"Yarabbi Şükür(!)" geleneği
Türkiye'deki kimlik erozyonuna uğramamış bir avuç gazetecinin, günlerden beridir, iktidar sahiplerine "engellemek için ne yapmayı düşünüyorsunuz" diye sorduğu o gün geldi:
Alman Federal Meclisi, 1915 yılında, Osmanlı İmparatorluğu'nun, savaş halinde iken, "millet-i sadıka" varsayarak güvendiği Ermeni toplumu içinden devşirilen iş birlikçi-komitacılar tarafından sırtından hançerlenmesi üzerine aldığı tehcir kararının uygulanması sürecini "soykırım" olarak tanımak üzere, bugün toplanıyor.
Sadece Ermeni değil Pontus ve Süryani soykırımlarıyla da suçluyor Türkiye'yi Almanya.
Geçmişte, benzeri bir teklif Avrupa Karma Parlamenterler Meclisi gündemine alındığında itiraz Azerbaycan milletvekillerinden gelmişti -Türkiye'den önce!-. Şimdi bu aşağılık yaftayı Türkiye'nin boynuna asmaya hazırlanan grubun başını Almanya'daki Türk(!) Milletvekilleri çektiğine göre ne yapacağız;
İnşallah Alman Meclisi'nde de Azerbaycan Milletvekili vardır diye dua mı edeceğiz oylama saatine kadar?!
Neyse ki -geç de olsa- Başbakanımız ne yapacağımızı açıkladı da milletçe rahat bir nefes aldık sayelerinde!
"Alman Federal Meclisi'nden rahatsız edici bir karar çıkarsa Türkiye için 'yok hükmünde' sayılacak"mış.
Hatta Türkiye, uğramayı "ihtimal dahilinde" sayıp kabullendiği iftirayı o denli yok hükmünde sayacakmış ki, mesela bugün Alman Federal Meclisi, "Türkiye Cumhuriyeti soykırımcıdır", yahut, suçun işlendiği zaman(!) gözönünde bulundurulursa -iktidar sahipleri için çok daha trajik olacak bir ifade ile- "Osmanlı İmparatorluğu soykırımcıdır, katildir, katliamcıdır" dese bile, asla ve kat'a "'Biz de anlaşmaları yok sayarız, şöyle yaparız, böyle yaparız" gibi "şantaj, tehdit" içerikli tepkiler vermeyecekmişiz!
"Almanya ve Avrupa Birliği'yle çok iyi düzeydeki ilişkilerimizi zedelemeyecek"mişiz!
"Karşı planlar geliştirmeyecek"mişiz!
Sıkı durun en ironik kısmına geldik...
"Çünkü biz kabile devleti değil"mişiz!
Bir "devlet geleneğimiz var"mış!
Alman Federal Meclisi'nden çıkacak kararın üzerimizde "hukuki" hiçbir yaptırımı olmayabilir ve fakat uzun vadede hukuki yaptırımlara da zemin hazırlaması muhtemel "siyasi" neticelerini de "yok hükmünde" sayabilecek mi acaba bu dahiyane stratejinin sahipleri?
Veya...
Milyonlarca Türk çocuğunun, mensubu olduğu milletin "katil" olduğunu "öğrenerek" -ders kitaplarının da bu karar doğrultusunda yazılması öngörülüyor çünkü- yetiştirilecek olması gerçeğini de "yok hükmünde" mi sayıyorlar; Almanya'da doğan her Türk çocuğu geleceğinin potansiyel Cem Özdemir'i mi olsun istiyorlar?
Hayır, bir de anlamadığım;
Muhatabında, amiyane tabirle "yüzüme tükürsen yağmur sayarım" algısı yaratan bir "devlet geleneği" mi olurmuş? Ne zaman, nasıl oluşmuş bu gelenek? Biz niye hiç duymadık bugüne kadar?
Varlığı "toprak bütünlüğüne dayalı bir siyasal organizasyon" olan "devlet", başlıca vazifesi o toprak bütünlüğünü, egemenliğini ve üzerindeki insan unsurunun/toplumun huzur, refah, güvenliğini sağlayacak "kural"lar koymak iken; nasıl olur da bütün bunları tehlikeye atan bir gelişme karşısında "karşı plan yapmamak" yani "caydırıcı" hiçbir önlem almamakla övünebilir acaba?