Yine Türk... Sonsuza kadar Türk...
Tam bir yıl önce 12 Şubat 2017'de yazmışız, 'Milleti-i İbrahim' başlıklı yazımızı...
" 'Milet-i İbrahim bir turşu kabı mıdır ki, içine her milleti alsın' diyecek bir Türk milliyetçisi kültür adamı yok mudur?" diye sormuşuz...
" 'Millet-i İbrahim diye bir millet yoktur, onu adı ümmettir ve milleti yok sayamaz" diyecek bir Türk milliyetçisi akademisyen yok mudur?" diye sormuşuz...
" 'Bu ülkede birlikte yaşadığımız ve adına millet denen hangi toplum var ise, hepsi bir tarağın dişleri gibi eşittir, hiçbirimizin diğerine yaratılış üstünlüğü yoktur, fakat Türkiye Cumhuriyeti Türklerin patronajındadır, tapusu Türklerindir, imarı Türklerindir, tarihi Türklerindir, üzerindeki eserleri Türklerindir, Akif'i Türk yapan doğduğu yer değil, İstiklâl Marşı'dır, Sinan'ı Türk yapan etnik aidiyeti değil Süleymaniye'dir, Şemseddin Sami'yi Türk yapan Fraşeri soy adı değil Kâmus-u Türki'sidir" diyecek bir Türk milliyetçisi yok mudur?" diye sormuşuz...
"Tabelâsında 'milliyetçi' kavramı taşıyan siyâsî parti ve tabelâsında 'Türk' yazan ocak mensupları ne iş yaparlar ve ne için vardırlar?" diye sormuşuz...
"Bunu bile konuşmayacaklarsa, buna bile bir cevapları yoksa, bunu bile dert edinmeyeceklerse ne için vardır bu yapılar?" diye sormuşuz...
Aradan bir yıl geçmiş ve yine aynı şeyleri konuşuyoruz ve sormaya devam ediyoruz...
'Millî Görüş' geleneğinin 15 yıllık siyasal meydan okumalarına cevap verecek bir millî siyaset oluşturmaktan âciz midir Türk milliyetçileri?
Nerede Yusuf Akçura'nın, Ziya Gökalp'in, Mümtaz Turhan'ın, Erol Güngör'ün artçıları?
Nerede Nihal Atsız'ın, Alparslan Türkeş'in, Gâlip Erdem'in, Muhsin Yazıcıoğlu'nun siyâsî mücadelelerinin devamcıları?
Nerede?
Kimileri Türk milliyetçilerini bir değirmen gibi öğüten ve tabelâsında 'millyetçi' yazan ve 'millî görüş'ün 15 yıllık meydan okumalarına teslim olan bir partinin içinde, kimileri Muhsin Yazıcıoğlu'nun ismini ve hatıralarını limitsiz bir kredi kartı gibi kullanan bir başka particiğin içinde, yanında yöresinde ya da gölgeliklerinde yatarken, kimileri saplantı hâline gelen bir 'yuva' aldanmacasının içinde erirken ve yaşlanırken, kimileri vakıf ya da dernek köşelerinde kendilerini iktidara mandallamışken, kimileri isminin içinde 'Türk' yazan ocaklarda pineklerken, önce tabelâlardan, sonra devlet kurumlarının isimlerinden Türk kelimesi çıkarılıyor...
Afrin'de Mehmetçik 'bozkurt' işareti yaparak, istikâmetini 'kızılelma' olarak tayin edip şehid oluyor, Ankara'da Türk kelimesi üzerinden tartışma tekrar başlatılıyor...
TTB'nin marazı, ismindeki Türk kelimesi midir yoksa içindeki kadroların gayrimillî düşünceleri midir?
TBB'nin marazı ismindeki Türkiye'midir, yoksa kadrolarının zaman zaman yaptığı hatalar mıdır?
Diyelim ki ve varsayalım ki, bu iki kurumdan haklı gerekçelerle kaldırınız Türk ve Türkiye isimlerini, Ziraat Bankası'nın ismindeki Türkiye Cumhuriyeti ibâresini neden kaldırdınız ve benzerî diğerlerinin?
'Andımız'ı neden kaldırdınız?
"AKP sâyesinde Türk olmaktan kurtulduk".
"Anayasada Türk'e gerek yok".
"Türk diye bir ırk yok".
Bu ve buna benzer cümleleri kuran bir kadro yönetiyor 15 yıldır Türkiye'yi. Hatta bayrağının değişmesi gerektiğini söyleyen köşe yazarları bile var.
O hâlde devletin adını da mı değiştirmek gerekiyor?
Mesele bu kadroların böyle düşünmeleri değil, içinden geldikleri siyâsî geleneğin kodları bunlar.
Mesele Türk milliyetçilerinin içinde bulunduğu siyâsî ve kültürel tefessüh...