Yüreğimiz ağzımızda bekledik
15 yıldır Kıbrıs görüşmeleri her başladığında, "Bu sefer hangi tavizleri vereceğiz? Neleri kabul edeceğiz? Ya anlaşma olursa" diye yüreğimiz ağzımıza geliyor. Müzakereler sonuçlanmayınca da derin bir "oh" çekiyoruz. Çünkü hiçbir anlaşmanın Türk tarafının lehine olması mümkün değil. Allah'tan Rum tarafı mızıkçılık yapıyor da kurtarıyoruz. Bu sefer de aynı şey oldu. Yine "oh" dedik. Ancak bunun karşı tarafın bir stratejisi olduğunu bilmek durumundayız.
İsviçre'den gelen haberler endişe vericiydi
Gelen haber ve beyanlara bakıldığında durum, Annan Planı'ndan da vahimdi.
Toprak tavizini içeren haritanın önceki müzakerede açıklanması, Rumları heveslendirmişti. Asker sayısını %80 azaltacağımız, sonra bunun da altına çekeceğimiz, garantörlüğü de esnetebileceğimiz konuşuluyordu. "Mutlaka sonuç alınacak" söylemi de sıkıntı yaratmıştı.
Türk Dışişlerinin önce "böyle bir şey yok", sonra da "sıfır asker, sıfır garanti kabul edilemez" demesi şüphe yaratmıştı. Bu şüphe doğru çıktı. Çünkü Rumlar her iki konuda da geri adım atmamakta ısrarlıydı. Türk tarafı, sıfırdan fazla asker ve birazcık garantiyi kabul edebilecek gibi bir intiba veriyordu.
Hükümet sözcüsü "Diğer meseleler çözülmeden güvenlik ve garantiler konusunda geri adım atılmayacaktır. Harita ve toprak meselesi de bu çerçevede ele alınabilir. Türkiye olarak olumlu yaklaşıyoruz" demişti. Demek ki güvenlik ve garantilerde geri adım atılabilecekti.
İngilizlerin üslerden biraz toprak verebileceği jesti, Türk tarafını toprak vermeye zorluyordu. Zaten Türk tarafı da %25'e razı olacak bir görüntü vermişti. Kalan topraklara Rumların da yerleşmesi, adanın Rum hâkimiyetine geçmesi anlamına geleceği hâlâ anlaşılamamıştı. "Paket çözüm" denen konu bunları kapsıyordu.
Müzakereler Türk kamuoyundan saklanıyor, son derece gizli tutuluyor, Türk tarafı çözüm için formüller üretiyor, Türkiye'deki yönetim de çıkan haberler için asılsız diyordu. Ancak müzakerelerdeki iddia ve ayrıntıları Rum basını duyuruyor, bu gelişmeler endişeleri gittikçe artırıyordu.
Görüşmelerin bu şekilde geçeceği belliydi
Müzakerelerin bu kapsamda yürüyeceğini bilmemek mümkün değil. Şimdi Rumlar yine masadan kalktı. Müzakere sonuca ulaşmadı ama bir sonraki müzakere, her zamanki gibi, verilen tavizler Rum tarafınca cebe konmuş olarak başlayacak.
Müzakereler Türk tarafına bir şey kazandırmaz. Kaybeden taraf daima biz oluruz. Rumların tam hâkimiyet peşinde olduğu bilinmeli.
Türk tarafı bugüne kadar masadan kalkan, müzakereye yanaşmayan taraf görüntüsü vermek istemedi. Ancak ABD Başkan Yardımcısının dahi anlaşma yapılması baskısının arkasındaki gerçeği de görmek gerekiyor.
Müzakereye katılanların ve onları yönetenlerin, KKTC ve sahip olunan haklar için herhangi bir katkıları olmadı. Bu nedenle taviz vermeye hakları yok. Bir daha mevcut durumu elde etmemiz söz konusu değil. Mevcut statü en iyi durumumuz. Bize bu durumu bahşedenler minnetle anılmalı, bu uğurda şehit ve gazi olanlara da şükran burcumuz olduğu unutulmamalıdır. Kıbrıs'ın Girit olmasına fırsat verilmemelidir.
Kıbrıs konusu, özelleştirmedeki gibi, miras yemeye benzemez.
Artık noktayı koymak gerekiyor
Son olduğu söylenen müzakere de sonuçsuz kalmıştır. Artık daha önce de söylendiği gibi herkes kendi yolunda gitmelidir.
Konu sadece KKTC'yi değil, ondan daha fazla Türkiye'yi ilgilendirir.
KKTC; Ada'daki Türkler için, siyasi haklara sahip, güven içerisinde, hür ve egemen olarak varlıklarını devam ettirebilecekleri bir vatana sahip olunması meselesidir.
Kıbrıs; Türkiye için tarihi miras, güvenlik, güvenirlik ve prestij konusudur. Ulusal güvenliğin yanında Doğu Akdeniz'deki etki alanının kısıtlanmasına engel olunması ve millî menfaatlerinin korunması meselesidir.
Türk tarafı için bir Kıbrıs meselesi yoktur. Artık KKTC'nin bağımsızlığının tanınması için gayret gösterilmeli, adı da KKTC değil, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KTC) olmalıdır.
Rumlara bir kere daha teşekkür etmeli, bir daha müzakere yapılmasına da fırsat verilmemelidir. Yüreğimiz hep ağzımızda. Yeter artık.