Yersen...
Ben 2011'den bu yana taradım, hafıza tazelemek babında aralarından rastgele seçilmiş üç beş tanesini aktardım; siz isterseniz daha geriye de gidebilirsiniz:
"Terörist, köpekçi, mafya bozuntusu, kafatasçı, kovboy, şehir eşkıyası, ırkçı, it-kopuk, kandan beslenenler, alçak, şerefsiz", bunlar zaten cepte...
Ayrıyeten;
- Bozkurtlarıyla kovalayacakmış... İnsanları hayvanlarla tehdit etmek yakışmaz. Sen bozkurtla mı dolaşıyorsun. Ben bozkurtla dolaşmıyorum. Ben insanlarla dolaşıyorum... Bizim gençliğimizin hiçbir illegal işi olmamıştır ama senin geçmişinde bunlar var. Seni muhatap almıyorum.
- Biz kanı gözyaşını durduracağız diye yola çıktık. Bizim milli birlik ve kardeşlik projemize MHP neden karşı çıkıyor?.. Bunun kitabında kardeşlik yok.
- Bunların devlet, millet böyle dertleri yok. 3,5 sene başbakan yardımcılığı yaptı. Niye 4 seneyi doldurmadın?
- MHP'nin başındaki beyefendi aile nedir bilmez, onun derdi yok. Ama bizim derdimiz var biz çoluk çocuk nedir biliriz. Diyor ki 'Türk'ün örfünde kadına el uzatmak yoktur' sen zaten Geziciler ile birlikte hareket ettin. Bunu Geziciler yaptı.
- Aman yarabbi. Baştan aşağı, yine ifade ediyorum bu kürsüden ağzından salyalar akıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanına köksüz diyecek kadar kökten binasip olan kişi bunun hesabını verecektir. Despot diyen bir adam bunun hesabını verecektir...
- MHP'yi aldı CHP'nin yedeği, Pensilvanya'nın oyuncağı, marjinal sol örgütlerin affedersiniz maymunu haline getirdi.
- Sen benim evladımla ilgili iktidar bağlantısını nasıl kurarsın, nasıl böyle bir hakareti, saygısızlığı yaparsın? Ama evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasından daha başka bir şey de olmaz. Bunlar aile, evlat nedir bilmez...
***
Aralarındaki -benim hatırladığım- son "diyalog(!)", "yandaşları" aracılığıyla şöyle gelişmişti seçimden önce:
- Ağzından köpükler saçarak konuşan siyasetin zavallısı için, bütün o köpükleri itinayla yalayacağı yeni bir süreç başlıyor. Koalisyona yanaşmasa bile seçim kararına tıpış tıpış destek verecek..
El cevap:
- Ak Saraya tavsiyemizdir! Bütün itlerinin kuduz aşısını yaptırsın. Aşının dahi fayda etmeyecekleri de karantinaya alsın...
***
Dün "İktidar partisi ile MHP arasında asgari müştereklerin değil, azami müştereklerin olduğuna inanıyorum" dediğini duyunca endişelendim haliyle...
Ne olabilir?
"Asgari nezaket" yoksunluğu mu?
"Azami hakaret" üslubu mu?
Türk Milliyetçilerinin "ocağına" düştü ya yine...
Amiyane tabirle; yersen işte...
+++++
İktidar için hangisi tehdit?
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi dünkü yazısını şu satırlarla bitirdi:
"Gezi kalkışması ile başarılı olamadılar.
Paralel darbe ile sonuç alamadılar.
Bu kez PKK'yı, DEAŞ'ı, DHKP-C'yi göreve çağırdılar.
Yeni durumun adı terör silsilesiyse, terör saldırıları Türkiye'nin beka sorununa dönüşmüşse, terör, hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı devirmeyi hedef aldıysa, PKK saldırılarının arkasındaki dış parmak her defasından daha güçlüyse, yeni bir terör konseptiyle karşı karşıyaysak, devlet de yeni bir konsept geliştirmek zorunda.
Birkaç yerde daha bomba patlarsa korkarım ki vatandaşlar bu işler böyle gitmiyor demeye başlar."
Anlayamadım;
Tam olarak kime/neye karşı tedbir alınmasını istiyor Selvi iktidardan?
Korku senaryosu ne;
"Terör"ün varlığı mı?
"Hükümeti hedef alan bir terör"ün varlığı mı?
Yoksa, "terörden yılan halkın iktidara isyan etme ihtimali"nin varlığı mı?
Teröre karşı geliştirilecek bir "yeni konsept" mi "zaruri" saydığı; "vatandaşın terör dolayısıyla hükümete tepki göstermesi"ne karşı mı?
"Terörist" mi susturulacak son tahlilde;
"Terörist" damgası vurmak için can atılan "muhalefet" mi?
İktidarın "öncelikli" tehdit algısı hangisi?
*
O “misyon”un da bir sorumlusu olmalı
Taraf'taki işlevini "kullanışlı aptallık" olarak nitelendirerek "yeni" Türkiye'ye transfer olan Yıldıray Oğur'un, eski gazetesine açtığı "mesai" davasından "servet" kazanmasından sonra taraflar eteklerinde ne kaldıysa dökmeye başladı ya...
Bu kapsamda, dün Taraf'ın sürmanşetinden ilan edildi:
"Mehmet Baransu'nun askere gittiği dönemde Ergenekon ve Balyoz belgelerini gazeteye getiren kişi, gazetenin o dönemki yazıişleri müdürü ve yayın koordinatörü olan Yıldıray Oğur'du..."
Eski idarecisini böylece "jurnalledikten" sonra çok kritik bir soruyu da tartışmaya açtı Taraf:
- Baransu'nun haberlere imza atan kişi olarak tutuklandığı Balyoz davasında, tanık olarak ifade veren Yıldıray Oğur, kendisini "Balyoz manşetlerinde benim imzam yok" diye savundu... Gazetelerde atılan manşetlerden, sadece muhabirler mi sorumlu?
Doğru...
Hadi "bavulcu" Baransu...
Peki o bavul dolusu iftirayı, sahte olup olmadığını teyit ihtiyacı dahi duymadan manşetten bir linç silahı, haysiyet cellatlığı aracı, hedefi işaretlemek üzere namlusunu doğrultmuş bir "sniper" gibi kullananlar? Onların hiç mi suçu yok? Varsa, nasıl oluyor da Baransu cezaevindeyken, onlar, kimi "aşk romanlarının romantik prensi" konforunda, kimi yarım bıraktığı "Amerikan rüyası"nda "kaldığı yerden" ve "kaldığı gibi" yaşamaya devam edebiliyor hayatlarına?
Kaldı ki, bu soruyu sorabilir hale gelmiş olmak omuzlarındaki kurumsal vebalden muaf kılmaz Taraf'ı.
Yazarları, çizerleri değişti ve aklanmış mı oldu?
Asla.
Nasıl gazetelerin manşetlerinden sadece muhabirlerin sorumlu kılınması söz konusu değilse, "her ay en az 500 bin TL'lik zararı göze alarak" ve o dönemki "çalışanlarının ifadesiyle "Amerikan politikalarını benimsetmek üzere" çıkan bir gazetenin misyonundan da sadece "yazıişleri müdürleri" veya "koordinatör"leri sorumlu kılınamaz herhalde...
Merak ediyorum, kimse Taraf'ın hâlâ patronu olan Başar Arslan'a bu soruyu yöneltmeyecek mi;
Neydi o büyük fedakarlığın sebebi!