Yüksekova’ya da gidilmelidir
MHP’nin Diyarbakır’da miting yapma kararı son yıllarda aldığım en güzel haberlerden biridir. Diyarbakır sembolik bir önem taşısa da bu mitingler diğer illere hatta Yüksekova’ya kadar yaygınlaştırmalıdır. 2002’den beri milliyetçi partilerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde varlık gösterememesi içimde bir ukdedir.
Konunun tahrik ve provokasyonlara yol açmamak boyutu olsa da vatanın herhangi bir köşesinin gözden ıraklaşmasını hâlâ sindirebilmiş değilim.
Diyarbakır mitingi münasebetiyle, zihnen ve fikren bölünmüşlüğün emaresi gördüğüm Fırat’ın ötesi berisi tartışmalarına artık bir son verilmesi gerekiyor.
Bölünmüşlük sadece siyasi parti zemininde kalmıyor, söz konusu bölgelerde görevlendirilen başta öğretmenler olmak üzere tüm memurları da etkiliyor ve gitmemek için bahane üretenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Üstelik memleketin her yöresine sahip çıkması beklenen merkezdeki yöneticiler, hassas bir dönemde doğuda görev yapması gereken milliyetçilerin tayinini batıya çıkarmayı âdeta davaya hizmet edasıyla gerçekleştiriyordu. Düşünemiyorlardı ki, kendi makamlarında ‘hainler’ oturuyor olsaydı, ülkeyi bölmek için daha farklı ne yapacaktı?
Devletin terörle mücadele politikaları sebebiyle asker ve polisinin yıpranması anlaşılabilir bir süreçten kaynaklanmaktadır. Hatta ulusal güvenlik açısından askerin vatandaşla karşı karşıya getirilmesinin tehlikelerine defalarca dikkat çektim.
Teröristin sınır dışında takibini ordu yapabilir, fakat yarın askere alınacak gençlerin ve ailelerinin Silahlı Kuvvetler’e karşı gönlünde bir kırgınlığa dahi izin verilmemelidir.
Terörist sadece suçlu kabul edilmeli ve gereken muamele yapılmalıdır. Fakat askerin “iç güvenlik harekâtı” adıyla çok özel durumlar haricinde yurtiçi operasyon düzenlemesi uygulamasından vazgeçilmelidir.
Sonuçta askerin ve polisin dolayısıyla devlet kurumunun yıprandığı noktada devreye “sivil toplum” ve kanaat önderleri girmeli, ülkenin doğusuyla batısı arasındaki kırılmayı bilgelikle ve şefkatle tamir etmelidir.
1993-94 yılında baskı altına alınan terör yer altına çekildi. İki yıl süren “sert güç” politikalarına karşılık en az dört yıl sosyal iyileştirme programları devreye sokulmalıydı. Susurluk, 28 Şubat, koalisyon hükümetleri derken devlet “akıllı gücü” safhasına geçemedi. Yeraltına inen nifak tohumları zamanında ıslah edilemedi, eski bağ ve bahçelerimiz şimdi dikenli tarlaya dönüştü. Geç kaldık denmemeli.
Zararın neresinden dönülse kârdır.
Misak-ı Milli’ye, Büyük Türkiye davasına gönül verenlerin küsmeye, darılmaya, sırtını dönmeye hakkı yoktur.
Bir yürekte iki zıt fikir aynı anda barınamaz. İnsan ya seviyordur, ya da kızıyordur.
Kalpte muhabbet hakim ise hiddet izafidir.
Göğsü aydınlıkla doluysa karanlık görecelidir.
Yoksa bir yerde hem saygı hem öfke olamaz ve bir şey aynı anda hem beyaz hem de siyah olamaz. Geçmişteki acılar, ezalar, ihanetler... her neyse yaşanan her şeye rağmen kucaklaşmak şarttır.
MHP yönetimi keşke batıdaki illerden binlerce milliyetçiyi de miting ve benzeri programlar vesilesiyle bölgeye taşısa da beyinlerimizin kıvrımları arasına gizlenen kırgınlıklar giderilebilse... Aksi takdirde bizim kendi aramızdaki kavgamız sadece dışarıdaki düşmanı sevindirir. Kaynaşmayı, bütünleşmeyi istemeyenler insanlarımızı, gençlerimizi diri diri yakmaya bile kalkışabilir.
Zaten bu zihniyeti silmek için bölgede olmak ve hizmetten yılmamak gerekiyor. Diyarbakır yollarına düşen MHP yönetimini tebrik ediyorum.