Yılmaz Özdil Sakız Adası gerçeğini yazdı. Adadaki Yunan askerinin sayısını açıkladı

Yılmaz Özdil Sakız Adası gerçeğini yazdı. Adadaki Yunan askerinin sayısını açıkladı

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Türkiye’nin NAVTEX ilan etmesinin ardından Sakız Adası gerçeğini yazdı.

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Yunanistan’ın Sakız Adası’ndaki askeri varlığını kaleme aldı. Özdil, “Sakız’da en az 15 bin asker var! Gizli saklı değil. Sakız’da herhangi bir restorana veya kafeye otur, bu kışlalara giden gelen askeri araçları günün her saatinde görürsün” ifadesinde bulundu.

İşte Özdil’in yazısı  ;

Çeşme'deyim.

Sakız'a karşı püfür püfür sabah kahvesi yudumluyorum.

Bir beyefendi yanaştı.

İstanbul'dan ailece tatile gelmişler.

“Görüşlerinize katılmıyorum ama sizi her gün okuyorum” dedi.

Ne güzel dedim.

İlla sohbet açma ihtiyacı hissediyordu sanırım, işaret parmağıyla Sakız'ı gösterdi, “şu 12 adayı almak lazım” dedi.

Bence de şahane olur ama, Sakız adası 12 adadan biri değil dedim.

“Nasıl değil yahu” dedi öfkeyle…

“Bir de İzmirli olacaksın, hayret yani” diye söylene söylene gitti.

Hem bilmiyor.

Hem bilmediğini bilmiyor.

Hem emin.

Dolayısıyla, görüşlerime katılmadığı için memnun oldum.

Cep telefonumu açtım.

Sözcü'nün internet sitesinden haberlere bakıyorum.

Son dakika manşeti var.

“Sakız adası için navtex” yazıyor iyi mi!

Tıkladım.

Yeni bir navtex yayınlamışız, “Sakız adasının Lozan Antlaşması'yla belirlenen gayri askeri statüsünün ihlal edildiğini” duyurmuşuz.

Yani… Askerden arındırılmış olması gereken Sakız adası'na Yunan askeri yerleştirildiğini tüm dünyaya ilan etmişiz.

E, madem sabah sabah Sakız adası bu kadar ağızlara sakız oldu, anlatayım o halde ben size Sakız'ın navtexini…

12 ada aslında 12 adet ada değildir.

20'si büyük 150 civarında adadır.

Osmanlı döneminde “12 kişilik ihtiyar heyeti tarafından yönetilen gayrimüslim adalar” manasındadır.

12 diye diye, oldu sana 12 ada… Yunanlar bile kendi dillerinde 12 manasına gelen dodeka'yı kullanır, bu adalara dodecanese der.

Sakız adası, padişahımız efendimiz tarafından elaleme verilen adalarımızdan biridir ama, 12 adadan biri değildir.

Kuşadası'nın karşısındaki Sisam da 12 adadan değildir.

Sakız adası uzaktan bakınca küçük görünür ama, İstanbul Büyükada'dan 150 misli büyüktür.

Bozcaada'dan 22 misli büyüktür.

Hemen karşısındaki Çeşme'nin dört katıdır.

1566'yla 1912 arasında 346 yıl boyunca bizimdi.

Ertürk Ailesi'nin feribotları teee 1925 yılından beri Sakız adasına insan taşır. Tahtadan kayıklarla başlamışlardı, bugün İstanbul Boğazı'nda gördüğünüz modern katamaranlarla çalışıyorlar.

Ertürk feribotuna bin, 20 dakikada Sakız'dasın.

İner inmez, çarşıda devasa şarküteri var, şarabın, peynirin, salamın filan, envai çeşidi satılıyor… Darılmaca yok, Türkiye'de zor bulursun, bulsan da bu fiyata bulamazsın, etiketler gayet makul.

Sakız, Türk Lirası'nın geçtiği tek Yunan adasıdır.

Cebinde euro olmasa bile Türk Lirası'yla alışveriş yapabilirsin, hoşlanmazlar ama, geri çevirmezler.

Her dükkanda kırık dökük Türkçe konuşan biri mutlaka bulunur.

Restoran isimlerini vermeyeyim, ançüezi, kuskuslu ahtapotu, vatos ızgarasını müthiş yaparlar.

Bizde güya “denizden babam çıksa yerim” diye laf vardır ama, hikayedir… Mesela bizde vatos çıksın, çiçina çıksın, kediye bile vermezler, çöpe atarlar.

Yunan ise, vatosun bile yemeğini yapıyor, denizden çıkan her ürünü önce lezzete, sonra paraya dönüştürüyor.

Chios beer, Sakız birası, sadece Sakız'da bulursun.

Süt gibi, günlük üretilir, günlük tüketilir.

Bira örneğinde olduğu gibi, Sakız'ı her alanda markalaştırıyorlar.

Londra Filarmoni Orkestrası'nın çaldığı Sakız senfonisi var mesela.

The Chian Rhapsody.

Sakız adasının müzikal değerlerini yansıtıyor.

Biz Türklerin izi olarak, zeybek ezgileri barındırıyor.

Adanın tanıtımı için basmışlar parayı, Londra Filarmoni'ye çaldırmışlar. Propaganda işini çok iyi biliyorlar. Yunanistan tee 1918'den beri İngiltere'yi propaganda üssü olarak kullanıyor.

En önemli kilisesi, Nea Moni manastırı… Manzarası nefes kesici olduğu için adaya her gelen bu manastıra uğruyor.

Manastırın içinde kafataslarıyla dolu bir oda var.

Camekanlı dolaplar, duvarlar, her yer kafatası ve kemik.

Üzerindeki levhada “Osmanlılar tarafından hunharca katledildiler” yazıyor!

googletag.cmd.push(function() { googletag.display("sozcu_body_intext_300x250_first"); });

Sakız'a giden Türk turistler, bu manastırı geziyor, dilek diliyor, mum yakıyor, Yunanca levhalarda ne yazdığını anlamadığı için, bol bol hatıra fotoğrafı çektiriyor, sosyal medya hesaplarında paylaşıyor!

Yunan hem turist olarak paramızı alıyor, hem bize katilsiniz diyor, hem de reklamını bize yaptırıyor.

Dedim ya, propaganda işini çok iyi biliyorlar.

Sakız'da camimiz var.

Mecidiye Camisi.

Sultan Abdülmecid döneminde yaptırıldı.

Minaresini Sakız'ın neredeyse her yerinden görürsün.

2016 yılında “restore edeceğiz” ayaklarıyla kapattılar, “temellerinde kilise kalıntıları bulduk, meğer camiyi kilisenin üstüne yapmışlar” diye palavra uydurdular, şak, Bizans müzesi haline getirdiler.

Şimdi utanmadan bize “ibadethaneye saygı” dersi vermeye kalkıyorlar.

Tarihi kütüphane var, Korais kütüphanesi, Osmanlı'dan kalma ceylan derisiyle kaplı paha biçilmez kitaplar var, Sakız Türkleri'nin bütün şecerelerinin bulunduğu muhteşem bir arşiv var, Sakız'daki Türk varlığının tüm belgeleri burada korunuyor.

Mastika müzesi var, sakız'ın yani çiğnediğimiz damla sakızının müzesi… Benim çocukluğumda Çeşme'nin her yerinde sakız ağacı vardı, o güzelim sakız ağaçlarının köküne kezzap döküldü, öldürüldü, arsaya dönüştürüldü, imar çıkartılıp yazlık siteler yapıldı.

Yunan ise hem sakız ağaçlarını fiziki olarak koruyor, hem kültürel olarak da korumak için müzesi var. İnsan görünce üzülüyor.

Ege Denizi'nin Çeşme'yle Sakız arasındaki bölümüne Sakız Boğazı deniyor.

Çeşme Çiftlikköy'de domuz çukuru denilen bir bölge var, yarımada şeklinde Sakız Boğazı'na uzanır, burası Sakız adasına en yakın noktamızdır.

Kaçak mülteciler tam olarak bu noktadan Sakız'a geçmeye çalışıyor.

Yunan sahil güvenlik botları sürekli devriye geziyor, mızrak gibi sivri çubuklarla mültecilerin lastik botlarını deliyor, batırıyor, boğulanları kurtarmıyor.

Çeşme emniyet müdürlüğünün verilerine göre, sadece Suriyeliler değil, Afgan, Angola, Eritre, Mali, Kongo, Somali, Sri Lanka, Senegal, neredeyse bütün gariban milletlerin mültecileri burada can veriyor.

Bizim sahil güvenlik denk gelirse, kurtuluyorlar, yoksa ölüyorlar.

Çiftlikköy'deki domuz çukuru, boğulan garibanların kıyıya vuran kıyafetleriyle ayakkabılarıyla dolu… Trajedi müzesi gibi.

Yazının devamı için : https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/navtex-6041398/