‘Yaşasın şanlı Kobani direnişimiz’
Yoldaşlar!.. Mâlûm bir Kızıl Ordu Korosu vardı... Adından da anlaşılacağı üzere, o ‘muktedir ordu’nun resmî korosuydu ve Sovyet devriminin de sembollerindendi... Koronun birinci amacı, askerlerin moralini yüksek tutmaktı... Savaş esnasında, cephelerde, hastanelerde, birliklerde görev yaptı...
Koro, dünyada daha çok ‘Katyuşa’yla ‘Kalinka’yla tanınsa da Partizan Marşı ve devrimci işçi marşları çalıp söyleyen çok önemli bir propaganda aracıydı... Benden duymuş olmayın, proleterya iktidarının o meşhur korosu, kapitalizmin mekânlarında burjuva eğlendiriyor artık...
Belki size çok acı gelecek ama Türkiye’ye her uğradıklarında, her konserlerinde devrimin ruhuna aykırı şeyler oluyor... Devrimci işçi marşları hak getire, Tarkan’ın şarkıları eşliğinde ‘kent soylularımız’ bel kıvırıp, gerdan kırıyorlar... İyi ki, Stalin öldü de bu kara günleri görmedi...
Vaziyet bildiğiniz gibi değil... Rejimin ve Kızıl Ordu’nun ihtişamını anlatmak için neredeyse yüz yıl yedirip içirdiğiniz koronuz “Ay akşamdan ışıktır/ Yaylalar yaylalar” veya “Antep’in hamamları” türküsüyle başlayıp, “Gülnihal” gibi saray nağmeleriyle konser bitiriyor... Bazen işi iyice çığrından çıkarıp, “Ave Maria” gibi kilise müziklerini, bazen de emperyalist Osmanlı’nın mehter marşlarını, “Ceddin Deden” i filan çalıp söylüyor...Yani durum, düşman başına!..
Yalnız şu konuda müsterih olun, henüz pavyona düşmediler çok şükür... Şimdilik daha nezih salonlarda, ‘üst’ sınıflara ve üst taklidi yapan kompleksli ‘orta’ sınıflara hitap ediyorlar...
Ama dünya hâli bu... Kim derdi ki, buralara düşecekler? Onun için pavyona veya türkü bara düşmeyeceklerinin de bir garantisi yok!..
* * *
Kızıl Ordu Korosu’nu bu trajik seyri size ne anlatır, kafalarınızı nasıl dank ettirir
bilmiyorum...
Bizimki “Allah’tan ümit kesilmez” babından bir gayret... Yani bir ihtimal... Ümit ederim ki, bu şok tedavi size fayda eder de, o kopası ‘soğuk savaş’ dilini bırakırsınız... Burada burjuvanın kucağına düşen Kızıl Ordu Korosu mudur, yoksa onun şahsında Kızıl Ordu ideolojisi midir, takdiri size bırakacağım... Yine ayıkmazsanız, benden günah gitti...
Dünya tarihinde komünizm adına sadece Kızıl Ordu Korosu yoktu ya...Polpot’un ‘ölüm tarlaları’ vardı... Stalin’in sürgünleri ve soykırımları vardı... Jivkov’un zalimliği vardı... Yüzyıla yayılmış koca bir kanlı tarih vardı... Onlarla teselli bulursunuz artık...
Bu arada Kızıl Ordu Korosu pavyonlara düşüp, “Ankara’nın bağları/ Büklüm büklüm yolları” parçasını çalıp söylemeye başlarsa, balalaykayı, akordiyonu filan atıp, elektro sazı tercih ederse, askerî dansçılar yerine köçeklerle sahne almaya başlarsa, artık bu koronun alayını bir tenhada kıstırıp ‘özeleştiri’ alırsınız, bütün mesele biter belki de!..
* * *
Ne yapayım, hayatları boyunca içinde “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi’ geçmeyen cümle kurmamış yerli Marksistlerin dramını görünce eski yazım düştü aklıma... PKK’nın ‘emek bloğu’ yoldaşları ve yancılar, gökten Amerikan bombası bekliyorlar ‘IŞİD faşizmi’ne karşı!..
Kazanların dibini sıyırdıkları kurufasulyelerin ve kebapların parasını Türk devletine çakan, kollarında Amerikan bayraklı ‘çakma yankiler’, bizim ‘MLFBGĞVZYPBC’ gibi alfabenin bütün harflerinden oluşmuş ‘anti-Amerikancı’ radikal sol örgütler ve onlara sempatizan ‘fikir adamları’nın dört gözle bekledikleri ‘onurlu mücadele’ye eşlik ediyorlar!..
Marksizmin doğası gereği milliyetçiliğe karşı olan ama Kürt milliyetçiliğini ‘ezilen ulus milliyetçiliği’ kapsamında koruyup kollayan bizim Marksist ‘aydınlar’, “Biji Serok Obama” tezahüratlarını ‘halk devrimi’ nişânesi olarak görüyorlardır şüphesiz!..
Şimdi o Kızıl Ordu Korosu “Ben de bu dağların nesine geldim emmoğlu’yu çalmasın, Marks ise kederinden içmesin de
ne yapsın?