Yüzde 51'in şehitleri
Şehit haberlerini her duyuşumda, dayanamayıp kendime, "Ey bunları iktidar yapan yüzde 51, mutlu musunuz?" diye soruyorum. Çünkü her gün ölen, onların çocukları. Siz yoksul, çocukları ölen grup. Onlar, çocukları askerlik yapmasın diye, paralı askerlik ücretini bile düşürdü. Onların ve onları yüceltenlerin çocukları, çocuk yaşta, keskin zekâlarıyla ticaret yapıp, milyonlar, milyarlar kazanıp, kıyak kafayla araba kullanarak adam öldürüyor. Bunu hak edip, etmediğinizi bir durup düşün. Evlat bedelini alabiliyor musunuz? Kömür çuvalları, yoksulluk yardımı, yeşil kart veya pirinçler evlatlara değiyor mu? Oturun karar verin.
Acınası ülke liderleri!
Uluslararası açıdan, Erdoğan'ın, Latin Amerika ülkelerine yaptığı anlamsız geziyi, anlamaya çalışıyorum. Hem de, Suudi Kralı veya ABD Başkanı'nın makam araçlarını taşıması hesabı, bir askeri uçakla, zırhlı makam aracını ta oralara götürtmesini izliyorum. Tabii, bize kredi veren zavallı yoksul Almanya, zavallı fukara İngiltere ve gariban Fransa liderlerine acıyorum. Bir makam arabalarını bile gönderemiyorlar ziyaret edecekleri ülkelere. Ancak AKP içindeki baş kaldırma giderek büyürken Erdoğan'ın bu gezilerde sağlığı pek yerinde görünmüyor. Ayaklanmadaki gelişmeler yeni bir partinin doğuşunu haber verir gibi. Aslında silkeleyecek bir muhalefet olsa iktidar düşecek gibi ama silkeleyecek muhalefet nerede?
Sevgili okurum, evlatlar ölürken, ülke liderleri, yaşadıkları şaşaayı sürdürecek, ihtişamı devam ettirecek para peşinde. Bu arada; Avrupa'nın, bizden, belalı mültecilerin Avrupa'ya geçmesini önleme karşılığında ödeyeceği, 3 milyar Euro gibi bir para karşılığında başımıza neler gelecek belli değil. O mültecilerin içinde canlı bombalar gelirmiş. O mültecilerin arasında, Müslüman ülkelerin her türlü belalısı gırtlağına çökermiş, ne gam ne kasavet. Nasıl olsa onlar, binlerce korumayla geziyorlar. Aklıma, Küba lideri Castro'nun 1980-81 arasında, ülkesinde ne kadar suçlu varsa, cezaevlerini boşaltarak ABD'ye iltica etmelerine izin vermesiyle attığı kazık geldi.
Bize, mültecilerin topraklarına göçüne izin vermeme karşılığında verilecek paranın, ay sonunda ödenmesine karar verilmiş. Ama kimse bu paranın, ne kadar sürede, kaç taksitte ödeneceğini, ne hikmetse açıklamıyor. Üstüne üstlük şaka eder gibi AB'den sorumlu Bakan Volkan Bozkır, kalkıyor birkaç ay içinde, sonbaharda Türk vatandaşlarının AB ülkelerine vizesiz ve pasaportsuz girebileceğini söylüyor. Tam da Schengen'in kaldırılması konuşulurken. Bu tür sözlerin ne kadar boş olduğunu, geçmişte gördük. Bakalım yakınlarda bu sözün içi doldurulabilecek mi?
Washington'daki itibarımız!
Washington'da Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonuna bağlı, Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler alt komisyonunda Türkiye konulu bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda ülkedeki demokrasi, basına yapılan baskılar ve Erdoğan'ın politikaları ele alındı. Washington'da Türkiye, artık eski Kore müttefiki saygı duyulan ülke değil, tipik kuşku duyulan, güvenilmeyen bir Arap ülkesi olarak görülüyor.
Gelelim Cenevre'deki görüşmelere. Biliyorsunuz bu görüşmeler koptu. Herkes farklı bir açıklama yapıyor. Suriye ve Esad takımı ayrı, masaya oturan muhalifler ayrı. Taraflar görüşmelerin devamından kuşkulu. Bu arada ABD'nin rolden yalanlayıp, kasten sızdırdığı Suriye Kürt bölgesindeki havaalanı inşaatının ve bu inşaatı gezen Amerikalı yetkililerin resimleri ve videoları yayınlandı. Aynı PKK'lılardan ödül ve madalya alan Obama'nın danışmanları gibi...
Söz Amerika'dan açılmışken, geçen hafta oynanan demokrasi ve seçim oyununa değinelim. Daha önce de yazdığım gibi, Amerikalıların kader seçimi olarak tanımladıkları, aday adaylarının kesinleştiği Iowa ön seçimlerinde Trump kaybetti. Oysa bizim boyalı basın, onun kazanacağından neredeyse emindi. Aynı ön seçimde, Demokrat Parti'den de ikinci kez başkanlık seçimine giren Bayan Clinton, yaşlı ve solcu Sanders ile başa baş seçimi tamamladı, eşit delege kazandı. Obama, Baltimore'daki cami ziyaretiyle bu oyuna katıldı. Gelecek yazımı, doğum sancısı çekilen ve ebesi AKP olan Kürt devletine ayıracağım. Hoşça kalın...