Yeter! Söz zilletin!
Baraj ve karakol istemiyorlar... Çünkü onlar için baraj, elektrik üretimi ve su depolama anlamına gelmiyor... Baraj deyince, sular altında kalacak binlerce mağara, gözetlenmesi ve kontrolü çok daha mümkün alanlar, geçişi zorlaşacak sınırlar akıllarına geliyor...
Ilısu Barajı’nı yıllarca geciktiren, Doğu Roma ya da Artuklu’nun değil, PKK’nın hatırıdır!.. GAP’ın büyük ayaklarından olan bu proje iç ve dış odakların baskısıyla defalarca durduruldu... ‘Çevreci’ görünümün arkasına gizlenen lobiler, ne zaman projeye yurt dışından kredi sağlanmışsa devreye girerek Avrupa’nın büyük bankalarına geri adımlar attırdılar...
Bugün de hem Kandil’den, hem BDP’lilerden, hem de ‘âkiller’ den gelen raporlara bakılırsa, en büyük hedefleri karakol ve baraj inşaatlarının durdurulması... Çünkü karakol artık ‘Kuzey Kürdistan’ın egemenliğine gölge düşürüyor!.. Baraj ise, sınır geçiş, gizlenme ve tutunma alanlarını daraltıyor!..
Lice’de meydana gelen karakol basma girişimi âdeta işgalci bir devletin, işgal ettiği topraklarda kalıcılığı simgeleyen yapılaşmasına karşı direniştir!.. Güçlendirilmiş karakolların ve geçiş yollarını sular altında bırakacak barajların varlığına karşı bu direnç, aslında ayrılıkçı hareketin hem refleksidir, hem de sürecin PKK adına ‘aldatmaca’dan ibaret olduğunun ispatıdır...
Burada en can alıcı nokta, Taksim olaylarıyla Lice olayları arasında paralellik kurulmaya çalışılması... Her geçen gün Kürtçü eğilimlerin yörüngesine giren radikal sol örgütlerin ‘DirenGezi’ye yoldaş ‘DirenLice’ kampanyası başlatmaları, ‘Taksim-Amed köprüsü’ inşa etmeye kalkışmaları ve bunu ‘ezilen halkların ayaklanması’ diye takdim etmeleri niyeti ele veriyor...
Son olaylarda görüldü ki, at izi it izine karışmış durumda... Kadıköy ve Beşiktaş’ta ellerde Türk bayraklarıyla atılan ‘Diren Lice Kadıköy seninle’ sloganlarını başka nasıl yorumlayabiliriz? Hele ‘ulusalcı refleks’le hareket ettiği öne sürülen ‘o televizyon’un Lice’deki olayları protesto için Kadıköy’den Moda’ya doğru beş bin kişinin ellerinde Türk bayraklarıyla yürüdüklerini ve Kürtçe ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ sloganı attıklarını ‘haber’ diye vermesini nasıl değerlendirmeliyiz? Ya da hükümete karşı ‘Türk milliyetçileri’yle ‘Kürt milliyetçileri’nin birleştiği yalanını!.. Veya yüzde 50’yi ötekileştiren hükûmetin, şimdi de Kürtleri ötekileştirdiğini, Lice olaylarının bundan patladığını!..
Lice direnmeliymiş!.. Lice’de ‘direnenler’, “Buralar Kürdistan toprağı” diyenler hükûmete değil, siyasî iktidarın açılım ihanetinden de faydalanan PKK adına Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümranlığına direniyorlar... Hükûmet bugün var, yarın yok!.. Ya devlet? Lice ve Tunceli özelinde, karakol ve baraj inşaatlarının yapımına karşı çıkanların hedefinde ‘devlet’ olduğu idrak edilemezse ve konu ‘insan’ ile ‘çevre’ gibi masumâne ama gerçekle ilgisi olmayan bir alanda sınırlı kalırsa bu maçın galibi Türkiye düşmanlarıdır...
Camide içki tartışmasından kafayı kaldırdığımızda gördüğümüz çelişkiler ne korkunç değil mi? ‘Ulusalcı ağız’da Lice goygoyu... Türk bayraklı, Atatürk resimli, ama Kürtçe sloganlı, üstelik jandarmaya saldıranlara destek yürüyüşü... İdeolojik kabızlığına hint kenevirinden şifa bulma umudu taşıdığından olsa gerek, en büyük uyuşturucu örgütünün taşeronluğuna razı Marksist örgütler... Bir yanda adaletsizliğe isyan için samimî duygularıyla muhalefet edenler, diğer yanda eylemi bölücülüğe ciro edenler...
Burada çok iyi düşünmek gerekiyor... O karakollar ve barajlar hükûmetin değil, devletin ve milletin barajları... ‘Gidici’ olan sıkışacak diye her şeyi hoş görmek, ‘kalıcı’ olanda telafisi zor gedikler açabilir... ‘Üçüncü yol’ ve yoruma zemin hazırlayacak feraset işte burada lâzım...
Aksi hâlde maalesef şu slogan durumu özetler: Yeter! Söz zilletin!.. Lice’de olduğu gibi...