Ordunun silah ve malzemesinin
büyük bir kısmı elinden alındı
Savaşın son aylarına doğru sulh anlaşmasının bir an evvel imzalanması yolundaki istek ve temenniler hem resmî devlet erkânı, hem basın kuruluşları ve hem de halk tarafından meydanlarda söylenir olmuştu. Nitekim, bütün bu gelişmeler Osmanlı Devleti’ni ateşkes antlaşmasını imzalayacağı ortama doğru hızla sürükledi. "Mağlûp sulh isterse, galip onu önce kabul ettireceği mütareke şartları ile emrine bağlar" diyen Kâzım Karabekir Paşa’nın ifadesiyle, Osmanlı Devleti -bir yerde İngiltere’nin zorlaması sonucu-, Mondros Mütarekesini imzalamakla her alanda taahhüt altına alınarak, eli kolu bağlı bir şekilde âdeta mecalsiz bırakılmıştı.
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan
sonra Osmanlı Ordusu
Ateşkes antlaşmasının askerî bir dayanağa engel olmak yolundaki olumsuz özellikleri hemen kendini gösterdi. Mütareke şartları, Türklerin elinde hiçbir savunma imkânı bırakılmaksızın tatbik edilmek yolunda idi. Ancak Türklerin aleyhine gelişen bu durumlarda, yer yer direnme girişimleri de görülüyordu. Bu sırada İngilizler, Türk ordusunun tamamıyle lağvedilerek mütareke şartlarının kendi arzularına göre tatbikini sağlayacak kabinelerin kurulmasını destekliyorlar ve bu yüzden Türk siyaset sahnesinde kendi sempatizanlarına kapıların açılmasını istiyorlardı. Böylece dört yıl süren harbin sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile ülkede, bezginlik ve ümitsizlikle birlikte derin bir karamsarlık devri başladı. 25 maddeden oluşan mütareke metnindeki hükümlere bakıldığında -ateşkes antlaşması olmasından dolayı- çoğunluğu askerî idi.
Bunun yanında, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın açık olmayan bir takım hükümleri de vardı. Nitekim, Osmanlı Hey’eti Mondros Mütarekesi’ni imza ederken, Boğazlar hariç olmak üzere, Osmanlı ülkelerinden hiç birisinin işgal edilmeyeceğine ve mütareke tarihindeki ileri hatlarımızın "mütareke hattı" olarak kabul edileceğine inanıyordu. Diğer taraftan mütarekanameyi, iki ordu arasındaki düşmanlığa son veren bir mukavele sayıyordu. İstanbul, İzmir, Musul, İskenderun, Adana, Antep, Maraş ve Urfa’nın işgalleri düşünülemezdi. Batum, Kars, Ardahan’ın boşaltılabilmesi ise kayıt ve şarta bağlanmıştı. Osmanlı idarecilerindeki bu inanç ve kanaate rağmen, İtilaf Devletleri, ateşkes antlaşması hükümlerine dayanarak 1 Kasım 1918 tarihinden itibaren Musul, İskenderun ile İstanbul ve Çanakkale Boğazları ve daha sonra Trakya ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerini işgal ettiler. Öte yandan, I. Dünya Harbi’nde maddî gücünden çok taşkın olarak birçok cephelerde ve daima sayıca çok üstün düşmanları karşısında dövüşüp, müttefiklerinin de tesiri ile mağlup olan Türk ordusunun, mütareke ile silah, teçhizat ve malzemesinin büyük bir kısmı elinden alınmaya başlandığı gibi, imparatorluğun Türk’ten gayrı bütün unsurları birer emperyalist kucağına atıldı, yurt yer yer düşman birliklerince işgal edilerek, paylaşılmaya başlandı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Yıldırım
Ordular Grup Komutanlığı Dönemi
(Mondros Mütarekesi Karşısındaki
Tutumu):
Mustafa Kemal Paşa, Liman Von Sanders’in İstanbul’a çağrılmasından sonra, yani Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı gün, Yıldırım Orduları Grup komutanlığına tayin edildi.
(Devam edecek)