Yeniçağ Gazetesi bu manşetle çıktı
Gazetemizin 1. sayfasını okumak için tıklayınız
TL’de kontrollü değer kaybı olacak
İngiltere merkezli dev banka Barclays’in analistleri, hazırladıkları raporda Türk Lirası’nda yaz aylarında belli oranda değer kaybına izin verilebileceğini öngördü. Bir süredir istikrarlı seyreden dolar/TL kurunda ılımlı da olsa yukarı yönlü bir ivme izlenirken, yabancı kurumlar TL’de kontrollü değer kaybı olabileceğine işaret ediyor.
Barclays analistleri yaz dönemi boyunca Türkiye’de ekonomi yönetiminin Türk Lirası’nda değer kaybına izin verebileceğini öngördü. Analizde 2024 yılı boyunca Türkiye’de politika faizinin sabit tutulacağı beklentisi de paylaşıldı.
Barclays Türkiye ile ilgili daha önceki analizinde Türk bankalarının tahvilleriyle ilgili tavsiyesini yükselttiğini belirtmişti. Analizde “Körfez bölgesi de dahil olmak üzere EEMEA’daki diğer banka tahvil piyasasına kıyasla Türkiye banka tahvillerini cazip görüyoruz” diyen Barclays, Türk bankalarının perp tahvillerinde yüksek carry getirisine dikkat çekerek iki özel bankanın perp tahvillerinde alım önermişti.
Ekonomist Eğilmez’den çarpıcı “kur” analizi
Artan enflasyonun Türk Lirası’nın değer kaybına neden olduğunu vurgulayan iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, bu durumun yatırımcıların Türk Lirası varlıklarına olan güvenini azalttığını ve kur üzerindeki baskıyı artırdığını ifade etti.
TÜRKİYE ekonomisini yakından takip eden ve isabetli analizleriyle tanınan iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, dolar/TL kurunun neden yükselişe geçtiğine ilişkin bir yazı kaleme aldı.
Kendi bloğunda “Kur Niçin Yükseliyor?” başlığıyla yayımladığı yazısında bayramın hemen öncesinde başlayan ve hâlâ devam eden bir eğilimle kurdaki yükselişe dikkati çeken Eğilmez “Normal koşullarda bayramların öncesinde ve bayram sırasında kur düşer. Bu kez tam tersi oldu” diyerek kurdaki yükselişin nedenlerini açıkladı.
“Bayramın hemen öncesinde başlayan ve halen devam eden bir eğilimle USD/TL kuru yükselişe geçti” diyerek son 10 gündeki haraketliliği gösterin bir grafik paylaşan Eğilmez, şöyle devam etti:
“Normal koşullarda bayramların öncesinde ve bayram sırasında kur düşer. Çünkü bayramda, tatile gitmek ya da kurban kesmek isteyen ve o nedenle Türk Lirası ihtiyacı olan insanlar ellerindeki veya banka hesaplarındaki dövizleri bozdururlar. Bu eylem Türk Lirasına olan talebi artırdığı, dövize olan talebi düşürdüğü için de USD/TL kuru düşer ve Türk Lirası değer kazanır.
Bayram sonrasında ise bu kez söz konusu Türk Liralarını ellerine geçirenler döviz talebinde bulunur ve kur yeniden yükselir. Normal koşullarda olan budur. Bu kez tam tersi oldu. USD/TL kuru düşmek bir yana yükselmeye başladı. Demek ki normal koşulların dışında gelişmeler oldu.
Önce bugünkü mekanizmayı kısaca bir kez daha özetleyeyim. Türkiye birkaç aydır carry trade denilen bir olgunun etkisinde bulunuyor. Yurtdışından düşük faizle kaynak bulup gelen fonlar burada dövizleri 1 USD = 32 TL kuruyla Türk Lirasına çevirip kısa vadeli (1 ay ile 3 ay arası) TL mevduat açıyorlar ya da devlet tahvili alıyorlar. Bu mevduatlarına alış satış farkları ve vergiler düşüldükten sonra yıllık kabaca yüzde 40 net (aylık yüzde 3,75, üç aylık 11,25) faiz alıyorlar.”
“Gerçek enflasyonun, açıklanan enflasyonun çok üzerinde olduğunu kabul ettiğimizde bu faizin, hem bugünkü hem de gelecekteki enflasyona göre negatif reel faiz konumunda bulunduğunu söyleyebiliyoruz” değerlendirmesi yapan Eğilmez, şunları kaydetti:
“Buna karşılık eğer kur bu düzeyde kalırsa vade sonunda elde edilen Türk Lirası faizi ve anaparayı dolara çevirince bu faiz aşağı yukarı dolar faizine dönüşüyor. Dolar mevduatına bu kadar kısa vadede bu kadar yüksek faiz dünyanın hiçbir yerinde bulmak mümkün değil. Benzer işi banka kasalarında, evlerindeki kasada döviz saklayanlar da yapıyor. Onlar da aynı şekilde dolar bozdurup Türk Lirası mevduat açıyor ve vade sonunda faizi alıp tekrar dövize döndüğünde aynı şekilde dolar faizi kazanmış oluyor.
Hükümet, bu gelişmeye ses çıkarmıyor, hatta destekliyor. Çünkü bu sayede kur yükselmiyor, enflasyonun kurdan etkilenmesi bastırılmış oluyor, bankalar ellerine geçen dövizleri Merkez Bankası’na satıyor ve böyle Merkez Bankası’nın rezervleri hızla artıyor. Bu yöntemin en büyük riski kurun yükselmesi ve Türk Lirasına para yatıranların vade sonunda alacağı faizle, kurda çıkacak kaybı karşılayamaması. Yabancıların, Türkiye’ye carry trade çerçevesinde para getirmesinde birkaç önemli yatırım bankasının Türkiye hakkında verdiği ‘Türkiye’ye yatırım yapılma zamanı’ görüşü etkili oldu.
Yabancılar buraya para getirdiler, Türkler de dövizlerini bozdurup Türk Lirası mevduata ve/veya devlet tahvillerine yöneldiler, bunun sonucunda Türk Lirasına talep artarken dövize talep düştü. Bu aşamada ekonominin en temel kanunu işlemeye başladı ve Türk Lirası, yabancı paralara karşı değer kazandı. Aslında Merkez Bankası bir yandan da ihracatçıyı korumaya çabalamasa kur daha da aşağıya gidecekti.”
Eğilmez’e göre Citibank’ın Türkiye’den çıkış kararı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz indirimine yönelik “Bütün mesele yine geliyor, faiz olayına dayanıyor. İnşallah faizde atacağımız adımlarla enflasyonu son çeyrekte çok daha olumlu bir konuma taşımış olacağız” sözleri yatırımcılar arasında sonbaharda faiz indirimi beklentisi yarattı.
“Çünkü daha önce enflasyonun nedeninin faiz olarak gösterilmesi söz konusu olmuş ve faiz indirimlerine gidilmişti” diyen Eğilmez, enflasyonun sadece faizle çözülebilecek bir sorun olmadığını, köklü yapısal reformlara ihtiyaç olduğunu da vurgulayarak şöyle devam etti:
“Kurun yukarıya gitmesinin ardındaki ikinci neden budur. Böylece öteden beri kulaktan kulağa fısıldanan ‘Eylül Beklentisi’ açık açık konuşulur oldu. Faizin düşürülmesi kuşkusuz bu yolla elde edilecek kazancı düşüreceği için alınan yüksek riske değip değmeyeceği tartışmasını gündeme getiriyor.
Ne var ki yukarıda anlattığım mekanizmayla dolar faizine dönüşen Türk Lirası mevduat faizinin de uzun süre bu şekilde devam etmesi mümkün değil. Enflasyon sorunu bugün geldiğimiz aşamada ne yazık ki tek başına faizle hatta onu da kapsayan ekonomik önlemlerle çözülebilir bir sorun olmaktan çıkmış durumda. Bu sorunun çözümü geleceğe ilişkin olumlu beklentiler yaratabilmekte.
Türkiye, 2001 krizinden sonra, yüksek enflasyon sorununu geleceğe ilişkin olumlu beklentiler yaratarak çözmüştü. Çözüm bu şekilde gelince büyüme de olumsuz etkilenmemişti. O dönemde beklentileri düzeltmek için yapılan şeyler bankacılık reformu, kamu mali disiplininin sağlanması (bütçe açığının düşürülmesi), AB ile tam üyelik müzakeresine girilmesiydi. Bugün, çok daha kapsamlı yapısal reformlara o günkünden çok daha fazla ihtiyaç var. Ne kadar gecikirsek o kadar fazla faiz öderiz."