Adana’dan dönerken Antep savunmasının temelini attı
Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı’nın lağvedildiğini belirten irade, Mustafa Kemal Paşa’ya 10 Kasım 1918’de tebliğ edildi, bunun üzerine Paşa, emrindeki birlikleri II. Ordu komutanı Nihat Paşa’ya terk ederek aynı günün akşamı Adana’dan trenle İstanbul’a hareket etti. Öte yandan Mustafa Kemal Paşa, Adana’dan İstanbul’a dönerken Antep eşrafından Ali Cenanî Bey’e rastlamış ve ona teşkilat kurmasını öğütleyerek silah, malzeme vs’.yi temin ettireceğini söylemiş ve böylece Antep savunmasının temelini de atmıştı. Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandıktan sonra, Adana’dan hareketle 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa, ülkenin içinde bulunduğu kötü şartlardan kurtulabilmesi için siyasî yollardan çözüm aramanın faydalı olacağına inanıyordu. O İstanbul’a gelişinden, 1919 yılı Nisan ayına kadar geçen beş aylık süre içinde çeşitli temaslarda bulundu. Mustafa Kemal Paşa, İtilaf Devletleri donanmasının İstanbul’a girdiği gün, yani 13 Kasım 1918 sabahı Haydarpaşa Garı’na varmıştı. Kendisini karşılayan arkadaşı Doktor Rasim Ferit ile birlikte Haydarpaşa’dan Kartal istimbotu ile karşıya geçmiş, bu sırada boğazda bulunan gemilerin arasında Yunanlıların meşhur Averof zırhlısını da görünce bundan müteessir olmuş ve arkadaşına hitaben "Hata ettim. İstanbul’a gelmemeli idim. Ne yapıp yapıp Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı" demiştir. Bu arada meşhur olan "Geldikleri gibi giderler" sözünü söylemiştir. Karşıya geçtikten sonra Beyoğlu’ndaki evine giden Paşa, daha sonra Ahmet İzzet Paşa’yı aramaya koyuldu. İlk işi Paşa’yı bulmak ve bir aylık sadareti esnasında işlenen hataları söyleyerek, ilerisi için alınacak yeni tedbirler üzerinde konuşmak oldu. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, mütareke hükümlerinin doğurabileceği feci akıbetleri göz önüne koymak ve bütün kayıtlara rağmen düşmanlar elinde oyuncak olmamak için, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya her defasında telgraflar göndererek görüşlerini bildirmişti. Mustafa Kemal Paşa, ayrıca mütareke hükümlerinin, millet menfaatlerine uygun bir şekilde tatbikini esas tuttuğundan güneyde millî sınırların elde bulundurulmasını ve barış görüşmelerinde arkamızı dayayabileceğimiz bir gücün, yani ordunun bulunmasını istiyordu. Nitekim bu sırada muhalefetin keskin çıkışları, hükümetin İttihatçılıkla suçlanması, diğer taraftan Padişah Vahdettin’in bütün otoriteyi tek elde toplamak istemesi ve diğer bir takım olumsuz gelişmeler, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’nın nüfuzunu kırmış, 8 Kasım 1918 tarihinde istifasına sebep olmuş; yeni kabineyi Ahmet Tevfik Paşa, padişahın da onayını aldıktan sonra 11 Kasım 1918’de kurmuştu.
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’daki faaliyetlerinde esas olarak hükümet kurmak, olmazsa kurulacak hükümete Harbiye Nazın olmak, ya da mebus olarak meclise girmek arzusunda idi. O, bu faaliyetleri sırasında ayrıca İttihat ve Terakki Cemiyeti yetkilileri ile yakınlaşmayı, Meclis-i Meb’usân eski reisi Ahmet Rıza Bey’le temas kurmayı düşündüğü gibi, dönemin önde gelen asker-devlet adamlarından Ahmet İzzet Paşa ile de temasa geçmek niyetinde idi. Mustafa Kemal’in bu düşüncelerini uygulamaya koyması mümkün olmadı. Bu dönemdeki faaliyetlerini bilahare Falih Rıfkı’ya anlatan Mustafa Kemal Paşa: "...Ağır ve kafi bir kararın doğruluğuna inanmak için vaziyeti her köşesinden mütalaa etmek, tereddüde yer bırakmamak, başka ihtimal kalmadığına inanmak için mütareke esnasında dört-beş ay (13 Kasım 1918-16 Mayıs 1919) İstanbul’da kaldığını" belirtmişti. (Devam edecek)