Yargıda ve eylemlerde fark edilen gizli el!
Esenyurt’ta MHP seçim bürosuna yapılan ve uzun namlulu bir silâhın da kullanıldığı saldırıda, Cengiz Akyıldız’ın şehit edilmesi üzerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamanın üzerinde pek duran olmadı.
Bahçeli, “Şu aralar medyada, PKK eylemlerine katılıp molotof fırlatan, cam çerçeve indiren, patlayıcı madde bulunduran bazı şaibeli isimlerin çıkarıldıkları mahkemede; ‘MİT’e ve emniyete çalışıyorum’ itiraflarına tesadüf edilmektedir. Esenyurt’ta da böyle bir tezgâh var mıdır? Türkiye’de gündem değişikliği için Ülkücü kanını akıtmaya karar verenlerle, kardeş kavgası kıvılcımıyla ülkemizi hüsrana götürmeye heveslenenlerin mensubiyetleri AKP midir, PKK mıdır?” diye sormuştu.
Bahçeli, MHP geleneğine uygun olarak devlet kurumlarının itibarı üzerinde titizdir. Ciddi bir şüphesi olmasa böyle bir olaydan dolayı MİT’in veya Emniyet’in adlarını telaffuz etmezdi.
***
Bahçeli’nin şüphesini kuvvetlendiren bir açıklama da olaydan önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’ten geldi. Gökçek, “Seçim öncesi suikastlar yapılacak” diyerek oğluna vasiyet niteliğinde bir mektup yazdığını bildirdi. Taraf’ta Emre Uslu, bu açıklamayı “Çakma suikast hazırlığı” başlığı altında “Erdoğan’ın içine düştüğü çaresizlikten kurtulması için bir kahramanlık öyküsü lazım. Çakma bir suikast ona ihtiyacı olan öyküyü verecektir” diye yorumladı.
Uslu, “Bu çakma kahramanlık öyküsü için MİT kontrolündeki bir sol örgüt kullanılabileceği gibi adresleme yapıp üzerine bir operasyon inşası için bir taşla birden fazla kuş vurma da hesaplanıyor olabilir. Türkiye’de çakma kahramanlık için önce kamuoyu oluşturulur” ifadelerini kullandı ve Gökçek’ten önce İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın da benzer açıklamalar yaptığını hatırlattı.
***
Diğer taraftan, CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım hakkında, savcılığın tahliye istemlerine ilişkin yazıda, savcının el yazısından farklı olarak, üçüncü bir kişiye ait olduğu anlaşılan “İtirazın reddi ve tutukluluğunun devamına” notunun yer aldığını belirterek, “Silivri yargılamalarında savcı ve yargıçlar dışında, kritik aşamalarda karar mercii gibi devreye giren ‘bir el’ vardır” dedi.
Kart, Türkiye’de 2004-2005’li yıllardan bu yana, “İçişleri ve Adalet bakanlıkları ile Başbakanlık” odaklı bir “illegal karargâhın” faaliyet içinde olduğunu iddia etti. Bu karargâhta kamu görevlileri ile birlikte yabancı istihbarat birimlerinin 8-10 yıl boyunca çalıştığını belirten Kart, Silivri soruşturmalarının alt yapısı ve kurgusunun da bu karargâhta başladığını söyledi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ise Tayyip Erdoğan’a, Bolu Dağı’nda El Kaide örgüt üyeleri için bir kamp bulunduğu iddialarının doğru olup olmadığını sordu! Tanrıkulu ayrıca Erdoğan’a, “Türk İstihbarat birimlerinin, El Kaide kolu Irak Şam İslam Devleti İŞİD’in 20 kişilik bir intihar bombacı timinin, Ankara, İstanbul ve Hatay’da bombalı intihar saldırısı yapacağı bilgisine ulaştığı iddiası doğru mudur?” diye sordu.
***
Kısacası karanlık bir dönemden geçiyoruz. Zaten Hrant Dink, Papaz Santoro ve Malatya’daki misyonerlerin öldürülüp, suçun TSK ve ulusalcılara yüklenmesi şeklinde bir operasyon uygulandı ve cadı avı sürerken Türkiye, üniversiteler, emniyet ve yargıdaki kadrolaşma ile dönüştürülmek istendi. Tayyip Erdoğan, yıllarca yol verdiği bu uygulamalar ile AKP’nin de dönüştürüldüğünü ve kendisinin açıkça hedef alındığını görünce süreci durdurdu ve karşı saldırıya geçti.
Mesele, “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” diye yorumladığım Hrant Dink cinayetinde düğümleniyor. Bu cinayeti işleten çete ortaya çıkarılırsa, arkası çorap söküğü gibi gelir ve Türkiye rahat bir nefes alır.