Yine gaflet yine dalalet ve yine hüsran!

Ne yazık ki; Türk milleti hatta Türk dünyası, yeni bir “gaflet” ve “dalalet” şoku içinde adeta kıvranıyor.
Yıllardan beri, özellikle “haçlı dünyası” tarafından, sözde bir Ermeni kıyımıyla itham edilen Türkiye, sanki “can evinden” vurulmuşçasına günler yaşıyor.
Daha doğrusu, bir asır öncesini kapsayan yalanlardan ötürü Başbakan’ı tarafından, “özür dilercesine” yapılan “taziye” den utanç duyuyor.
Oysa, Türkiye’nin görüşleri ve tezleri; daima Ermeni diasporasını yalanlayacak tarihi değerleri taşıyor.
Geçtiğimiz hafta iki gün üst üste, Ermeni diasporasının ortaya attığı yalanları dile getirmenin heyecanı içinde, Başbakan’ın tek taraflı duyduğu “acı” milyonlarca Türk gibi bizleri de sarsıyor.
Üstelik; Ermenilerin, Türklere karşı 1900’lerde başlayan ve yakın tarihe kadar süren çeşitli saldırıları şimdi de sanki “resmen” ödüllendiriliyor.
Öte yandan; Ermenilerin giriştiği “tedhiş” olaylarının çoğu da, arşivlerde bütün vahametiyle duruyor.
Ünlü hukukçularımızdan Prof. Dr. Şener Akyol’un “Ermeniler” ile ilgili tespitleri, bazı gerçekleri gün ışığına çıkarıyor.
Rahmetli hocamızın bir konuşmasında, “belge” niteliği taşıyan bazı bilgileri sütunumuza yeniden aktarmak görevi de bize düşüyor:
“Ermenistan’ın mevcut Anayasa’nın ‘doğu’ Anayasa’sı olduğu, ‘batı’ için, yeni Anayasa’nın ileride yürürlüğe gireceği yazılı.
Anayasa’da Türkiye’nin önemli 6 vilayeti (bugünkü şehirler değil,) Osmanlı vilayetleri, yani Sivas’tan Çukurova dahil Doğu Anadolu, Ermenistan’a geçecekmiş gibi yazılı metin var.
Şimdi, özellikle şu noktanın altını çizmek istiyorum.
1876-1877 Rus-Osmanlı savaşından sonra, esasen 1820’lerde Yunanlılar için başlamış olan bağımsızlık hevesleri, Ermeni Rum halkında da vardı.
Ve, 1877-1878 savaşının sonunda Ruslar galip gelerek Osmanlı’ya, Ayastefanos’a yani Yeşilköy’e geliyorlar.
Ermeni Patriği gayet keyifli bir şekilde arabasına binerek, Yeşilköy’e yöneliyor.
‘Bizi Osmanlı’dan koruyun ve kurtarın’ diyor.
Bu olaydan sonra 1877’den itibaren, devamlı olarak Ermeniler ayaklanıyor. 100 isyan çıktığı biliniyor.
Ermeni’ler silahlanıp Anadolu’nun herhangi bir şehrine, Merzifon’a, Sivas’a, Yozgat’a, Van’a gidiyor, silahsız Müslüman ahâliyi öldürüyordu.
Osmanlı Devleti son derece mütereddit ve zayıf davranıyor. Hatta, müsamahakâr oluyor.
165 kişiyi öldüren, Osmanlı Bankası baskınını yapanlara arka çıkmak için, İngiliz Büyükelçisi Saraya gidiyor.
Bankalar Caddesi’ndeki Osmanlı Bankası’nı basan Ermeni eşkıya, ellerini-kollarını sallayarak Tophane’ye yürüyor.
Tophane’de beklemekte olan bir Fransız gemisine bindiriliyor. Marsilya’ya doğru dümen kırıyorlar.
Topkapı Sarayı’nın önünden geçerken de, Padişah efendimize ayıp ve münasebetsiz el hareketleri yapılıyor.
Bu ilişki maalesef böyle devam ediyor.
Osmanlı’nın en sert zaptiye nazırlarından Nazım Paşa, Ermeni Patrikhanesi’nde toplanıp, Eyüp’e, oradan da Kumkapı’ya yürüyerek, yüzlerce kişiyi, masum insanı, kadını, çoluk çocuğu öldürerek, Nuruosmaniye Cami’nin bahçesine gelen Ermeni çetesine dokunamıyor.
Hiç bir asker, zaptiye bir kurşun bile sıkmıyor.
Sultan Abdülhamid Yıldız Camii’nden çıkarken, bir Ermeni terörist bomba fırlatıyor.
Padişah, Şeyhülislam ile ‘merhabalaşmak’ için dururken, arabası infilak ediyor.
Ve padişah, kendisini öldürmesine ramak kalmış olan katile karşı takibat yaptırmıyor.”
Ülkemizde yaşayan Ermeni vatandaşlarla en ufak bir ihtilafımız bulunmuyor.
Ne var ki, Ermeni diasporası hâlâ düşmanlıklarını her fırsatta “canavarca” gösteriyor.
Üstüne üstlük, Ermenistan ile yeniden ilişkiler kuralım diye, Azerbaycan gibi dost ve gerçekten kardeş bir devletin, Azeriler gibi asil Türkler’in gönlü bile kırılıyor.
İşin içine “siyaset” girince bütün dengeler alt üst oluyor.
Aslında, Yeniçağ’ın “Kürtlerden sonra Ermeni açılımı” başlığı, vahameti tam anlamıyla ortaya atıyor.
İktidar tarafından girişilen, ikinci darbe sanki ikinci süreci işaretliyor.
Bir asra tam bir yıl kala, Ermenilerin soykırım yalanlarını kabullenmesini, Türk milletinden, Başkan, Başbakan olsa da kimsenin istememesi ve beklememesi icap ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları