Yol ayrımı (25 Temmuz 2010)
Aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, ülkeyi bu noktaya getiren Kürt açılımı maceracılarına da lanet... Terör örgütünü cesaretlendirip açıldıkça şehit veriyor ve neleri tartışır hale geliyoruz.
Her dönemde valilerimiz iktidarların değil; ama Devletin valisi olduklarını unutmamalıdırlar. Zaman zaman bu gerçeği unutan, iktidar partisinin il başkanı gibi davranan, “aferin” alma yarışına giren, Devletin ağırlığını ve itibarını zedeleyenler görülmüştür. Bu yanlışları yapanlardan bazıları ödüllendirilerek TBMM’ye bile girebilmişlerdir. Son günlerde Aydın valisinin keyfi davranışı ve işgüzarlığı hoşgörülecek cinsten değildir. Terör örgütü lehine hatta intikam almaya çağırıcı afişler ortada dolaşırken Kürt açılımı aleyhine Aydın MHP il binasına asılan “Sen açıldıkça analar ağlıyor.” Afişi terör, örgütü ve yandaşlarına bile gösterilmeyen hiddet ve şiddetle indirilmiştir.
Yanlışlardan herkes kaçınmalıdır. Maalesef ülkemiz bilhassa son sekiz senedir yangın yerine dönmüştür. Dar bir etnik politika güdülmekte, Anayasaya rağmen etnik ayrımcılık teşvik görmekte ve Türk düşmanlığı marifet sayılmaktadır. Türk düşmanlığını sermaye yapan fikir soytarıları, “neseb-i gayri sahih” yaratıklar türemiş; içeriden ve dışarıdan destek bulmuştur. Türk Milleti çatıştırılmak için sürekli tahrik edilmektedir. Türk düşmanlığı Türkiye’nin Balkanlarda ve Avrasya’da siyasi tesirliliğini baltalamak için kullanılmaktadır. Balkan ve Avrasya ülkelerini dolaştıkça İslâm düşmanlığı anlamını taşıyan, etnik ırkçılıktan kaynaklanan Türk düşmanlığının sebepleri daha iyi anlaşılmaktadır. 12 Eylül’de Anayasa değişiklikleri kabul edilirse, Türk düşmanlığı iyiden iyiye hızlandırılacaktır. Soros Vakfının taşeronu gibi faaliyet gösteren bir Vakfın Kürt Raporu’ndaki teklifler de buna destektir.
Demokrasi ve demokratikleşme lime lime ayrılmış, bizzat siyasi irade tarafından farklılaştırılmış, kimliğin ve milliyetin dışlandığı hangi ülkede başarılı olabilmiş ve uygulanabilmiştir? Demokrasi ile etnik ırkçılığın uzlaştığını varsayarak etnik maceraya dalanlar, Kürt açılımını dillendirenler, ülkeyi etnik çatışmaya zorlamaktadırlar. Farklılıkların abartılması ve kutsallaştırılması, resmen ve yasal olarak kabul görmesi ve birileri ile egemenliği paylaşmak milli ve üniter yapı mı bırakır? Bölünmenin başka bir tarifi var mıdır?
Her dönem dışarıdan dayatılan Kürtçülük sorunu Cumhuriyetle mi ortaya çıktı? Cumhuriyet, Osmanlı’nın kozmopolit yapısını esas almadığı, birilerini inkâr ettiği için sorun çıktı diyenler; Kürtçülüğün 1800’lü yıllara dayandığını, önce Katolik sonra Protestanlarca Osmanlı’ya karşı kullanıldığını bilmiyorlar mı? Cumhuriyetimiz 1800’lü yıllarda mı kuruldu? Sevr’de ortaya çıkan şartlar acaba Cumhuriyet sonrasına mı aittir? Doğu Anadolu’da etnik ağırlık taşımayan isyanların çoğu Cumhuriyet sonrası mı gerçekleşti?
Türkiye geleceği belirsiz, tehlikeli bir yola sandıktan çıkmış siyasi iradece sokulma gayreti içindedir. Milli iradeyi temsil eden insanların milli kimliği inkâr edici çabaları büyük çoğunlukla çelişen ve demokrasi ile bağdaşmayan garip bir tutumdur. Ülkemizdeki Kürt ırkçılığı ve onunla ikiz kardeş kabul edilen Ermeni ırkçılığı bizzat Ermeni olmayanlar tarafından hortlatılmış ve bize karşı emperyalizmin yeni bir malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Küreselleştirme ile etnikleştirme, ufalamayı demokratikleştirme şeklinde gösterme çabaları görülmektedir. Küreselleştirme kozmopolitliği savunarak, egemenlik haklarını sınırlandırıcı, kutsal duygu, düşünce ve ideallerin içini boşalttığı ve onları tanınmaz hale getirdiği bir dönemi ve buna uygun iktidarları da ortaya çıkarmaktadır. Bundan dolayı birçok ülkede demokrasi bile emperyal amaçların hizmetinde kullanılan bir vasıta haline getirilmiştir.
Bu gelişmelerin ışığında 12 Eylül’deki halk oylaması Türkiye’nin yarınlarıyla ilgili bir tarihi tercihi ortaya koyacaktır. Konuyu geniş açıdan ele alarak sadece particilik bakışı ile değerlendirmemeliyiz. Bazı gerçekleri haber kirliliğine rağmen dile getirmek, basit ve alışılmış siyaset yapmak değil; aydın sorumluluğunu yerine getirmektir.