Yaprak misali dış politika
Türkiye’de SSCB’nin dağılmasına kadar “strateji” açısından ileriye dönük herhangi bir çalışma yapılmamış, Dünya düzeninin şu ya da bu şekilde değişmesi halinde, Türkiye’nin nasıl davranması, ne gibi tedbirler alması gerektiği yolunda kayda değer bir strateji geliştirilmemiştir.
Oysa dünyadaki dengelerde meydana gelen değişmeler, Türkiye’yi çok yakından ilgilendirmekte ve hazırlıklı olmayı gerektirmektedir.
Atatürk, SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkacak durumu ve Türkiye’nin bu gelişme karşısında alması gereken tedbirleri, o tarihte görmüş ve ifade etmiştir. Ancak, O’ndan sonra O’nun çapında bir devlet adamı iktidara gelmemiştir.Üstelik iktidarların sağduyularının ve milli hassasiyetlerinin giderek azalması Türkiye’yi adeta uluslararası gelişmeler karşısında rüzgarın yönüne göre savrulan bir yaprak haline getirmiştir. Tarihi ve kültürel bağları çerçevesinde Balkanlar, Orta Asya Cumhuriyetleri hatta Orta Doğu’da stratejik açılımda bulunması ve bir etki alanı oluşturması imkanı mevcut olmasına rağmen Türkiye bu konuda strateji üretim gücüne ve somut politikalara sahip olamamıştır. Balkanlarda ciddi bir varlık gösteremediği gibi, Türk Cumhuriyetlerini birer birer kaybetmiştir.
Orta Doğu’ya gelince burada da maalesef günlük politikalar uygulanmakta ve en önemlisi dış politika, içerideki menfaatlere kurban edilmektedir.
Türkiye’de dış politika konusunda hakim bir görüş bulunmaktadır; “Dış politika gücümüz izleyebileceğimiz dış politika tercihleri, siyasi, ekonomik, askeri gücümüz ve stratejik konumumuz ile bağlantılıdır. Bunun dışında fazla bir imkan ve kabiliyetimiz de bulunmamaktadır.” Bu düşünceye göre, Türkiye’nin belirli dış politik mecburiyetleri vardır ve iktidarlar bunlara uymakla yükümlüdür. (ABD ile ilişkiler ve AB’ye üye olma gibi) Oysa bunlar bir ülkenin dış politikasını etkileyen teknik faktörlerdir.Bunların yanı sıra en az bunlar kadar önemli bir etken daha vardır. Bu da dış politika belirleyicilerin basiretleri, ileri görüşlülükleri, geniş ve çok yönlü düşünme kabiliyetleri, planlama ve planı uygulama yetenekleridir.
Bu konuda satranç oyununu göz önüne alalım. Oyunculardan biri daha avantajlıyken yerini bir arkadaşına devrederse aynı durum devam edecektir diyebilir miyiz? Oyun tahtasındaki durum, karşılaşmadaki güç dengesinin yalnızca bir parçasıdır. Diğer parça ise, oyuncuların beynindedir.
Aynı durum, dış politikada da geçerlidir. Ülkeler arasındaki güç dengesi, yalnızca “masa üzerindeki” güçleriyle değil, aynı zamanda “beyin” güçleriyle de ilgilidir. Daha akılcı ve aktif bir dış politika izleyen bir ülke, karşısındaki diğer ülkeyi kısa sürede pasif duruma düşürebilir.Pasif duruma düşen ülke, etrafında yalnızca “dış tehdit” ler görür ve sadece savunma pozisyonunda kalır. Ülkeler arasındaki ilişkiler, bazı yönleriyle, insanlar arasındaki ilişkilere de benzer.İnsanlar üzerinde büyük rol oynayan psikolojik faktör, dış politikada da etkilidir.
Bir ülke, kapasitesinin kendisine verdiği gücün daha “üstünde” bir üslup sergileyebilir. Eğer bunu başarılı ve istikrarlı bir biçimde sürdürürse, onunla muhatap olan diğer ülkeler de bundan etkilenecek, aynı insani ilişkilerde olduğu gibi “ayağını denk alma” politikası izleyecektir.
Tüm bunlar, Türkiye’nin dış politika zihniyetini değiştirmesinin, “akıl ve psikoloji” faktörlerini göz önünde bulunduran çok yönlü bir “tavizsiz dış politika” tarzı ve ufku oluşturması zamanının çoktan geldiğini göstermektedir. Tarih şuuru, millet ve vatan sevgisi, çözemediğimiz problemler karşısında güçlü olma iradesi bizim özlediğimiz, muhtaç olduğumuz dış politikanın üç sac ayağıdır.Dünyayı gören, değerlendiren ufuklu bir dış politika ancak bunların üzerinde yükselir.