Yeni Parti: 'Yeni Türkiye'ye millî bir reddiye…
"Ne kadar hayıflansak azdır" cümlesiyle bitirmiştik önceki yazımızı fakat âhir ömrümüzü de hayıflanmakla geçiremeyiz…
'Ülkücülük MHP'de olur' cümlesiyle sosyal medyada başlatılan paylaşımların ne denli muallâkta kaldığına ve en azından bizim öğrendiğimiz, bizim bildiğimiz ve yarım asırdan fazladır hayatımızın merkezi olan ülkücülüğün mevcut MHP'deki karşılıksızlığına dâir düşüncelerimizi yazmıştık…
Bugün de ülkücülüğün MHP dışında bir partide yaşanabileceğine dair değil ama, resmî parti görüşü olarak, ideolojisi olarak, söylemi olarak, baskın diskuru olarak tasarruf edilemezliği üzerinde duralım…
Eskiler lâzım-ı gayrı müfârık derlerdi; birbirinden ayrılmaz… Bu anlamda Suat Başaran'ın "Ülkücülük aynı zamanda MHP ile özdeşleşmiş bir özel isimdir" cümlesiyle ifâde ettiği düşünce birbirinden ayrılamayacağına dair bir fikir olduğu kadar, zaman içinde teyid edilmiş bir tecrübedir de.
İktidarıyla, muhalefetiyle zaman zaman diğer partilerin ülkücü dünya görüşüne ait fikirleri telâffuz etmesi, bir camekân içindeki 'ihtiyaç halinde kullanınız' ibâresi gibidir. Ülke öyle bir cendereye tutulur ki, siyâsîler çâreyi ülkücü retoriklerde bulur. İki bin yıllık ordumuzun geleneklerinden söz ederler, Nihal Atsız'dan şiirler okurlar. Öyle bir ân gelir ki, hayatı boyunca ağzından hakkında bir tek olumlu cümle duymadığınız siyâsîleri, Alparslan Türkeş'in kabrinde elinde ibrikle görürüz. Bu sahneler siyasetin samimiyetten uzak pragmatik yüzüdür ve mizansendir. Ülkücülüğün zaman zaman 'ihtiyat akçesi' bir pey gibi piyasaya sürülmesidir ve Suat Başaran'ın "Ülkücülük aynı zamanda MHP ile özdeşleşmiş bir özel isimdir" cümlesinin aynı zamanda bir tecrübe oluşuna örnek değildir, buna tek örnek Büyük Birlik Partisi denemesidir, naif, samimi, temiz ama başarısız Büyük Birlik Partisi denemesi.
Bu tecrübe, MHP üst yönetiminin bugün yaşadığı temsil sorununu ortadan kaldırmamakla birlikte siyasî anlamda ülkücülüğün MHP'deki rezervine de engel teşkil etmemektedir. Siyaset dışı kalmış insanlarımızın ülkücülükleri için nasıl hiçbir yerden onay ve icâzet alması gerekmiyorsa, başka bir siyasî yapıda ülkücülüklerini devam ettirmeleri için bir onaya ve bir icâzete ihtiyaçları yoktur ülkücülerin. Fakat yeni bir siyâsî yapının baskın diskurunun ülkücülük üzerine oturtulması da makûl görünmemekte, MHP'deki temsil sorunu ve ideolojik çürüme dolaylı olarak siyasal anlamda ülkücülüğü de bir başka partiye 'taşınabilir' hale getirmemektedir.
Şahısların, ülkücülüğün tarihî alt yapısına, kültrel dinamiklerine, devlet hassasiyetlerine, kırmızı çizgilerine çoğunlukla sahip olmasıyla, bunları bir yeni siyâsî partinin resmî ve özel isim olarak kullanması birbirinden ayrılması gereken bir aklî hattır; üç sebeple; birincisi tarihin yaptığı tasnifi değiştirmek pek mümkün değildir, ikincisi siyâseten doğru değildir ve üçüncüsü ise başarı şansı yoktur. Aslının siyâseten başarısız olduğu bir olgunun taklidinin veya şûbesinin başarılı olma imkânı hiç ama hiç yoktur. Kaldı ki Türkiye'nin içinde bulunduğu durum ve açmazların yanında çok önemi de yoktur. Çünkü, Türkiye'nin biriken devâsa problemleri MHP üst yönetimindeki temsil ve demokratikleşme sorununun bir sivilce gibi kendiliğinden geçmesini bekleyecek lüksü almaktadır elden.
Önceliği Türkiye'nin birikmiş devâsa meselerine çözüm bulmak olanlar, vuslattan vazgeçecekler ve sevgiliyi kalbine gömmeyi göze alacaklardır, başka çaresi yoktur, zaten sevgilinin parmağında uzun süredir bir başka yüzük vardır!
Devlet mi, ülke mi, yoksa küçük iktidar mı?
Türkiye'nin geleceğini kurtarmak mı yoksa bir yarım kalmışlık hissine râzı olmak mı?
Bin yıldır ağır bedeller ödenerek Türk'e vatan olmuş bu topraklarda Türk milletinin haysiyet mücâdelesi mi yoksa 'baba evi' sendromu mu?
Çürüme kokuları ülkenin her tarafını saran siyâsete bir vakar ve arınma kazandırmak mı yoksa çökmüş bir iskelede sığ sularda batmış ve hiç gelmeyecek olan vapuru beklemek mi?
Olmak veya olmamak, bütün mesele bu!
Ya da söz konusu olan vatansa herşey teferruattır…
Ülkenin en ücrâ köşesinde bulunan ülkücüden Ankara'nın göbeğindeki ülkücüye kadar yetişmiş tüm arkadaşlarımız bu kararı verecekler aslında, mâzinin üzerine bir gelecek inşâ etme imkânı kalmadığına göre, mâzi ile gelecek arasında bir tercih yapacaklar ve geleceği tercih edeceklerdir…
Yeni Parti, Türkiye'nin umudu olarak bir dip dalgası gibi büyüyor. Yeni parti aslında on beş yıldır oluşturulmaya çalışılan ve içinde kadîm Türk düşüncesinin ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinin günden güne törpülendiği, yetim hakkının porsiyona dönüştüğü 'Yeni Türkiye'ye bir 'millî reddiye'dir.
'Millî reddiye'yi hayata geçirecek olan da 'millî irâde'dir…
Bu 'millî irâde' topyekûn 'Türk milleti'dir…
Not: Bayramınız kutlu, bayram sofranızın tadı ve huzuru eksik olmasın…