Yolsuzluk, yasasızlık ve seçim
AKP yolsuz, hukuksuz ve yasakçı bir iktidar olarak siyasi tarihteki yerini çoktan almıştır. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddiaları bu dönemde gündeme gelmiştir.
AKP iktidarının dört bakanı birden yolsuzluk iddiaları yüzünden istifa etmek zorunda kalmıştır. AKP, ortaya dökülen ayakkabı kutuları, kirli ilişkiler, rüşvet iddiaları ve görüntüleriyle ilgili olarak hesap vermek ve açıklama yapmak yerine tam tersini yapmıştır. Operasyon yapan polisleri sürmüş, operasyon kararı veren savcıları dağıtmış, operasyona gerekçe teşkil eden Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirmiş ve nihayet HSYK’yı yeniden yapılandıracak yasal değişikliğe gitmiştir.
Evdeki paraların “sıfırlanması”, 630 milyon dolarlık havuzun oluşturulmasıyla ilgili kamuoyunun beklediği açıklamalar ise unutulmaya terk edilmiştir. AKP hâlâ önce uyut sonra unut stratejisiyle yolsuzlukları gündemden düşüreceğini sanmaktadır. Tabii ki yanılmaktadır.
Benzer iktidarların yaptığı gibi AKP de yolsuzluktan utanmaz ve hukuk tanımaz bir kimlik edinmiştir.
AKP alenen “yargıya gerekenleri” söylediğini söyleyen bir iktidardır. Hukuk devletinin olmazsa olmazı olan “kuvvetlerin ayrılığını” Tayyip Erdoğan ayak bağı olarak gördüğünü defalarca açıklamıştır.
Ankara’da AOÇ’de yapımı süren Başbakanlık binası için SİT statüsünün değiştirilmesiyle ilgili olarak mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı vermesi üzerine Tayyip Erdoğan, “güçleri yetiyorsa yıksınlar” diyerek adeta yargıya meydan okumuştur.
Hukuku ve anayasayı hiçe sayan AKP, mensuplarının ihtiyaçlarına göre yasa çıkarmakta da bir yanlışlık görmemektedir.
Mevcut İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya ait olduğu ileri sürülen ses kayıtlarının içeriği AKP kadrolarının hukuk ve anayasa yönünden durumlarının ibret verici olduğunu ortaya koymaktadır. Efkan Ala, bu ses kaydına göre Valiye özel bir ekip kurulmasını, bir gazetecinin evinin, ofisinin kapısının kırılarak içeri girilmesini ve belgeleri yayınlamasının engellenmesi gerektiği talimatını veriyor.
Ala, bunun için mahkemeden arama kararı alınmasına ihtiyaç olmadığını söylüyor. Bu gazetecinin sitesinin kapatılmasını istiyor. TİB Başkanı’nın “yasa dışı olur” demesi üzerine de şunları söylüyor: “Biz yasa yapan yeriz. Yaptığımızı suç olmaktan çıkarırız. Yüzde 50 oy almış bir partinin iradesini söylüyorum” .
Yalnızca bu iki olgu bile AKP’nin yasasız ve hukuksuz bir zihniyete sahip olduğunu göstermektedir.
Yolsuz ve hukuksuz bir iktidarın güdümünde yapılacak seçimlerin ne denli halkın iradesini yansıtacağı da haklı bir sorudur.
Seçimlerle ilgili olarak ortaya dökülen bazı somut olgular, bu seçimleri AKP’nin kendisi gibi şaibeye bulaştıracağını göstermektedir.
Nitekim bu bağlamda hayali seçmenlerle ilgili şikâyetler giderek atıyor. Bazı binalardaki insanlar yok sayılırken, hayali binalar ihdas edilip orada yüzlerce seçmen yaşıyormuş gibi gösteriliyor. Gazetelerde 1.5 yaşında ölen bir kız çocuğuna, 1960 yılında vefat eden yurttaşa seçmen kağıdı gönderildiğine yönelik haberler var. 2 ya da 3 seçmenin olduğu evlere 7-8 seçmen kâğıdı gönderilmiş. Yedi daireli bir binanın olmayan 8. dairesine 4 seçmen kâğıdı gönderilmiş. İzmir’de AKP’ye “Evet” mührü basılmış hazır oy pusularıyla dolu araç yakalandığı haberleri medyaya düşmüştür. Sonuçta Türkiye’de 52 milyon seçmen var ama her ne hikmetse 144 milyon oy pusulası basılmış.
Tayyip Erdoğan’ın medyada oluşturduğu “kumpas” ekibiyle araştırma sonuçlarına müdahale ederek “al MHP’den iki puan, koy BDP’ye” dediği internete düşen tapelerde ifade edilmiştir.
Araştırma ve anket sonuçlarına dahi müdahale eden bir iktidarın seçim sonuçlarına müdahale etmeyeceğini kimse söyleyemez. Tayyip Erdoğan’ın akla gelen ve gelmeyen her yöntemi kullanarak bu defada ‘al MHP’nin 3 milyon oyunu, koy AKP’ye’ demeyeceğini kimse garanti
edemez.
Gırtlağına kadar şaibeye bulaşmış bir iktidarın güdümünde yapılan seçimin sonuçları da şaibeli olacaktır.