taa İstanbul’dan duyduk.

Kısa günün kârı, 1’er puanı alıp ceplerine koydular.
Eminim, her iki hoca da durumdan memnundur gecenin sonunda.

İlgili Haberler