Yeme, yedirme ve yolsuzluk
Bir vali, protesto eden vatandaşa “..vat” diyor. Sonra dönüp “kavas demiş olabilirim” diye durumu kurtarmaya çalışıyor. Başbakan Erdoğan, valinin görevden alınmasına yönelik taleplere karşı “valimi yedirmem” diyor. MİT Müsteşarı hakkında savcılar inanılmaz iddialarla dosya açıp sorgulamak istiyorlar, Başbakan Erdoğan, “müsteşarımı yedirmem” diyor. MİT Müsteşarını yedirtmemek daha doğrusu yargılatmamak için yıldırım hızıyla bir yasa çıkartıyor.
Durum Deniz Feneri Davası’nda “sanıkları yedirmem, savcıları yerim” e dönüşmüştü. Deniz Feneri Davası tarihe sanıkların savcı, savcıların sanık haline getirildiği bir dava olarak geçmiştir.
Gezi olayları sırasında bu defa AKP’li STK’lar ve belediye başkanları “Menderes’i astınız. Özal’ı zehirlediniz. Erdoğan’ı yedirmeyeceğiz” diye afişler asıyor.
Gelinen aşamada milletin kanını, iliğini emen, kul hakkı yiyen rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan “.... Bankasını yedirmem... Bakanımı yedirmem” diyor.
Bir taraftan milletin geleceğini yiyen yolsuzluk, yağma, yozlaşma ve yiyicilik diğer yandan Başbakan Erdoğan’ın “yedirmem” resti. Milletin ve memleketin dolarlarını yiyenleri, “yedirmem” diye tutturan bir zihniyet. Çocuklar bile olan bitenden sonra oyunlarının sözlerini değiştirdiler. Yeni sözler şöyle: “Kutu kutu pense... Herkes arkasını dönse... Kimse görmese... Biri gelse dolarları yese!”
Türkiye, onbir yıldır ‘başkasına yedirmeyen, kendileri yiyen’ bir iktidarla karşı karşıyadır. İktidarın bütün icraatları yandaşlara yedirme, muhaliflere yedirmeme üzerine kurulmuştur. Getirmeyen götüren, yedirmeyen yiyen, harama helal diyen, bir zihniyet ülkeyi bir kanser tümörü gibi sarmış durumdadır.
Ayakkabı kutularına yasal olmayan yöntemlerle ancak milyon dolarlar sığdırılabiliyor. Milyar dolarlar ise yasalarla oluşturulmuş ihale (soygun), özelleştirme düzeniyle götürülüyor. Bu amaçla AKP iktidarı 11 yılda Kamu İhale Mevzuatın’a 164 defa müdahale etmiştir. Kamu İhale Yasası’na doğrudan 26 kez, diğer özel yasalarla 56 kez, kararnamelerle 82 kez olmak üzere 164 kez müdahale edilmiştir.
Yeri gelmişken belirtmek gerekir, AKP, iki yıldır TBMM’yi görevini yapamaz duruma getirmiştir. Bilindiği gibi Sayıştay, TBMM adına bakanlıkların yaptıkları harcamaların yasalara uygun olup olmadığını denetleyen bir kurumdur. Sayıştay raporları TBMM’ye gelmeden gerçek anlamda Bütçe görüşülemez. 2013 yılı bütçesi Sayıştay raporları olmadan TBMM’de görüşülmüştür. 2014 yılı bütçesi sırasında ise Sayıştay raporları değil mazeretleri TBMM’ye gelmiştir.
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla ilgili olarak AKP iktidarı, ayakkabı kutularıyla, valizlerle ve elbise içinde taşınan dolarlardan ve para kasalarından yana tavır koymuştur. Taşımalı eğitim sisteminden sonra AKP yeni bir sistem olarak ayakkabı kutularıyla “hayır ve hasenat” için taşınan dolar sistemi icat etmiştir.
Hakkında yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla operasyon yapanlara bunu önceden haber vermediği için başta polis müdürleri olmak üzere herkes tasfiye edilmiştir. İş bununla da bitmemiş Adli Kolluk Yönetmeliği de bir gece yarısı yapılan jet operasyonla değiştirilmiştir. Bundan böyle hakkında operasyon yapılacak amirlere durum bildirilecek ve onlar tarafından gerekli hazırlıkları yapılacak, delilleri bir güzel hazır (!) edecekler sonra savcı harekete geçecektir.
Sonra Başbakan Erdoğan’ın seslendiği gibi yargıya şöyle seslenilecektir: “Siz de içinizdeki kirlileri temizleyin. Siz de öyle tertemiz değilsiniz. Bizim de bildiklerimiz var”.
Tabii konuyu ayakkabı kutusundaki dolarlardan çıkarıp yargıya taşımak tartışmaya büyük bir ivme ve seviye (!) kazandıracaktır. Zira içi dolarla dolu ayakkabı kutuları ile takım elbiselerinin, dolar dolu valizlerin ya da sırt çantalarının, para kasalarının elbette suçu yoktur. Suçlu onları ortaya çıkaranlardır. Şu yargı bir de dönüp kendine bakmalıdır!
Sonuçta yolsuzluk ve rüşvetten daha vahimi, bu yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine AKP iktidarının takındığı tavırdır.