Yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti

Yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti

Önümüzdeki 10 Mayısı içine alan, "Danıştay ve İdari Yargı Haftası" vesilesiyle kalemealdığım yazıma, Danıştay'ın 149. kuruluş yıl dönümünü kutlayarak başlamak isterim.

Nitekim 19. yüzyılın başlarında ıslahat ve  yenileşmenin en önemli hareketlerindendir; 1868 yılında Şûrâ-yı Devlet adıyla Danıştay' ın kurulması.

Günümüzde, 1982 yılında yürürlüğe giren Danıştay Kanunu'na göre örgütlenen Danıştay, "Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" uyarınca yapılan değişiklerle, 2016 yılı itibariyle 9 dava ve 1 idari olmak üzere 10 daireden oluşuyor ve bünyesinde 116 yüksek mahkeme hâkimi görev yapıyor.

Elbette ki yargı sistemi içerisinde yer alan herkes önemli görevler üstlenmektedir. Ancak bir hukuk devletinde bu 116 yüksek mahkeme hâkiminin ve idari mahkeme hâkimlerinin görevi daha da büyüktür.

Danıştay ve idari yargı, idarenin tüm faaliyetlerinin yargıya taşınabilmesi dolayısıyla, büyük ve önemli bir iş yükü altındadır.

İdari yargının vatandaşın isteklerini karşılamak ve vatandaşı idare adı verilen büyük güce karşı korumak şeklinde tezahür eden hukuki işlevi, düpedüz hukukun üstünlüğünün bir göstergesidir.

Bu açıdan idare, mahkeme kararlarına, sonucundan memnun kalmadığı hallerde dahi uymak zorundadır.

Yargı, siyasal iktidarın mutlak gücünü sınırlayıp, onu denetleyerek sistemin devamı açısından önemli bir görev üstlenmektedir.

Elbette buradaki denetim siyasi değil, hukuki bir denetim olmalıdır. Yargının bağımsızlığı ise, bu görevin tam ve etkin olarak yerine getirilmesini sağlayacaktır.

Türkiye Barolar birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Danıştay'ın kuruluşunun birkaç yıl önceki yıldönümünde yaptığı konuşmasında dile getirdiği bir söz vardır: "Siyasetin girdiği mahkemeden adalet kaçar."

Yüksek yargı kurumlarına atamaların/ seçimlerin nasıl yapıldığı bu açıdan büyük öneme sahiptir.

Danıştay üyelerinin dörtte üçü, idari yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından; dörtte biri, nitelikleri kanunda belirtilen görevliler arasından Cumhurbaşkanı tarafından seçilir.

Nitekim anayasa değişikliği ile Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun da 5 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanmakta, Kurulun daimi üyesi olan Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı da Cumhurbaşkanı tarafından belirlendiği düşünüldüğünde, bu sayı 7'ye çıkmaktadır.

Yani Danıştay'ın dörtte üçünü, 13 üyesinden 7'si Cumhurbaşkanı tarafından atanan HSYK; dörtte birini de Cumhurbaşkanı seçecektir.

Bu açıdan anayasa değişikliği ile yargı da Cumhurbaşkanına bağlı hale gelmekte ve "tarafsız ve bağımsız" yargı umutlarımız ne yazık ki tamamen ortadan kalkmaktadır.

Türkiye'den Özgürlük Araştırmaları Derneği ve Liberal Düşünce Topluluğu'nun partneri olduğu Washington merkezli Mülkiyet Hakları Alyansı (Property Rights Alliance) 10 yıldır güçlü bir mülkiyet hakları sisteminin temeli olan "yasal ve politik çevre"yi, "fiziksel mülkiyet haklarını" ve "fikrî mülkiyet hakları"nı puanlamaktadır.

Bu kuruluşun hazırladığı 2016 Uluslararası Mülkiyet Hakları Endeksine göre:

Türkiye, 128 ülke arasında 61. sırada yer alırken, alt kategorilerde yer alan Yargı Bağımsızlığı'nda 98. sırada!

Geçtiğimiz sene, Yargı Bağımsızlığı'nda 90. sırada yer alıyorduk.

Bunun yanı sıra Türkiye, hukukun üstünlüğü kategorisinde de 58. sırada bulunuyor.

Yapılan anayasa değişikliği ile önümüzdeki yıllarda bu sıralamalarda daha da gerilerde kalacağımız ne yazık ki aşikârdır.

Demokratik hukuk devletinin oluşması, korunması ve gelişmesi için vazgeçilmez bir güç olan idari yargının, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmadan işe yararlılığı bulunmamaktadır.

Yargı bağımsızlığı, ancak yargıçların ve mahkemelerin bağımsızlığı ile teminat altına alınırsa gerçekleşebilir.

Türkiye'de elbet sorumluluk duygusuyla görevini yerine getirerek adalet dağıtmaya çabalayan birçok hâkim var. Ancak tarafsız, bağımsız ve adil yargılama yapabilen, güvenilir bir yargı için tüm hâkimlerin aynı çabaya sahip olması gerekir.

Nitekim Yılmaz Aliefendioğlu'nun dediği gibi; "İyi yargıç varsa, kötü kanun yoktur."