Samimi ve inanan bir müslümansınız. Hasbelkader bir cemaatle yolunuz kesişti ve orada ibadetlerinizi yerine getiriyorsunuz. Zamanla cemaatte çevreniz artıyor ve görevler almaya başlıyorsunuz.
Eğitim işleriydi, bağış toplamaydı derken bir anda yoğunlaşıyorsunuz. İnsanların size karşı saygısı git gide artıyor.
Fakat başlangıçtaki samimiyetinize kıyasla ciddi bir eksiklik var. Çünkü ibadetin dini boyutundan maddi boyutuna evrildiniz.
Rütbe ve görev olarak başladığınız konumdan daha yüksekte olduğunuz ortada ama maalesef dinden uzaklaştınız.
İdealist bir öğretmensiniz, mesleğe başladığınızda memleketin bütün öğrencilerine ışık saçmak gibi bir gayeniz var. Düşünüyor ve düşündürüyorsunuz. Daha sonra eğitimde daha fazla söz sahibi olabilmek için müdürlük yapmaya başlıyorsunuz.
Artık bir odanız, koltuğunuz ve makamınız var. Eski idealist heyecanlarınız yavaş yavaş azalıyor çünkü imza ve resmi işlerle daha çok meşgulsünüz. Okul idaresiydi, döner sermayeydi derken kurumu döndürmeye çalışıyorsunuz.
Başladığınızda gayeniz öğrencilerinizdi şimdiyse okulu idare etmek ve koltuğu kaptırmamak.
Başladığınızdan daha yüksek bir konumda olduğunuz ortada fakat eğitimden maalesef uzaklaştınız.
Memlekete hizmet etmek için bir siyasi parti kurup milletinize yakın oluyorsunuz. Derdiyle dertleniyor adeta her yere yetişmeye çalışıyorsunuz. Türkiye''yi sokak sokak geziyor ve oy topluyorsunuz. Zamanla oylarınız artıyor. Son derece heyecanlı ve isteklisiniz.
Bu heyecanınız ve samimiyetinizle iktidar oluyorsunuz. Zamanla daha da güçleniyorsunuz. Bir seçim, bir seçim daha derken 20 yıl iktidarda kalıyorsunuz. Başlangıçta özneniz millete hizmet etmekti artık yalnızca iktidarı koruma derdindesiniz.
Başladığınız samimiyet ve heyecandan çok uzaktasınız. Evet, yükseldiğiniz ortada fakat milletinizden uzaklaştınız.
Evet, örnekleri arttırabiliriz ama sonucu değiştiremeyiz. Çünkü Türkiye''de yükselmek maalesef uzaklaşmaktır. Değerlerden, insanlardan ve daha da önemlisi başladığınız yerden ve başladığınız samimiyetten uzaklaşmaktır.
İnsanlara sadece yükselirken ihtiyacınız vardır. İdeallere ve hedeflere yalnızca yükselirken sarılırsınız. Yükseldikten sonra uzaklaşma kendiliğinden gelir. Siz farkında olsanız da gelir olmasanız da gelir. Taban ile tavan arasındaki kopukluğun kaçınılmaz bir sonucudur bu.
Tabanda samimi inananlar var; tavanda onların inançlarını güdüleyenler…
Tabanda gözü kara idealist öğretmenler var; tavanda koltukları gitmesin diye onları sınırlandıran müdürler ve bürokratlar… Tabanda memlekete fayda sağlamak isteyen siyasetçiler ve buna karşılık tavanda yalnızca kullanabileceği kişileri göreve getiren siyasetçiler…
Fakat sorun burada mı? Hayır! Sorun, tabandakinin tavana yükseldiğinde öncekinin aynısı olmasıdır. Türkiye’yi uçurumun kenarına götüren, çıkmaza sokan en acı mesele budur. Adalet, ekonomi, siyaset bunların hepsi bir kenara, yükselenin uzaklaşması başka bir kenaradır.
Acı olan şu ki yükselenin uzaklaşması demek bu memlekette kimsenin hakikaten birbirini sevmiyor olması demektir. Türkiye birbirini seven insanların değil birbirine katlanan insanların ülkesidir.
Yunan mitolojisindeki Proteus’u bilirsiniz… Düşmanlarına yenilmemek için sürekli kılık değiştirir; bir aslan olur bir yılan olur bir ağaç olur yani olur da olur. Yükseldikten sonra uzaklaşanların her biri Proteus’un soyundan gelmektedir. Türkiye Proteusculuğun altın çağını yaşamaktadır.
O hâlde yükselenlerin vatanına ve milletine yakınlaşacağı bir Türkiye ümidiyle…