Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve ortak akıl...
16 Nisan 2017 tarihinde halk oylaması ile kabul edilen, bir bölümü yürürlüğe giren (RTE'nin partisinin başına geçebilmesi gibi) ama asıl bölümlerinin 26 Haziran'dan sonra hayatımızı ve ülkenin gidişatını derinden etkileyeceği uzmanlarınca dillendirilen anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemi tam olarak neler getirmektedir? Halkımız, hatta ortalama aydınımız bunu biliyor mu yeterince?
Kabaca biliyor. Başbakan yok artık. Bakanları Cumhurbaşkanı kendisi seçecek Meclis içinden ya da dışından, Meclis içinden seçilenler milletvekilliğinden istifa edecekler. Güvenoyu yok, gensoru yok. Cumhurbaşkanına TBMM Başkanı değil kendi yardımcılarından biri vekalet edecek gerektiğinde. Milletvekili sayımız 600'e çıktı, 18 yaşındakiler de milletvekili olabilecekler.
Bunlar biliniyor genel olarak, gelgelelim iş bu kadarla kalmıyor, bu değişikliklerin ayrıntısına inildiğinde "Şeytan ayrıntıda gizlidir" sözü bir kez daha doğrulanmış oluyor.
Bu konuda yeterince yayın da yok. MHP'de siyaset yapıp şimdilerde İYİ Parti saflarına geçen Eskişehirli 47 yıllık bir avukat, bir araştırmacı-hukukçu yazar bu "ayrıntıdaki gizlemeleri ve gizleri" bir bir ortaya döken bir kitap yazmış. Kitabın adı "Ortak Aklımıza Ne Oldu?/2017 Anayasası Türkiye'yi Nereye Götürüyor?", Yason Yayınlarınca yayımlanmış. Yazarın adını da yazalım: Av. Ahmet Vural.
Evet artık kitaptan ayrıntılar sunmaya geçebiliriz:
-Milletvekillerinin cumhurbaşkanına soru sorma hakkı yok. Mecliste soruşturma açma ve Bakanların Yüce Divan'a sevki neredeyse imkânsız (ağır koşullara bağlanmış).
-Cumhurbaşkanı yasaları veto edebiliyor. Bunu çoğumuz, şimdiki gibi tekrar görüşülmek üzere Meclis'e geri gönderme sanıyoruz. Hayır değil. Veto yedi mi bir yasa, tek yol kalıyor Anayasa Mahkemesi. O mahkemenin üyelerinin çoğunu ise Cumhurbaşkanı seçiyor, dolayısıyla bu yol da kasislerle, uçurumlarla dolu.
-Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yasa gücünde. Kanunların üstünlüğü artık lafta, kanunlar kararnamelere eşit bile değiller.
-Cumhurbaşkanına bağımsız tüzel kişilikler kurma yetkisi verilmiş. Bu uygulamanın açacağı yaralar ileride görülecek kanımızca.
-Yürütmede cumhurbaşkanına sınırsız ve denetimsiz yetkiler tanınıyor. Yargı neredeyse tamamen cumhurbaşkanının güdüm ve denetiminde ya da -hadi daha iyimser düşünelim- çizgisinde olacak.
-Cumhurbaşkanının olağanüstü hal ilan etme yetkisi var.
-"Cumhurbaşkanı etnik tavizlere zorlanacak" diyor yazarımız "Tek adamı kim nasıl durduracak" diye soruyor, "Devlet=Tek Adam" olgusunun geldiğini ifade ediyor; çözüm yolu olarak da, ortak akla dönmek gerektiğini vurguluyor.
Getirilen bu sistemi diğer ülkelerdeki başkanlık sistemleri (özellikle de ABD Başkanlık sistemi) ile de karşılaştırıyor ve böyle bir sistemin dünyada olmadığını kanıtlıyor, uyarıyor.
Kitabın bundan sonraki bölümünde yazar; milliyetçilik, laiklik, din, bilim, hukuk konularına giriyor. Müslüman aklının mühürlendiğini, ABD'li yazar Robert Reilly'nin sözleriyle ifade ediyor. Akılcılığı rehber ve yöntem edinen Mutezile Mezhebi ile Maturidiliğe değiniyor, Maturidi'nin "Düşünmemeyi telkin eden her türlü his, şeytan işidir" sözüne dikkati çekiyor haklı olarak. Yazarımız Fazlurrahman'ın fikirlerine de yer veriyor bu bağlamda.