Yaşadığımız dünyanın gelmiş geçmiş en zalim, en vahşi terör devleti olan İsrail’in sekiz aydan beri 2,5 milyon Gazze halkına ve üç çeyrek yüzyıldır altı milyon Filistinliye doğrudan uyguladığı zulümlerin, katliamların, vahşetlerin; aç susuz, ilaçsız, tedavisiz, her türlü çaresiz bırakarak uyguladığı dolaylı cinayetlerin, haydutlukların eşine, benzerine geçmiş yüzyıllarda rastlanmadığı gibi gelecek yüzyıllarda rastlanacağı da şüphelidir. Doğrudan ve dolaylı bütün cinayetlerin, katliamların, insan hakları ihlallerinin esas amacı da bir halkı parti parti soykırım yoluyla yok etmektir.
Hitler, iletişimin bugüne oranla çok kısıtlı olduğu yıllarda Yahudilere soykırım uygularken Netanyahu kadar pervasız olmadı. O günün devlet ve toplumlarının tepkilerinden az çok çekiniyordu. Bütün ülkeleri, bütün insanlığı karşısına alacak kadar gözü kara değildi. Netanyahu ise tüm dünyadan yükselen protestolara, kınamalara, lanetlemelere rağmen soykırımı ısrarla sürdürüyor. Hitler; çocuklara, kadınlara karşı Netanyahu kadar gaddarlık etmedi; zulüm ve vahşet uygulamadı. Netanyahu tüm insanlığa meydan okuyarak hiçbir ayrım yapmadan en zalimane yöntemlerle tüm Gazzelileri yok ediyor!
İsrail’in Gazze’ye saldırılarının ilk gününden beri masum Gazzeliler için hiçbir yer güvenli olmadı. Meskûn mahal demediler, bombaladılar; Hastane demediler, bombaladılar; mülteci kampları demediler, bombaladılar. Son olarak Refah’ta Birleşmiş Milletler’in gözetimindeki çadır kampı bombaladılar; kadın, çocuk, yaralı, hasta, yaşlıdan oluşan iki yüz kişiyi en vahşi şekilde öldürdüler. Bu iki yüz kişinin çoğu cayır cayır yanarak öldü. Çünkü kamp üzerine atılan Amerikan yapımı bombalar hem yakarak hem de parçalayarak öldüren bombalardı.
Hiç şüphesiz, günümüzden sonraki dünya tarihinin en çok konuşulacak zulmü, terörist devlet İsrail’in masum Filistin halkına uyguladığı zulüm olacaktır. Çünkü zulmün hayalleri bile aşan çeşitleriyle yok edilmeye çalışılan Filistin halkının trajedisinden daha büyük bir trajedi geçmişte yoktur. Bu trajediye muhatap olan Filistin halkının tek suçu İsrail’in ellerinden zorbalıkla almaya kalkıştığı ata yurtlarına sahip çıkmaktı. 1948’den beri İsrail’in hiçbir uzlaşmaya, sözleşmeye, BM kararlarına uymayarak Filistinlilere uyguladığı şiddet, vahşet bu mağdur ve mazlum halka terörist olmaktan başka hiçbir alternatif bırakmamıştır. Geçmiş yıllarda İsrailli bir politikacıya “Sen bir Filistinli olsaydın ne yapardın?” diye sormuşlar. “Filistinli olsaydım ben de terörist olurdum” diye karşılık vermiştir. Bu, Filistinliler için başka çare olmadığının düşmanları tarafından itirafıdır.
İsrail devleti ve Yahudiler tarihleri boyunca dünya genelindeki antisemitizmden (Yahudi karşıtlığı, Yahudi düşmanlığı) şikâyet etmişlerdir. Ebette bir ırkı, bir etnik topluluğu bütün olarak dışlamak, düşman ilan etmek kabul edilemez. Fakat İsrail ve Yahudiler antisemitizmi her zaman her fırsatta kendi çıkarları için istismar etmişlerdir. Kendilerinin bugün Gazze’de insan bile saymayıp hayvansı bir yaratık olarak gördükleri Filistinlilere uyguladığı tarihin en kanlı soykırımına karşı çıkan, protesto eden ülkeleri, örgütleri ve insanları hiç utanmadan antisemit (Yahudi düşmanı) olmakla suçluyorlar. Yani antisemitizmi dibine kadar sömürüyorlar. Bu, utanmazlığın, pişkinliğin tarihî bir örneğidir.
Bugün Gazze’de en vahşi şekilde hayatları karartılan çocukların, kadınların, on binlerce masum insanın akıtılan kanlarının vebali İsrail’in ve onun destekçisi ABD’nin yakasını hiçbir zaman bırakmayacaktır.