Yenişafak Devlet Bey'i değil de Koray Bey'i destekleseydi!
Hükûmet’in gayriresmî yayın organı Yenişafak da dayanamadı ve Devlet Bahçeli lehine kurultay tartışmasına daldı... Kandil postacısı Avni Özgürel ve Rıza Zelyut gibilerden sonra Yenişafak’tan Abdülkadir Selvi’nin topa girmesi anlamlı elbette... AKP’nin arasa bulamayacağı böylesine muhalefeti koruma düşüncesi tabii ki, şaşırtıcı değil...
Önce şu konuya bir açıklık getirelim: Türkiye’nin sürüklenebileceği her türlü kötü akıbete direnebilecek ön önemli unsuru milliyetçiler oluşturuyor... Bu özellik elbette dünyadaki bütün ülkeler için geçerlidir... Milli refleks ve dayanışma duygusunun dirilik derecesi, ülkelerin uluslararası rekabetteki gücünü ve konumunu belirliyor... Aksi durum ise kırılganlığa yol açıyor...
Türkiye, milliyetçilik açısından rezervi yüksek bir ülke... ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nce kaleme alınan ve Wikileaks belgelerine yansıyan bir ifadede olduğu gibi “Türkiye’de milliyetçi olmayan birine rastlamanız hemen hemen imkansız”... İfadede abartı olsa da ‘milliyetçilik’ siyasî açıdan kendini tanımlarken insanların en çok kullandığı kavramların başında yer alıyor... Kendisini ‘milliyetçi’ olarak tanımlayanların problemi, daha doğrusu ayrılığı ‘temsil’ noktasında başlıyor... Milliyetçiliği siyasetinin temel taşı yapmış olan MHP’nin ülkedeki bu potansiyelin tamamını kuşatamamış olması hem eksikliği, hem de milliyetçilikle mesafeli iktidar partisi açısından ‘memnuniyet’i ifade ediyor... Çünkü bu rezervin önemli bir kısmını kapsama alanında tutmuş bulunuyor...
Bir ülke düşünün, milliyetçi kitle iki parça halinde... Milliyetçilerin önemli bir kesimi ‘muhafazakâr genler’in de etkisiyle iktidar partisini destekliyor, diğer kesimi ise muhalif ama kendi parti yönetiminin blokajı altında... Bir ülkede milliyetçiliğin bundan daha talihsiz bir evresi olabilir mi? Ülkenin yaşadığı olağanüstü şartlara ve dönüştürülme sinsiliğine karşı yükselmesi gereken ‘millî direnç’ içeriden ve dışarıdan neredeyse ezilmiş durumda... En masum demokratik tepkileri bile ‘sokak edebiyatı’yla bastırılıyor... Bu konuda kim sesini yükseltmeye çalışırsa, ‘12 Eylül öncesi’ hatırlatmalarıyla sindirilmeye çalışılıyor... Bunlar yapılırken, Devlet Bahçeli övüle övüle bitirilemiyor...
Sanki milliyetçi tepkiden söz edilirken, yasa dışı yöntemler savunuluyormuş, sanki askerin ve polisin yapması gerekenler üstlenilmeye çalışılıyormuş, sanki bir iç savaş hazırlığı yapılıyormuş gibi karşı propaganda yayılıyor... Hem açılım yanlısı çevreler, hem de iktidar destekçileri, demokratik tepkilerden bile mahrum kalmasını istedikleri milliyetçilerin ‘yönetilme biçimi’nden de, onları ‘yönetenler’den de gayet memnun... Zaten sık sık başvurdukları “İyi ki Bahçeli var” güzellemesi bu memnuniyetin dışa vurumu...
Milliyetçiliğin en büyük engel olma potansiyeli taşıdığı bu dönemde böyle bir ‘milliyetçi muhalefet’i kim istemez ki? En başta iktidar ister... Çünkü akmıyor, kokmuyor, uzamıyor, kısalmıyor... Destek lâzım olduğu zaman da kesinlikle esirgemiyor!.. O yüzden kurultaya sayılı günler kala Yenişafak’ın Bahçeli’ye sahip çıkması son derece rasyonel bir davranış!.. Selvi’nin ülkücülerin gözünde meşruiyet kazandırmak için yazısına ‘ülkücüleri koruma ve kollama’ sosu katması çok sırıtmış... 12 Eylül öncesini ve idamları hatırlatmış... Tıpkı Sakarya Kongresi’nde “Bunlar Fatiha’yı bilmezler” diyecek kadar gözü dönen Başbakan Erdoğan’ın, referandum öncesinde Pehlivanoğlu’nun mektubunu okuyup, ağlama tiyatrosu gibi...
Bunlar ülkücüleri o kadar severler ki, sormayın gitsin!.. “Ülkücüler kullanıldı” imasında bulunurken de çok severler, “Gladio’ya tetikçilik yaptılar” derken de!.. Mesela bu Abdülkadir Selvi, ülkücüleri ve onun liderini o kadar çok sevmiştir ki, sevgi fazlalığından, Türkeş’in mal varlığıyla ilgili “Gladio’un talimatıyla, komünizmle mücadele adına yaptığı mücadele karşılığındaki tahsilat” suçlamasında bulunmuştur!.. Bununla da yetinmemiş, Türkeş’in parasının 27 Mayıs darbesi esnasında örtülü ödenekten aşırıldığını yazmıştır!..
Yenişafak’ın bu yazarı kaset skandalları yaşanırken, Ozan Arif’in “Bayan fosil ters vurdu/ Bize bir ton laf vurdu/ İt yese kudururdu/ Yuttunuz efendiler” şiiri eşliğinde Bahçeli’ye ağır bir üslupla saldırıyordu... Aynı Selvi, “Ülkücülerin sessiz tepkisi” başlıklı bir başka yazısında, Bahçeli’nin kasetçileri korumaya kalktığını ima ediyor, ülkücülerin tepkisi karşısında ‘istemeye istemeye’istifa ettirdiğini söylüyordu... Şu satırlar Selvi’nin o yazısından alınma: ‘Öl de ölelim, vur de vuralım’ sloganlarıyla yetişen, en büyük ideali, liderinin kapısında nöbet tutmak olan ülkücü gençlik, artık tepkisinin hedefine Bahçeli’yi koydu. ‘Milletimize hakaret eden, değerlerimize söven ve ahlaksızlık içinde debelenen kişileri kendine yardımcı seçen kendisidir. Partide inançlarına bağlı kadroları tasfiye edip kendi gibi maneviyattan uzak bir üst yönetim oluşturan kendisidir.
Şimdi Yenişafak Ankara temsilcisi o Selvi, kurultay öncesinde Devlet Bahçeli’ye kol kanat geriyor, onu bir şans olarak görüyor!.. Ülkücülere de “O olmasaydı, siz şimdi Silivri’deydiniz” mesajı gönderiyor!.. Görevdeki MHP yönetimini korumak uğruna, en büyük rakip Koray Aydın’ı önce ‘mahkeme’ hatırlatmasıyla sonra da ‘cemaat’e yakınlık yakıştırmasıyla sıkıştırmaya çalışanlara şu soruyu sormak lâzım herhalde: Yenişafak, Devlet Bey’i değil de, Koray Bey’i böylesine çırpına çırpına savunan bir yazı yazsaydı şimdi ne düşünüyor veya yazıyor olurdunuz?