Yıllar diktatörlerin kanlı cürümlerini unutturmuyor!

Sancılı ülkemizin, “yerel” de olsa, çok önemli bir seçim gününde, 23 yıl öncesine gidip, Türkmen kardeşlerimize uygulanan katliamı dile getirirken, tarihin “gör dediği” trajedilerden birine daha temas etmemiz icap ediyor.
Neredeyse bütün iktidarların, soydaşlarımız Türkmenler’e karşı “bigâne” tutumları ve “cılız” politikalarını Türk Milleti’nin onaylamadığını hatta bundan “acı” ve “mahcubiyet” duyduğunu bir kez daha belirtmemiz gerekiyor.
Gerçekten de; Irak’ın Kuzeyi’nde oynanan “iğrenç” oyunlar, Kerkük ve dolaylarına peşkeş çekilmesi Türkmenler’in özellikle son yıllarda çektikleri acı ve sıkıntı, yapılan baskılar ve katliam “trajedi” sınırlarını aşıyor.
Irak’ın Kuzeyi’nde, soydaşlarımızın maruz kaldığı kitlesel kıyımlardan, “Altunköprü Katliamı” bütün acısıyla unutulmayanların başında geliyor.
Kerkük’e bağlı Altunköprü Kasabası’nda Saddam rejimince 28 Mart 1991’de Türkmenlere karşı yapılan katliamda şehit düşen soydaşlarımızı unutmamak, daima hatırlamak, hatta bütün dünyaya hatırlatmak öncelikli yer alıyor.
Aslında; 14 Temmuz 1959’da, Kürtler hazırlık yaparak Altunköprü kasabasına saldırı yapmaya yelteniyor ancak şiddetli mukavemetten ötürü başaramıyor.
Yine, aynı tarihlerde Kerkük’e saldıran peşmergeler, acımasız bir şekilde suçsuz insanları metrelerce sürüklüyor ve ağaçlara asıyor.
Altunköprü Türkleri, Saddam düştükten sonra çok seviniyor ve tabii ki mutlu da oluyor.
Ne var ki; Irak Baas hükümetinin iktidara gelmesiyle, uyguladığı baskı politikasından Türk şehirleri; Kerkük, Erbil, Musul, Diyala, Telafer, Kifri, Şahreban, Selamiye, Karakoyunlu, Tuzhurmatu, Tazehurmatu, Beşir, Tısın, Hanekın, Mendili, köy, bucak ve kasabalardan, özellikle Altunköprü saldırıya uğruyor.
Ne yazık ki; 28 Mart 1991 tarihinde, Kürt peşmergeler, Türk toprağına girip yağmalıyor.
Soydaşlarımızın bir bölümü, rejime karşı ölümü göze alarak, yollarından dönmeden, topraklarında kalıp mücadeleye devam ediyor.
Diğerleri ise, kimsesiz, yalnız olduklarını düşünerek, başka ülkelere kaçıyor.
Ve bu gidenlerin çoğunluğu Anavatan Türkiye’ye yerleşiyor.
Sosyalist Arap Baas partisi iktidara geldiği 1968 yılından itibaren, planlı olarak çizilmiş siyaset programlarını bu kimsesiz talihsiz halka uygulayarak, Milli duygularını yok etmek için uygarlığa, ahlak ve onura uymayan, her türlü baskı yoluyla, insan haklarına tecavüzde bulunuyor.
Saddam’ın askerleri, 28 Mart 1991 ayaklanmasından sonra, Altunköprü kasabasına giriyor.
Yaşlı, kadın, erkek, çocuk demeden, herkese ateş açarak, evleri basarak, tank ve zırhlı birliklerle saldırıyor.
Önü zorla kesilenler toplu halde kaçırılıyor.
Yakalanan bütün Türkmenler, sorgulanmadan kurşuna diziliyor.
Katliam, Saddam ve oğulları Kusay, Uday, Ali Hasan Macit tarafından uygulanıyor.
Türkmen davasının ileri gelen isimlerinden Sadun Köprülü, katliamı bakın nasıl acı bir şekilde dile getiriyor:
“Saddam zalimleri Altunköprü, Dibis ilçesindeki Bay Hasan bölgesinde yaşanan bu büyük katliamda suçsuz vatandaşlarımıza insafsızca, hiç acımadan, gözyaşlarına bakmadan kıyasıca acı bir sahne ile oğlum diye çırpınır sitemleri göğe çıkan anneler ağlayarak, oğlunun ayrığıyla, hasretiyle, özlemiyle coşarak, babam diyen yetim öksüz kalan çocuklar, boynunu bükerek yanaklarında gözyaşları ile boğulmuştur, vah ah kardeşim seni niçin, neden zalimler Saddamcılar, kıyıcılar, öldürdüler bağırıp, çağıran bacılar göksüne, başına vurarak, saçlarını yolarak, ahları, gökyüzüne çıkmaktaydı.”
Kerkük’e bağlı Altunköprü Kasabası’nda Saddam rejimince 23 yıl önce 28 Mart 1991’de Türkmenlere karşı yapılan katliamda şehit düşen soydaşlarımızı unutmamak daima hatırlamak hatta hatırlatmak, ruhlarına Fatihalar okumak “vacip” oluyor.
Gerisi, iktidarların, yönetenlerin sorumluluğuna; aslında insafına ve izanına kalıyor.
Her Türk’ün, aradan değil 23 yıl çok uzun seneler geçse de, Altunköprü Katliamı’nın hesabının sorulmasını bekleyeceği de biliniyor.
Görülüyor ki, yönetimler ve özellikle diktatörlerin, nedenleri ne olursa olsun sivil halkı öldürme cürümleri, asla unutulmuyor ve affedilmiyor.

Yazarın Diğer Yazıları