Yine Orkun dergisi
68 sayı çıkan bir dergiyi bir yazıda anlatmak kolay değil. Milliyetçilik tarihinin bazı önemli olayları da aynı zamana denk geliyorsa dergiyle ilgili daha çok söylenecek şey var demektir.
Orkun dergisi çıktığı sırada Türk Milliyetçiler Derneği kurulur. Orkun Ekim 1950'de yayın hayatına başlar; dernek Nisan 1951'de kurulur. Türk Milliyetçiler Derneği, Türk Ocağı'ndan sonra en önemli milliyetçi kuruluştur. Çok kısa zamanda birçok şehir ve kasabada şube açan dernek, Demokrat Parti iktidarını ürkütmüş ve 23 Ocak 1953 tarihinde genel merkez ile bütün şubelere eş zamanlı baskın yapılmak suretiyle tedbirli olarak kapatılmıştır. Açılan dava sonunda, 04 Nisan 1953 tarihli duruşmada da derneğin kapatılmasına karar verilmiştir.
Derneğin ilk genel başkanı Halûk Karamağralı, ikinci genel başkanı Sait Bilgiç'ti. Orkun, 01 Haziran 1951'de çıkan 35. sayısından itibaren Türk Milliyetçiler Derneği ile ilgili haberlere yer vermeye başlar. Bu sebeple de Orkun, milliyetçilik tarihinin önemli dergilerinden biridir. Hemen hemen her şubenin kuruluşu, kurucularıyla birlikte dergide yer alır. Mesela Ankara şubesinin kurucuları arasında Mustafa Hacıömeroğlu, Sami Yavrucuk, Mehmet Ateşoğlu, Mehmet Altınsoy; İstanbul şubesinin kurucuları arasında Nurettin Özdemir, Erdoğan Okçu, Abdülmecit Doğru gibi isimlerin olduğunu 35. sayıdaki haberden öğreniriz. İzmir Türkçüleri için önemli bir isim olan Hüsamettin Gülcür de Menemen Şubesi kurucuları arasındadır (42. sayı). 55. sayıda Nevşehir şubesi kurucuları arasında Veli Soysaldı'yı, Malatya'da henüz öğrenci olan Orhan Türkdoğan'ı görürüz. Türkdoğan'la yaşıt bir Türkçü daha var aramızda: Necmettin Sefercioğlu. Derginin 33. sayısında yer alan Nevşehir'le ilgili küçük inceleme belki de onun ilk yazılarından biridir.
***
Derginin Türkçülük tarihi için önemli taraflarından biri, 1944 olaylarının ayrıntılı bir şekilde tefrika edilmesidir. "1944-1945 Irkçılık - Turancılık Davası" adıyla 3. sayıda başlayan tefrika 61. sayıda kesilmiştir. Çok yakın bir zamanda Murat Yılmaz bu yazı dizisini kitap hâline getirerek Umay Kitap'ta yayımlamıştır. 1944-1945 davasıyla ilgili bazı mizahi olaylara da dergide sık sık yer verilmiştir.
Atsız ve edebiyat tarihimizle ilgili, biraz da gülümsetici bir olayı da Orkun sayfaları arasından öğreniyoruz.
Derginin 36. sayısında Selim Pusat imzasıyla "Asıl Mesele" başlıklı bir yazı çıkar. Hem de üçüncü yazı olarak. 37. sayıda bir yazı daha: "Askerî Düşünce - Siyasî Düşünce". Bu defa Selim Pusat'ın yazısı Nejdat Sançar'dan sonraki ikinci yazıdır. Fakat kimdir bu Selim Pusat? O güne kadar hiçbir Türkçünün tanımadığı bir isim. Daha ilk yazılarıyla dikkati çekiyor ve derginin önemli yazarlarından biriymiş gibi yazıları ilk sayfalara konuyor. Derginin her türlü işiyle uğraşan cefakâr Türkçü İsmet Tümtürk dayanamıyor ve 37. sayının 8. sayfasının altına bir not koyuyor: "Selim Pusat B. Bizimle lütfen ya şahsan temasa geçin, yahut da adresinizi bildiriniz."
Sonrasından haberimiz yok. Fakat benim bir tahminim var. Atsız her zamanki muzipliklerinden birini yapmış ve Selim Pusat adıyla dergiye yazılar göndermiştir. Bugün artık Selim Pusat'ın, onun takma adlarından biri olduğunu biliyoruz. O tarihlerde ise bunu hiç kimse bilmiyordu. Belki de kardeşi Sançar hariç. İstanbul'da en sık görüştüğü Türkçülerden biri ve derginin imtiyaz sahibi olan İsmet Tümtürk'ten bile bunu saklamıştı. Evet, sonrasını tahmin ediyorum. Atsız birkaç gün sonra Sirkeci Postahanesi'nin karşısında bulunan Tümtürk'ün yazıhanesinden içeri girmiş ve meşhur kahkahalarından birini koyuvermiştir. 44. sayıya kadar durumu İsmet Tümtürk'e açıkladığı muhakkak. Çünkü bu sayıda Atsız'ın meşhur şiiri "Geri Gelen Mektup" başlıksız olarak yayımlanacak ve şiirin altına Atsız'ın henüz yayımlanmamış bir romanından alındığı notu düşülecektir.
Demek ki Atsız, baş kahramanı Selim Pusat olan ve ancak 1972'de yayımlanan Ruh Adam adlı romanını daha o tarihlerde tasarlamış ve Geri Gelen Mektup şiirinin bağlı bulunduğu olayları muhtemelen kaleme almıştı. Altan Deliorman, "Atsız" adlı kitabında, 1956-57 yıllarındaki ziyaretlerinde Atsız'ın kendisine bu romanı anlattığını söylüyor (s. 207-208). Orkun'un tanıklığıyla, Ruh Adam romanının yazılışının 1951'e kadar gittiğini görüyoruz.