Yıkılan ocaklar, korunan suçlular!...

Konu sadece "gaflet, dalalet ve ihanet" olunca değil, konu felaket olunca da bu ülkenin "kader"i hiç değişmiyor...

3-5 yıl geçmiyor ki bir felaketin çığlığı yerin yüzlerce metre altından is bulanmış sözcüklerle ve imdat isteyen haykırışlarla gökyüzüne yükselmesin...

Birkaç yıl geçmiyor ki, su baskınları, depremler, büyük trafik kazaları, terör saldırıları ve tıpkı önceki gün Amasra''da olduğu gibi, (sözde maden kazaları) bu milletin yüreğinde, kömür kokulu birer bomba gibi patlamasın...

Önce felaketlerin gerekçelerine, altyapısına, ihmale ve sorumsuzluğa odaklanmak gerekiyor bu ülkede;

17 Ağustos 1999 depreminde, bir doğa felaketi Marmara Bölgesi''ni sarsarken ve binlerce kişi ölürken, o büyük yıkımı "kader"e bağlayanlar perde gerisinde (belediyelerden Bayındırlık Bakanlığı''na kadar) büyük sorumsuzlukları irdelemekten kaçındılar, suçluların üzerine gitmediler...

Yalova''da, Gölcük''te, İstanbul''un Avrupa yakasında denetimden yoksun inşaatlar, deniz kumundan yapılmış villalar, dolgu alanına yapılmış siteler, apartmanlar, hatta gecekondular bir sarsıntıda yerle bir olurken, tek suçlu yer altındaki fay kırılması değildi....

Dünyanın deprem kuşağındaki coğrafyalarında yaşanan sarsıntılar küçük yıkımlar ve az sayıda can kaybıyla atlatılırken; Türkiye''de Erzincan''dan Marmara''ya, Van''dan Elazığ''a kadar son yıllarda meydana gelen deprem tahribatlarının asıl sebebi rüşvet, sorumsuzluk, denetimsizlik tezgahında (imar yasasına ihanet edenler) ve milyonlarca insanı adeta çöküşe hazır birer tabutun içerisinde yaşamaya zorlayanlardı...

Bürokrasi, rüşvet, facia!..

+++++++++++++++

Peki; en çok da Karadeniz Bölgesi''nde, neredeyse her yıl yüzlerce kişinin ölümüne yol açan su baskınlarının yol açtığı felaketlere ne demeli?..

Karadeniz''de belediyelerin izniyle, ısrarla dere yatağında yapılan konutlar, her şiddetli yağmurda sadece imar yasalarına ihanet eden gaflet balçıklarının ortasına atılmıyor, onlarca insanı da ölüme sürüklüyor...

Sadece bunlar değil; Türkiye''de felaketlere kapı açan imar rezaletleri, yapılaşma skandalları ve altyapı sorunları sadece depremlerde ve su baskını gibi felaketlerde yüzlerce insanı öldürmedi, ne yazık ki rüşvet çarkındaki denetimsizliğin bürokratik laçkalığını ve başıboşluğunu da deşifre etti...

İhmalciliğin çarpık bir düzen haline geldiği son yıllarda, eski ile yeninin çatışmasında ortaya çıkan çelişkiler ise utanç verici;

Osmanlı, Selçuklu, hatta Roma döneminde yapılan muhteşem yapılar tüm doğa olaylarına karşın bir imar abidesi olarak yüzlerce yıldır ayakta dururken, birkaç yıl önce yapılmış köprülerin, binaların, yolların hatta demir yolu geçitlerinin küçük sarsıntılarda ve yağmurlarda yerle bir olması bile bürokratik rezaletlerin açığını ortaya çıkarmaya yetiyor...

Velhasıl, son olarak Amasra''da yürekleri yakan sözde maden kazasının sorumlusu da kangrenlemiş bürokratik ihmalden başka bir şey değil...

Ölümüne dinamit...

+++++++++++++

Evet; dünyanın birçok ülkesinde madenlerde küçük kazalar meydana gelirken, son teknoloji güvenlik önlemleri yüzlerce gün sonra bile yer altından insanların canlı çıkmasına olanak sağlarken, Türkiye''de faciaların tek gerekçesi iddia edildiği gibi kaza değil...

İşte 41 kişiye mezar olan Amasra''daki maden ocağı faciasının perde gerisinde de tek gerekçe olarak, sözde grizu patlaması yok...

Sayıştay''ın, 300 metre derinlikte grizu tehdidinin arttığını dikkat çeken üç yıl önceki raporu bir tarafa bırakılmış ama, daha geçen haftalarda TTK''nın Amasra işletmesine giden Enerji Bakanı madenlerdeki güvenlik önlemlerinden söz ederken, sorumluların tamamı pusudaki gaz tehlikesini göz ardı etmiş, birileri madende patlama olsun diye her şeye adeta göz yummuş!!!

Dünkü gazetelere yansıdı ya, 41 kişiye mezar olan dehlizlerdeki faciaya dinamit patlatılmasının yol açtığı öne sürülüyor...

Oysa Cumhurbaşkanından Bakanlara kadar olay yerine giden herkes, (daha öncekilerde olduğu gibi) bu büyük sorumsuzluk faciasını "kader"e bağlarken, yine soruşturmadan, incelemeden söz etmişler, suçluların cezalandırılacağını ilan etmişler ama, katliamın perde gerisindeki ihaneti ve sorumsuzluğu irdeleyen tek laf etmemişler...

Kara elmas, kara ölüm!..

+++++++++++++

Şimdi asıl gerçeğe gelelim;

Daha önce sel baskınlarından depremlere, trafik kazalarından demir yolu facialarına, (hatta dünyada yok denecek kadar azalırken) Türkiye''de sıklıkla meydana gelen maden kazalarına kadar tüm olayların perde gerisi kesinlikle soruşturulmadı ve suçluların yakasına yapışılmadı...

Oysa dünyanın her tarafında facialar sonrası suçluların üzerine giden devletler, olayların tekrarlanmaması için hem bürokrasinin denetimini, hem de güvenlik önlemlerini arttırırken, diğer yandan da çağın gereği olarak teknolojinin son unsurlarını kullanarak, insan canına ne kadar önem verdiklerini gösteriyorlar...

Türkiye''de ise trafik kazalarından yol çökmelerinin yol açtığı tren kazalarına kadar hiçbir olaydan ders almayan bir devlet yapısı egemen olmaya başladı...

Baksanıza; 2013''teki bir maden faciasında suçlu bulunanlar yönetiyor Türkiye Taşkömürü Kurumu''nu...

Yalnız onlar değil, Enerji ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarından madenlerdeki müteahhitlere, sendikalardan iş güvenliği uzmanlarına kadar herkes suçlu Amasra''daki faciada...

İşte o yüzden topyekûn bir ihmal özeleştirisi yapılmazsa ve son facianın sorumlularının yakasına yapışılmazsa; kara elmas uğruna yer altındaki katliamlar durmayacak, maden ocakları da çağdışı çalışma ortamları yüzünden ocakları yıkmaya devam edecek...

Yazarın Diğer Yazıları