"Yeni bir hukuk" vadeden parti yok mu?
Zihinlere "Ergenekon" yaftasıyla kazınan Ümraniye Davası'nın Yargıtay'da dün başlayan -dolayısıyla siyasi partilerin 1 Kasım propaganda takvimiyle eş zamanlı ilerleyecek ve öyle görünüyor ki seçim arifesinde nihayetlendirilecek olan- temyiz süreci, kuvvetle muhtemel politik bir adam asmaca/adam kapmaca şovuna malzeme yapılmaya kalkışılacağından tarihi fırsat tepilmiş olacak... Ve Silivri'de çağımızın Bekirağa Bölüğü'nü inşa uğruna kurulan ilk kumpasın -bugün şahsi-siyasi hesapların gölgesine hapsedilen- manasının hakkıyla kavranabilmesi ancak kuşaklar sonrasına kalacak...
1 Kasım'a kadar üzerinde ahkâm kesmelere doyamayacağımız mevzular belli;
Siyasal yargı!
Başta, bizzat kendisi mahkeme kararını tanımayan AKP olmak üzere bütün siyasi partiler kendilerine göre bir "hukuk" ve "adalet" anlayışı pazarlayacaklar seçmene... Bir de bu yarışın "cemaat-AKP savaşı"nın en sıcak cephesinde yapılacağını hesap edince değmeyin havada uçuşacak vaatlerdeki cömertliğe...
Beyannameleri inceledim belirgin bir "işaret"e denk gelmedim. Merak ediyorum, aralarından herhangi biri, toplumsal algıda yazık ki artık içi boşaltılmış bir klişeden öte inandırıcılığı bulunmayan "bağımsız ve tarafsız yargı" söylemini "aşarak" hukuku çağa uygun hale getirmekten söz edecek mi?
"Çağa uygun hale getirmek" derken, "asırlık ezberleri bozmak"tan, Anayasa'nın rejim değişikliğini meşrulaştırır biçimde "güncellenmesi"nden, "modernleşme"yi "dezavantajlı gruplar" tanımını "eşcinsel hak ve özgürlükleri"ne indirgeyerek sulandırmaktan bahsetmiyorum tabii! Sözünü ettiğim bu çağın insanlarını, bu çağın suç ve suçlularına karşı koruyabilecek "yeni" bir asayiş ve güvenlik anlayışı...
Temyiz davası nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın; Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanı'ndan, dünya çapında parmakla gösterilen dahi seviyesindeki bilim adamlarına kadar yüzlerce "toplum önderi" için gerçek bir "telafi"den söz etmek mümkün değil; ne çalınan yılları geri verilebilir, ne de -yeniden yargılama olsa ve burada beraat çıksa dahi- haklarındaki kara propaganda hiç iz kalmamacasına silinebilir... Onlar hayatlarının bundan sonrasını ama az ama çok üstlerine atılan bu "yük"le yaşayacaklar. Yaralarıyla. Ölenler var; Kuddusi Okkır'ı mezarından çıkarmayacak hiçbir karar; Muzaffer Tekin'i de öyle...
Fakat benzeri bir zulmün tekrarlanmamasını sağlamak mümkün.
Ben bir seçmen olarak, siyasi partilerden, Yargıtay süreciyle birlikte yeniden güncel hale gelen bu mağduriyetleri "vesile" edip bir "analog dünyanın hukukundan dijital dünyanın hukukuna geçiş manifestosu" bekliyorum!
"Bilişim suçları", "Siber suçla mücadele" diye, beyannamelerinde yok demesinler diye konulan cılız başlıklar değil; ev telefonunun dahi bulunmadığı, siyah-beyaz televizyonu olanın kendisini pek bahtiyar saydığı günlerin vizyonuyla oluşturulan hukuk anlayışının sil baştan kurgulanmasını talep ediyorum...
Aksi halde...
"İleri demokrasi" ile "geri hukukun" her aşamada kafa kafaya çarpışmaya mahkûm olduğu bir ülkede hepimiz suç işlemeden suçlu ilan edilme tehdidiyle burun buruna yaşamaya devam edeceğiz... Çünkü çok adil bile uygulanmaya çalışılsa, en iyi ihtimalle, "teknolojinin geldiği nokta"yı bilmeyen, bilmek durumunda da olmayan hâkim ve savcılar "bilirkişi değerlendirmesi"yle bilgilenene kadar, olmadığımız yerde bulunmuşuz, konuşmadığımız kişilerle konuşmuşuz, atmadığımız imzaları atmışızcasına gasp edilebilir hürriyetimiz!