Memleketin kurtuluşu için İstanbul’da her türlü çareyi aradı
Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918 tarihinden 30 Nisan 1919 tarihinde yeni görevi olan IX.Ordu Kıt’aatı Müfettişliği’ne atanana kadar ülkenin siyasî yollardan, özellikle kendisinin Harbiye Nazırı olarak içinde bulunacağı bir hükümet sayesinde kurtarılabileceğine inancıyla bu uğurda çalışmalarda bulunmuştu. İstanbul’daki bu faaliyetleri bir netice vermedi ve bir müddet sonra da Samsun’a müfettişlik görevi ile gitti.
Mustafa Kemal Paşa’nın, İstanbul’da bulunduğu sırada bir diğer faaliyeti de İtilaf Devletleri temsilcileri ile görüşmelerde bulunarak çözüm yolları aramaktı. O, basın yoluyla fikirlerini açıklarken G. Jaeschke’ye göre, görünüşte İngilizler’den yana bir tavır sergileyerek onların şüphelerinden uzak durmayı planlamıştı. Paşa, 17 Kasım 1918’de Minber’de, 18 Kasım 1918’de Vakit’te yayımlanan mülakatında; İngilizler’in Osmanlı Milleti’ne gösterdiği iyiniyet ve dostluktan uzun uzun bahsetti. Kısaca bu dönemde Mustafa Kemal Paşa tarafından, memleketin kurtuluşu için her türlü çareler arandı. O, İngiliz casusu Rahip Frew’le de temas kurdu. İngilizlerle münasebetleri dikkatle sürdüren Mustafa Kemal, saray ve çevresiyle olan ilişkilerinde de dikkatli davranıyordu. Nitekim, bu sırada İstanbul’da yönetimin karşı olduğu şeylere kendisinin de karşı olduğunu gösteriyor ve siyasî taktikler sergiliyordu. Öte yandan daha önceki yıllarda kazandığı bir takım askerî başarılar haklı olarak çevresinin genişlemesini sağlıyordu. Bu arada belirtmek gerekirse, kendisi, bir süreden beri fahrî yaver sıfatına sahip idi. Diğer taraftan Çanakkale’deki başarısından dolayı herkesçe tanınmış, şöhretli bir subaydı. Hükümet yetkililerinin gözünde Mustafa Kemal Paşa doğru, dürüst, vatanperver ve güçlü bir kurmaydı; bu açıdan onların Mustafa Kemal’e güveni sonsuzdu. İşte bu durumu çok iyi değerlendiren Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da kaldığı süre içinde bir kaç kez (15 Kasım, 29 Kasım ve 20 Aralık 1918 tarihlerinde) padişah ve diğer hükümet yetkilileriyle görüşme fırsatı buldu. Öte yandan Paşa’nın; İttihat ve Terakki Cemiyeti, Almanya ve Enver Paşa karşıtı olması, hükümet çevresi tarafından da büyük destek görmesine neden olmakta idi. Tabiatıyla, Mustafa Kemal Paşa’nın yukarıda izah edilmeye çalışılan tasarı ve düşünceleri çok ince düşünülmüş fikirlerdi. O, bu taktiklerinin bilahare zararını değil, faydasını gördü.
Karargâhı Almanlardan kurulu olan Yıldırım Ordular Grubu, memleketin ve Türk ordusunun yabancısı idi. Bu karargâhın, Suriye’de Alman nüfuz ve himayesini kuvvetlendirmek yolundaki gayretleri, Türkler açısından hem sevk ve idare alanındaki çabaları aksatıyor ve hem de Almanlara duyulan güveni sarsıyordu. Haberleşmede de dil probleminden dolayı aksamalar oluyordu. Filistin Muharebeleri, kaderini yabancı eline teslim eden bir ordunun uğrayacağı feci akıbeti göstermesi bakımından son derece önemlidir. Bu savaşta şu husus çok açık anlaşılmıştır: Almanlar gerçekten de Osmanlı Devletinin müttefiki olarak Filistin’e gelmediklerini; aslında, "Orta Doğu’da nasıl hakimiyet kurar ve bu bölgenin zenginliklerine kavuşabiliriz" düşüncesi ile geldiklerini göstermişlerdi. Karargahlarındaki tavır ve uygulamaları ile de Türklerin fikirlerine pek değer vermedikleri hissettirmişlerdi. Hatta savaşın sonuna doğru da Arapları para vs. ile kendi saflarına çekmek için çaba sarf etmişlerdi. Böylece Almanlar bu uygulamaları ile, Filistin Cephesi’ni açarak Avrupa’daki mücadeleyi Osmanlı topraklarına aktarmak düşüncesinde olduklarını da açığa vurmuş oluyordu. Aslında, Galiçya Cephesi’ne Osmanlı ordularının gönderilmesinin sebebi de bu doğrultuda algılanmalıdır. Türkler müttefiklerine bu harpte içten gelen bir samimiyetle bağlılıklarını bildirmişlerken, Almanlar ise daima iktisadî-siyasî çıkarlar çerçevesinde gelişmeleri değerlendirmişlerdir. (Devam edecek)