Yere batsın eviniz!

İzleyenler utandı...

Kasap dükkanı önündeki kedi muamelesi reva görülen; kediye ciğer sallar gibi suratına anahtar sallanan şehit annesi utandı; karşısındakini "devlet" biliyor ya, ondan zahir gıkı çıkamadı, gözyaşlarıyla akıttı utancını...

Yüreği çığlıklar attı belki ama dudaklarını ısırdı; bağıramadı;

Yere batsın eviniz!

"Erenimin yatağı yoktu. Erenimin kanından annesi hazır ev, hazır yatakta yatacak dedirtmem. Eski evde oturmaya devam edeceğim" dedi; vicdanlar sağır...

Bir meydan insan; sahnede başını nereye sokacağını bilemeyen, ezilen-bükülen, kıvranan, ağlayan kadına aldırmadan, saygı duymadan, bir an ya tek bir an ne hissediyor olabileceğini anlamaya çalışmadan, onu "sevinçten havalara uçuyor" varsayarak alkışlarken, tempo tutarken, ıslıkla, tezahürat şımarmaya utanmadı...

Sağ elin yaptığını sol elden bile gizlemesi gerekirken davul zurnayla yedi düvele ilan eden utanmadı...

Meral Akşener "zeka sorunu var" diyor ya haklı; hangi zekanın ürünüyse, şehit anasına verilecek evin anahtarını plaket kutusuna koyup, plaketin kapağına da -sanki annesi her baktığında iyi ki öldün yavrum da başımızı sokacak bir evimiz oldu diyecekmiş gibi- "İyi ki varsın Eren" yazan utanmadı!

İçim almıyor daha fazlasını yazmayı;

Kimseye "şehit ailesine ev alamazsın" demiyorum ama "insan olamazsın" demeden de duramıyorum!

***

AKP'linin canı can da...

Spiker hanım kızımız -henüz olayın "HDP'liler AKP'lilere saldırdı, bir ölü" ezberiyle yayıldığı dakikalarda-, "tam da seçim süreci ne güzel geçiyor, kavga dövüş yok derken bu haber geldi" diye anons ediyor Suruç'ta yaşananları...

Aslında ne olduğunu ancak bu ülke "bağımsız bir yargı"ya kavuştuğu gün, istihbaratın bir siyasi adayın emrinden çıktığı gün öğrenebileceğiz muhtemelen ama, çıplak gözle görebildiğimiz haliyle bile, tesadüfen, spontane gerçekleşmediği aşikar bu profesyonel kurgulu, provokatif vahşetin kurbanlarına rahmet dilemek insan olmanın gereği;

Allah rahmet eylesin.

Belki bu hengamede değil ama herkesin bir gün illa idrak edeceği gerçek:

Bin iktidar, bir ağabey, bir kardeş, bir evlat, bir baba eder mi!

***

Gelelim yazıyı yazma sebebim olan o "aman ne de tatlış bir seçim süreci geçiriyorduk" minvalli anonsa...

Ayıp yahu!

Ankara'da, nasıl çıktığı tartışmalı bayrak asma-indirme kavgasında Saadet Partisi Ankara Milletvekili Adayı yaralandı; ölebilirdi.

Hem İstanbul, hem Bursa'da İYİ Parti stantlarını hedef alan saldırılarda -aralarında bıçaklanan da olmak üzere- partililer yaralandı, ölebilirlerdi.

Konya'da CHP'nin Seçim Koordinasyon Merkezi basıldı, CHP'li gençler yaralandı; o kadarla kurtulamayabilirlerdi.

Ankara'da MHP'nin seçim otobüsü taşlandı, şoför yaralandı; çok daha kötüsü olabilirdi.

O taş, sopa, tekme, bıçak, silah AKP'ye değince mi "can" sayılıyor acıyan, yanan!

Ya diğerlerinin canı; herhalde, iddia olunan patlıcan!

marmaris-8cm-en.jpg

***

Halkı ilçeden kovan belediye başkanı(!)

Marmaris Belediye Başkanı Ali Acar, turistik ilçenin dört bir yanını bu afişlerle donatmış. Diyor ki, "Haydi artık herkes evine!"

Önce bir "nasıl yani, kovuluyor muyuz" hissi...

Ama metnin devamı örnek bir demokrasiye sahip çıkıp, onu işletme desteği:

"Değerli Marmaris dostları, Sevgili konuklarımız,

Tatiliniz için Marmaris'i tercih etmenizden dolayı onur duyuyoruz. Marmaris'e yine gelin, her zaman gelin...

Ancak, geleceğimiz için, demokrasimiz için, lütfen 24 Haziran'da sağ salim evlerinizde olun, oylarınızı kullanın..."

"Helal olsun Başkan"dan başka ne denilebilir ki...

***

Tutuklu olmak ya da olmamak

"Tutuklu olmamak" gibi bir adaylık şartı olsaydı;

Mehmet Haberal milletvekili olamazdı.

Tuncay Özkan milletvekili olamazdı.

Mustafa Balbay milletvekili olamazdı.

Engin Alan milletvekili olamazdı.

"Tutuklu olmamak" gibi bir adaylık şartı olsaydı, misal adı sıkça Cumhurbaşkanı adaylığı için anılan İlker Başbuğ, cezaevindeyken bu teklife "tamam" deseydi, aday olamazdı.

Saydığım isimlerin hepsinin yargılandığı, tutuklandığı ve hatta sonunda en ağır cezalara dahi çarptırıldığı davalar "FETÖ kumpası" oldukları için çöktü!

Demem o ki;

Bir: Tutukluluk, tutuklu olan kişi "suçludur" demek değildir. Hüküm değildir. Yargılama sürecinde alınan bir tedbirdir. Tutuklunun ceza almak kadar beraat etmek ihtimali de vardır!

İki: Adaleti mülkün temeli saymadığınız, hukukun üstünlüğünü tesis etmediğiniz, yargıyı bağımsızlaştırmadığınız müddetçe; çok tutuklular ve hatta hükümlüler görürüz, suçsuzdurlar... Çok tutuksuzlar, elini kolunu sallayarak dolaşanlar görürüz, suç makinesinden farksızdırlar!

Yazarın Diğer Yazıları