1990 yılında gerçekleşen Kızılyıldız - Dinamo Zagreb olayı, Yugoslavya'nın dağılma sürecinde dönüm noktalarından biri olarak kabul edilen ve futbolun çok ötesinde siyasi ve toplumsal anlamlar taşıyan trajik bir olaydır. Yugoslavya'nın dağılma sürecinin sembollerinden biri haline gelen bu olay, futbol sahasındaki bir kargaşadan daha çok, etnik gerilimler ve siyasi çatışmaların bir dışavurumuydu. Bu yazıda, olayın tarihi ve mekânı, nedenleri, gelişimi, tanıkların ifadeleri ve uzman görüşleri ışığında detaylı bir inceleme sunulacaktır.
Olay, 13 Mayıs 1990 tarihinde Zagreb'de, Maksimir Stadyumu'nda oynanması planlanan Dinamo Zagreb ile Kızılyıldız Belgrad arasındaki Yugoslavya 1. Ligi maçında meydana geldi. O dönemde Yugoslavya, siyasi olarak oldukça gergin bir atmosfer içerisindeydi. Hırvatistan’da milliyetçi bir rüzgâr esiyordu ve Hırvat Demokrat Birliği (HDZ) seçimleri kazanarak iktidara gelmişti. Yugoslavya'nın dağılma süreci hızlanmış, etnik ve siyasi kutuplaşmalar artmıştı.
Futbol, Yugoslavya'da sadece bir spor değil, aynı zamanda siyasi kimliklerin ve toplumsal çatışmaların dışa vurum alanıydı. Bu bağlamda, Kızılyıldız Belgrad, Sırbistan’ı ve büyük ölçüde merkezi Yugoslav yönetimini temsil ederken, Dinamo Zagreb Hırvat milliyetçiliğinin bir sembolü haline gelmişti. Stadyumda karşı karşıya gelen sadece iki futbol takımı değil, aynı zamanda farklı ulusal kimlikler ve siyasi projelerdi.
ETNİK VE SİYASİ GERİLİMLER
1990 yılının başlarına gelindiğinde, Yugoslavya'nın dört bir yanında etnik ve siyasi gerilimler tırmanıyordu. Hırvatistan'da yapılan seçimlerde milliyetçi Hırvat Demokrat Birliği'nin (HDZ) zaferi, Yugoslavya'nın parçalanma sürecine hız kazandırdı. HDZ'nin lideri Franjo Tuđman, açıkça Hırvat bağımsızlığını savunuyor ve Yugoslavya'dan ayrılma sürecine önderlik ediyordu. Bu durum, özellikle Yugoslavya'nın merkezi hükümetine sadık kalan Sırplar arasında büyük bir endişe ve tepki yaratmıştı. Kızılyıldız’ın taraftar grubu Delije, Sırp milliyetçiliğinin güçlü bir simgesi haline gelmişti ve başında Arkan lakaplı Zeljko Raznatovic gibi figürler vardı. Bu grubun stadyumda güçlü bir şekilde bulunması, olayların fitilini ateşledi.
Karşı cephede ise Dinamo Zagreb’in en ateşli taraftar grubu Bad Blue Boys vardı. Bu grup da Hırvat milliyetçiliğini savunuyordu ve Sırp milliyetçiliği ile çatışmaya girmeye hazırdı. Maçın oynanacağı günden haftalar önce iki taraftar grubu arasında sosyal medya ve basın üzerinden sert sözler sarf edilmiş, düşmanca bir atmosfer yaratılmıştı. Maksimir Stadyumu'ndaki gerilim sadece bir futbol maçı değil, adeta bir etnik çatışma hazırlığı gibiydi.
Maçın başlamasından önce stadyumda atmosfer oldukça gergindi. Yaklaşık 3.000 kadar Kızılyıldız taraftarı, Sırp bayrakları ve Sırp milliyetçi sloganlarıyla Maksimir Stadyumu’na giriş yaptı. Kısa süre sonra, Delije grubundan bazı taraftarlar, stadın Hırvat taraftarların bulunduğu bölgesine taş ve çeşitli nesneler atmaya başladılar. Olayların başlamasıyla birlikte stadyumun dört bir yanından kavgalar çıkmaya başladı. Kızılyıldız taraftarları tribünlerde sandalyeleri yerinden sökerek fırlattı ve çevredeki Hırvat taraftarlara saldırdı.
Güvenlik güçleri bu aşamada devreye girmeye çalıştıysa da, polisler yeterli müdahaleyi sağlayamadı ve olaylar kontrolden çıktı. Dinamo Zagreb taraftarları, Bad Blue Boys liderliğinde karşılık vermeye başladılar. Tribünlerden sahaya inen binlerce taraftar arasında şiddetli kavgalar yaşandı. Bazı taraftarlar sahaya inip futbolculara saldırmak istediyse de, futbolcular soyunma odalarına geri çekildi.
KARA GÜNE TANIK OLANLAR
Bu noktada, olayların en çok akılda kalan anlarından biri yaşandı. Dinamo Zagreb’in kaptanı Zvonimir Boban, sahada polislere müdahale etmeye çalışırken, bir polis memuruna tekme attı. Boban’ın bu hareketi, Hırvatlar arasında büyük bir kahramanlık olarak görülürken, Sırplar tarafından büyük tepki çekti. Boban’ın bu hareketi, Dinamo Zagreb taraftarlarının daha da hiddetlenmesine ve olayların büyümesine yol açtı.
Resmi kayıtlara göre, olaylar sırasında kimse hayatını kaybetmedi; ancak yüzlerce kişi ciddi şekilde yaralandı. Olaylara polis müdahale edemeyince, stadyum çevresinde de çatışmalar devam etti. Hem Hırvat hem de Sırp taraftarlar arasında ciddi yaralanmalar oldu. Hırvatistan'daki yetkililere göre, birçok kişi kafa travması, kırık kemikler ve bıçak yaralanmaları nedeniyle hastanelere kaldırıldı. Güvenlik güçlerinden de çok sayıda polis memuru yaralandı. Yaşanan şiddet, o gün futbolun çok ötesine geçen bir anlam taşıdı ve Yugoslavya’nın hızla dağılmakta olduğunu gözler önüne serdi.
Olayların merkezindeki isimlerden biri olan Zvonimir Boban, daha sonraları bu anısını şöyle aktarmıştır: "Sahada olanların futbol ile alakası yoktu. Biz orada, halkımızın özgürlüğü için mücadele ediyorduk. O tekmeyi atarken, sadece bir futbolcu değildim, Hırvat halkının onuru için savaşıyordum. Polis, kardeşlerime saldırırken kenarda duramazdım."
Boban’ın bu açıklaması, Hırvatistan’da kendisini bir halk kahramanı olarak görmesine yol açtı. Bu olay, Boban’ın futbolculuk kariyerini de derinden etkiledi. Sırplar ve Yugoslavya yanlısı kesimler arasında Boban büyük tepki çekerken, Hırvatlar arasında bağımsızlık mücadelesinin sembolü haline geldi.
Olaylara katılan Delije taraftarlarından Milan ise, yaşananları şöyle hatırlıyor: "Biz o gün sadece maça gitmiyorduk. Belgrad’dan çıkarken herkes bunun sıradan bir maç olmayacağını biliyordu. Hırvatlar bizi provokasyon için çağırmıştı, biz de onlara cevabımızı verdik. Kızılyıldız’ı desteklemek, Sırp ulusunu savunmaktı. Orada sadece futbol yoktu, bir milletin onuru vardı."
Olayları tarihsel perspektiften ele alan Hırvat tarihçi Dr. Ivan Ljubić, bu olayın Yugoslavya’nın dağılma sürecinde bir dönüm noktası olduğunu ifade ediyor: "Bu sadece bir futbol maçı değildi. Maksimir Stadyumu’nda yaşananlar, Yugoslavya'nın çatırdamakta olduğunu gösteren sembolik bir anıydı. Olaylar, etnik ve siyasi gerilimlerin futbolla nasıl iç içe geçtiğini ve toplumsal çatışmaların stadyumlara nasıl yansıdığını net bir şekilde ortaya koydu."
Futbol ve toplum ilişkisi üzerine çalışmalar yapan Sırp spor sosyoloğu Prof. Marko Stanković ise bu olayın futbolun ötesinde bir anlam taşıdığını belirtiyor: "Futbol, özellikle Yugoslavya gibi etnik ve dini çeşitlilik barındıran toplumlarda, kimliklerin bir aracı haline gelebiliyor. Kızılyıldız ve Dinamo arasındaki bu karşılaşma, futbolun bir kimlik çatışması ve bir milletin kendini ifade etme aracı olarak nasıl kullanıldığını gösteren önemli bir örnektir."
1990 Kızılyıldız - Dinamo Zagreb olayı, futbolun ötesinde derin bir siyasi ve toplumsal anlam taşıyan bir krizdi. Etnik gerilimlerin futbol sahasına taşındığı bu olay, Yugoslavya’nın dağılma sürecinin bir habercisi olarak kabul edilir. Zvonimir Boban’ın polise attığı tekme, Hırvatistan’da bağımsızlık mücadelesinin sembollerinden biri haline gelirken, Sırplar için ise büyük bir provokasyon olarak görüldü. Olaylar sırasında ölen olmasa da, yüzlerce kişi yaralandı ve bu şiddetli çatışma, Yugoslavya'nın dağılma sürecinin hızlanmasına katkıda bulundu